Çarşamba Mayıs 15, 2024

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 


14nisan 1935 , Amerika'da 'Kara Pazar' olarak bilinen, 800 milyon ton toprağın rüzgarla havaya kalktığı bir kum firtınası tarihidir.

Bu fırtına, Amerika'nın Dust Bowl kasabası merkezli olarak, Oklohama, Kuzey Texas'ın yüksek düzlüklerinde, 1931'lerin sonlarında başlıyan kuraklaşma ve sonucunda 4'yildan fazla süren kum fırtınaları süreğenliği; 14 Nisan tarihinde, artik sözkonusu bölgenin sınırlarını da aşarak, Amerika'nın neredeyse yarısını etki altına alan, tam bir felakete dönüştü.

Bu fırtına sonucu, binlerce insan hayatını kaybetti. onbinlerce hayvan telef oldu, milyonlarca hektar ekili arazi ve işlenebilir toprak tahrip oldu.
Bu felaket ertesinde Amerika'da ve dünyada da ilk kez 'toprak ve erozyon komisyonu' kuruldu. Komisyon başkanlıgına da, dönemin bir toprak uzmanı getirildi. Onun meşhur sözü, tum Amerikalıların hafizasinda yer etti:
(...)''Barbar ya da uygar,tüm insanlık içinde, biz Amerikalılar, topraga en çok zarar veren ulusuz''...

Peki 1935'lere Amerika'yı getiren süreç nasıl baslamıştı?

1820'lerde Kızılderilileler bölgeden sürülene kadar, Kuzey Texas, Kansas, Oklahoma'nın yüksek düzlükleri Bufalolarin ve Kızılderililerin doğal yaşam alanları olarak, sonsuz çayırlar ve çimenlerle kaplıydı.
Bu bölge Amerika'nın en çok yağmur alan ve en verimli topraklara sahip, dogal bir yaşam cenneti statüsündeyken, nasil oldu da çölleşmenin ve yıllar boyu süren bir toz fırtına merkezine dönüşmüştü sorusunun en yalın cevabı; doğanin, kendi düzenine müdahele eden Kapitalizmden ve onun azami kar hırsı üzerine oturmuş, doyumsuz sömürücü mantığından , bir intikam almasıdır.

Kizilderililerin bölgeden sürülmesi ve Bufaloların katledilerek soylarının sona erdirilmesi ardından,''hayvancılık''(hayvan katliami demek daha dogru olur) üzerine geçimini sağlayan bu bölgeyi tarıma açmak amaciyla,1840'da Abraham Lincon ''buğday ekmek şartıyla'' bu bölgeye yerleşecek insanlara bedelsiz toprak verileceğini'' ilan eden kararı açıkladi.

Kısa zamanda 40 milyon hektar ekilir alan, bir anda batıdan gelen insanlara tahsis edildi. Verimli topraklar, kısa zamanda bölgeyi, bir buğday cenneti, bölge insanlarını da buğday zenginine dönüştürdü.
Buğdayın kilosu 3/4 dolar gibi inanılmaz seviyelere ulaştı. Kısa zamanda zenginleşen bölge insanları, büyük çiftlik evleri ve otomobillere sahip oldu. Amerika tarihinde ilk defa dünyanın en büyük buğday üreticisi olarak, Rusya'yı geçti; buğday ihraç eden bir ülkeye donustu. 1931'e gelindiğinde dağıtılan toprak 80 milyon hektara ulaşmıştı.

1930'lara gelindiğinde, Kapitalizmin büyük küresel bunalımı (Emperyalizmin 2.bunalım dönemi) baş gösterdi. 
Bir anda kredi faizleri korkunç seviyelere yükseldi. Bugdayin kilosu 3/4 dolardan, 30/40 cente kadar düştü. O dönemin insanlarının deyimiyle;''ekmeye değmez hale geldi''.

Ancak esas felaket, 1930'ların sonunda başlıyan kum 
firtinaları ve kuraklıkla baş gösterdi. 

