Pazartesi Mayıs 13, 2024

Kanlı parseller

Bugün 2014'ün ilk günü. Hastalar sağlık, yoksullar varlık, mahpuslar özgürlük, âşıklarsa kavuşmayı diler her yeni yılda. Ben nice hayaller kurarak binlerce yıl öncesine gittim yeni yılın bu ilk dakikalarında. Hayal bu ya, Tanrı ilk yarattığında dünyayı, sihirli bir değnekle dokunsaydı eğer hayatın zümrüt yeşili bahçelerine, atalarımız olan ilk insanlar cennet bir dünyaya açacaklardı hayretle gözlerini.


Tanrı isteseydi-bilen yok neden istemediğini- ölümsüz olacaktı şimdinin ölümlü insanları. İnsanlar gençliğin lezzetini daha coşkun ve daha farklı hissedebilmek için yaşlanıp ihtiyarlayacak, ama bir zaman sonra tekrar gençleşip yeni baştan devam edeceklerdi ölümsüz hayata.


Günahlar ve kötülükler kirletmeyecekti bugün kudret sahiplerinin egemenlik kıskacına aldıkları dünyayı. Akıl, bilim ve sevgi yönetecekti sonsuza kadar mutlu insanlığı. Suç ve günah tohumları ekilmeyecekti lekesiz yaratılmış iyilik dolu yüreklere.  


İnsanlar şiddete doğuştan yabancı oldukları için bilemeyeceklerdi kavganın nasıl bir belâ olduğunu. Evde ve sokakta şiddete vahşice kalkışmak gelmeyecekti bu nedenle kimsenin aklına. Ve tarihin ilk cinayetini işleyerek dökmeyecekti Kabil kardeşi Habil'in kanını. İnsanlık Sümer tabletlerinde yaşayan Emeş ve Enten kardeşleri örnek alarak kuracaktı sonsuza kadar sürecek barış dolu hayatı.  


İhtiras, kıskançlık, kin ve düşmanlık gibi azgın duygulara esir olmayacak ve zıvanadan çıkmayacaktı insanlık. Savaşlar dünyayı cehenneme çevirmeyecek, insanlar ölmeyecekti pisipisine. Silah girmeyecekti kan ve ölüm kustuğu insanların hayatına. Akıllara durgunluk veren paralar akıtılmayacaktı savaş araç ve gereçlerine.
Dünyanın dolar milyarderleri, Afrika ve Asya’nın açlıktan kırılan yoksulları ile ortaklaşa derleyeceklerdi yeryüzü zenginliklerini. Reddedeceklerdi aklı ve vicdanı kirletip mutluluğu katleden paranın ve mülkün ihtiyaçtan fazlasını. Böylece bir düğün evi neşesine bürünecekti tüm dünya.


Şimdiki gibi hiç kimsenin canını yakmayacaktı yoksulluk ve çaresizlik. Kardeşi kardeşe düşüren para girmeyecekti insanların hayatına. Milyonlarca çocuk ölmeyecekti açlıktan, kadınlar ve çocuklar geçim kaygısıyla sürüklenmeyecekti porno ve fuhuş girdabına. Suriyeli göçmenler ekmek parası için satmak zorunda kalmayacaklardı böbreklerini.   
İnsanın ilk yaradılışından beri süregelen hastalıklar olmayacak, hastane kapılarında şifa aramayacaktı hastalar. 
Şimdi ki gibi farklı dillerde değil tek bir dille konuşacaktı insanlar. İnsanlığı kanla ayrılmış parsellere bölen ayrı ırklar, renkler, milletler, dinler ve mezhepler olmayacaktı şu bahtı kara dünyada. Özgürleşmek için savaşmak ve ölmek zorunda kalmayacaklardı sömürge mengenesinde tutulan mazlum halklar. Amerikan yerlileri ve Afrikalı siyahlar geçmişteki o feci zulme uğramayacaklardı. Tarihte dünyayı kana bulayan Moğol istilaları, Haçlı seferleri, Arap, Bizans, Osmanlı fetihleri, birinci ve ikinci Dünya savaşları ve bugün pek çok yerde hâlâ can almaya devam eden savaşlar dev bir mezarlığa dönüştürmeyecekti dünyayı.


İnsanların melekler gibi günahsız yaratıldığı o görkemli hayatta, zenginlik ve egemenlik hırsı olmayacağı için halklar hapsedilmeyecekti etrafı dikenli tellerle çevrilmiş “vatan” adı verilen toprak parçalarına. Herkesin ortak vatanı olacaktı kötülerin elinde kahır çeken bu dünya. Böyle olunca insanlığın sırtına birer habis ur gibi pençelerini geçiren ayrı ayrı devletler kurulmayacak ve bu devletleri koruyan ordular ve polisler beslenmeyecekti halkların alın teriyle.
Tarihteki ünlü diktatörler ve bugünün maskeli diktatörleri, harcı kanla karılmış o “vatan” denilen hapishanelerde devletlerin demir yumruğuyla yönetmeyeceklerdi kendi halklarını. Diktatörler değil sonsuz bir barış hüküm sürecekti tüm dünyada.


Dürüstlük ve kardeşlik duygularıyla donanacaktı güler yüzlü insan ilişkileri. İsteseler bile zarar veremeyeceklerdi insanlar başkalarına. Çünkü gelişmemiş olacaktı bu kötü eğilimleri. İnsanoğlu öyle bir mükemmellikte yaratılmış olacaktı ki, beyni sadece iyilikten ve güzellikten yana işleyecek, sadece mutlu etmeyi bilecek ve sadece sevince ve huzura açık olacaktı kötülüğe sımsıkı kapalı gönül bahçeleri. Hep bir mutluluk ve sevgi hissiyle dolu olacaktı yaşamları güzel bir türküye dönüşen insanlar.
Aşklar da ölümsüz olacaktı insanlar gibi. Aşkların o sarhoş edici iksiri ile çarpacaktı hep sevgililerin kor gibi yanan kalpleri. Her sabah sevdiğine daha çok âşık olmuş halde uyanacaklardı yeni güne âşıklar. 


Ne karakışlar, ne kavurucu çöl sıcakları ve ne de depremler olacaktı yerkürede. Tatlılıkla okşayan patiska beyazı kışları ve rengârenk çiçeklenen baharlarıyla mevsimler aynı sevecenlikle kucaklayacaktı mutlu dünyayı.


İşte Tanrı dünyayı ilk yarattığında böyle bir hayatı armağan etseydi insanlara, insanların gitmesine gerek kalmayacaktı göklerdeki o uzak bilinmez cennete. Ah, biz şimdi  toprağın nemli karanlığında yatan tüm sevdiklerimizle birlikte sonsuza kadar yaşayacaktık bu yeryüzü cennetinde.


Bu masum bir hayal ne yazık ki.
Kim bilir kaç yüz yıl, kaç bin yıl sonra gerçekleşecek yeryüzünde cennet bir hayat! Gel gelelim yarın öleceğimizi de bilsek, yine de devam edeceğiz tükenmez bir enerjiyle dünyayı cennete, insanları ise iyilik meleklerine dönüştürme gayretlerimize.
Yeni yıl tüm insanlığa ve size mutluluklar getirsin. 1 Ocak 2014
alinakmahmut@hotmail.com 

        Mahmut ALINAK           

93559

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Sayfalar