Yagmur miktarı yıllık normal seviyeden, ilk yıllarda yarı seviyeye, ilerki yıllarda ise daha alt seviyelere düştü. Başlıyan kum fırtınaları, kısa süreli değil, haftalarca süren, yılda 8/9 kere tekrar eden bir felaketler zincirine dönüştü.
John Steinbeck'in ''Gazap Üzümleri'' romanına da konu olan bu dramatik şüreçte, 2.5 milyon insan çiftliklerini, topraklarını birakarak, misafir işçiler olarak diğer bölgelere göç etti. Gittikleri yerlerde ise, bıraktiklarindan daha kötü bir sefalet içinde, bir çoğu işçi kamplarında can verdiler.
On yıla yakın bir süre bölge tam bir cehenneme döndü. Sayilari kesin bilinmemekle birlikte, binlerce insan kum firtinalarinin ve hava kirliliğinin sebep olduğu kum zatüreleri sonucu hayatını kaybetti. 
Onbinlerce baş hayvanda akciger hastalıkları ve kuraklık neticesi öldü.
 Bölgenin kuraklaşması üzerine, bir zamanlar hayvan cenneti olan bölge, bir anda hayvan mezarlığına dönüştü. Kuşlar bölgeyi terk ettiği için, bölge çekirge istilasına uğradı. Bahçelerde sınırlı bir ekimle ayakta kalmaya çalışan insanlar, bu ürünleride çekirgelere kaptırdılar. Toprağın nemi kaybetmesiyle başlıyan kuraklık sonucu, su arayan akrep, zehirli örümcek, çıyan gibi hayvanlar, insanlarin yaşam alanlarına, evlerine girerek, böylelikle de binlerce insanın, zehirli örümcek ısırmasi sonucu ölümüne neden oldu.
Susuzluğa en dayanıklı olan tavşanlar ise, bölgeden tavşanları yiyerek yaşıyan vahşi hayvanların kaçması sonucu, sınırsız bir üremeye başladı. Bölgede onbinlerce tavşan heryeri işgal etti. İnsanlar , tavşanlarla baş etmek için bir araya geldi. Tek bir günde onbin insanin katılımıyla, bir tavşan katliami başladi. Tek bir günde 35.000 tavşanın katledildiği imhalar yaşandı.
 Tüm bu gelişmelerin yaşandığı Dust Bowl kasabası bugün bir hayalet şehir görümündedir.
Amerikan rüyası, Dust Bowl, Kansas, Oklahoma ve Kuzey Texas'ın yüksek düzlüklerinde tam bir Amerikan kabusuna dönüştü.
Bir zamanlar Bufaloların, Kızılderililerin, sayısız bitki ve hayvan mozaiği ile en verimli Amerikan toprakları bugün, Amerikan çölleridir. Hükümetin 1935 Kara Pazarîndan sonra aldığı önlemler, ''toprak güvenliği, ulusal guvenliktir'' politikalari ile, bugün, o dönemki sürekli kum fırtınalari görülmese de, bölge bir daha asla eski günlerine dönemedi. Alınan önlemler erozyonun hızını sadece %65 oraninda azalttı. 

Dust Bowl bugün çok az sayıda bölgeyi terk etmeyen insanın, küçük ölçekte tarımsal sulama ile sınırlı bir üretim yaptığı bir konumdadır.
Doğa kendinden alınanın intikamını aldı. Otuz santim derinliğindeki verimli minarelli toprağın oluşması yüzbinlerce yıl almıştı. Onu tuketmek ise sadece 40/50 yıllık bir kapitalist yağma ile mümkün oldu. Çayırlar ve çimen, suyu ve toprağı tutma kapasitesi ile, hem dogal ortunun ,hem de buna baglı olarak iklim ve yağışın doğal dengesini oluşturmuştu. 

Bu toprakların, çimenlerin sökülerek, buğday gibi, suyu tutmayan, tersine tüketen bir bitki örtüsüyle örtülmesi sonucu, Kansas'ın ve Oklahoma'nın yeşil cennetleri, bugün bir çöle dönüştü. Doğa, onun dengesiyle, kendi kapitalist çıkarları için oynayan insanlardan aci intikamını böylece almış oldu. Bedeli onbinlerce insanın akciger ve diğer bağlı hastalıklar nedeniyle ölmesi, yüzbinlerce hayvanın katli, bozulan doğa ve iklim örtüsü...

Bugün Pekin/Çin, Japonya, Moğolistan üzerinde gördüğümüz kirli hava ve kum fırtınaları, tarihin bu acı tecrübesini hatırlatır mı bilmem. Ama Sosyalizmi içerden ele geçirerek, Sosyalizmin tahribati üzerinden Kapitalizmi yeşerten, Çin'i Kapitalizmin yeni kalesi olarak, sadece kar,''uretici gücleri geliştir; Emperyalizmle barış içinde yarış''; Proleteryanın değil,''bütün halkın devleti'' adlı liberal-modern revizyonist çizgi altında, Sosyalizmde burjuvaziye yer açan modern- revizyonist tezlere karşı Mao şöyle demişti;

''Birgün Çin Komunist Partisi, halka ihanet eder, halkın değil, Burjuvazinin çıkarlarına hizmet eder hale gelirse, Çin halkı onlarida yıkmayi bilecektir''...!

Kapitalizm Öldürür!

BAŞKA BIR DÜNYA MÜMKÜN!   

 http://dino-ibrahim.blogspot.nl/2012/02/kapitalizmin-sosyalizmi-icerden-ele.html

104930

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

Sayfalar