Pazartesi Mayıs 20, 2024

Katliamlar Diyarı Şırnak

Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.

Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.

15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.

İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Sonra Şırnak valisini aradım, ancak kendisine ulaşamadım. Vali'nin tugayda olduğu söylendi bana.

Şırnak birkaç ay önce Newroz'da da Devlet güçlerinin saldırısına uğramış ve onlarca insan öldürülmüştü.

O 15 Ağustos saldırısında tüm geceyi telefon başında geçirdim. Şehir gece boyunca ağır silahlarla ateş altında tutuldu. Kan ve barut kokusunun sindiği Şırnak'tan sadece top sesleri ve insan feryatları duyuluyordu.

Telefon susmuyordu, arayanlar çığlıklar arasında yardım istiyor, telefonda top ve makineli tüfek ses¬lerini dinletiyorlardı. Şehirde kıyamet kopmuştu sanki.

Telefon rehberinden rastgele numaralar çevirip anlık haberler almaya çalışırken bir taraftan da gelen telefonlara cevap veriyordum. Yaklaşık iki saat sonra telefonlar sustu. Bir ölüm sessizliği çöktü Şırnak'ın üstüne. Şehirle bağlantı kurmak için çırpınıp durdum. Nafile, telefonlar cevap vermiyordu.

Şehrin üç gün boyunca dünya ile bağlantısının kesilmesi ve sessizliğe gömülmesi işte böyle başladı.

Üç gün sonra Şırnak'a gittik. Heyette milletvekileri Mehmet Sincar, Orhan Doğan, Selim Sadak, Ahmet Türk, Ali Yiğit, Zübeyr Aydar, Naif Güneş ve ben vardım.

Gittiğimizde gördüğümüz manzara karşısında gözlerimize inanamadık. Sanki deprem olmuştu; yakılan ve yıkılan ev ve iş yerleri ile şehir bir enkaza dönmüştü.

Şehri dolaştıktan sonra valiliğe gittik. Vali Mustafa Malay'dı. Bildik devlet bürokratlarından farklı bir edası vardı. Devlet güçlerini korumaya çalışmayan düzgün bir tavır sergiliyordu. Sanki yalan söylememeye yemin etmişti. Gel gelelim yetkisiz ve çaresizdi. Açık açık söylemese de sözlerinden saldırının devlet güçleri tarafından gerçekleştiğini anlamak mümkündü.

İç İşleri bakanı İsmet Sezgin medyaya askerlerle özel timlerin verdikleri bilgilere göre açıklamalar yapıyordu. Ona göre 1000, 1500 kişilik PKK'li bir grup şehrin çevresinde kazılan mevzilerdeki askerlere görünmeden Şırnak'a girmiş ve şehri top ateşine tutmuştu. Bakanın bu sözleri havada kalıyordu. Çünkü onca insanın o ağır silahlarla mevzilerdeki askerlere görünmeden şehre girmesi mümkün değildi. Üç gün sonra da yine askerlere görünmeden şehirden çıkamazlardı. PKK ve güvenlik güçleri arasında bir çatışma çıktı ise, güvenlik güçlerinden ya da PKK'lilerden ölenlerin ölmesi gerekiyordu. PKK bu kadar ağır silahları şehir merkezine nasıl sokabilmişti! Evleri ve işyerlerini delik deşik eden on binlerce mermi üzerinde balistik inceleme yapılmamıştı.

Vali Mustafa Malay basının önünde, "Onlar (PKK'liler) bir ateş ettilerse, bizimkiler on ateş etti," dedi bize.

Vali ile görüştükten sonra şehirdeki incelememizi sürdürmeye devam ettik.

İnönü mahallesinde yıkılmayan ve zarar görmeyen ev yok gibiydi. Evi yıkılan, yakılan herkes bize evlerini göstermek istiyordu. Evlere tek tek baksak inceleme haftalarca sürerdi.

Halit Güngen adlı esnaf saldırıda eşini ve iki çocuğunu yitirmişti. Olayı sesi titreyerek iç çeke çeke şöyle anlattı bize: "Şehrin meydanındaki tanklar bizim mahalleyi bombalıyordu. Eşim, iki çocuğumun üzerine kapanmış, eve isabet eden kurşunlardan korunmaya çalışıyordu. Eve isabet eden bir tank bombası duvarın yıkılmasına neden oldu. Eşimle iki çocuğum enkazın altında kaldı."

Halit Güngen devlet güçlerinin yoğun ateşi sürdüğü için cesetlerle üç gün evde birlikte kaldığını, çatışma bittikten sonra eşini ve iki çocuğunu kendi imkânları ile gömdüğünü anlattı.

Çocuklarının enkaz altında yanarak küle dönüştükleri yeri gösteren başka bir baba, "Külleri bir naylon torbanın içine koyduk. Mezara da öyle gömdük,” dedi.

İki çocuğa mezar olan harabeye dönmüş evden çıktığımızda yanımıza yaklaşan temiz giyimli, yaklaşık kırk beş yaşlarında bir bey, "Benim evime de lütfen bakın ve yaşadığımız felaketi kendi gözlerinizle görün,” dedi.

Birlikte gittiğimiz iki katlı binanın dış kapısının önünde, toprağa bulanmış giysilerinden ve taranmamış dağınık saçlarından yıkıntıların içinden çıkarıldıkları belli olan iki çocuğu kucağında tutan ev sahibi anne hıçkırarak ağlıyordu.

İkinci kattaki evin cephesi tamamen yıkılmış, televizyon, karyola, buzdolabı, büfe evine içinde ne varsa hepsi paramparça olmuştu.

Evin beyi Trabzonluydu, Ziraat Bankası'nda memurdu. Kırılıp dökülen eşyalarını gösterirken, sesi öfke ve isyan yüklüydü.

"Ben yirmi yıllık devlet memuruyum,” dedi. "Gördüğünüz bu eşyaları almak için koca yirmi yıl çalıştım. Tüm emeğim bir anda yok olup gitti. Ben de Apocu muydum, terörist miydim? Ben Trabzonluyum, Kürt de değilim."

"Peki nasıl oldu, bütün bunlar? Evini kim bu hale getirdi? “diye sorduk.

Ön duvarı çökmüş oturma salonundan Atatürk büstünün bulunduğu karşımızdaki Cumhuriyet alanını eli ile işaret ederek, "İşte, bu alandan ateş edildi,"dedi. "Panzerlerden ateş ediliyordu; kendi gözlerimle gördüm. Zaten işin gizlisi saklısı da yoktu. PKK, diyorlar. PKK filan yoktu. Bu işi yapan, güvenlik güçleriydi. Bunlar, düşmana bile yapılmaz. Ne günahımız vardı? Gazeteciler de burada. Söylediklerimi aynen yazsınlar." Konuşurken sinirden zangır zangır titriyordu.

Taş ve toprak yıkıntısı altında kalan evi geride bıraktığımızda evine hanımı iki çocuğunu kucağına almış, gözleri yerde yaslı yaslı düşünüyordu.

25 Ağustos 1992 tarihli gazeteler o devlet memurunun feryadını, "Biz PKK'li Olduk, Tanklar Bizi Bombaladı" başlığı ile haberleştirmişlerdi.

Şırnak'ın uğradığı o vahşet o araştırılmayı bekliyor. Failler aramızda dolaşıyor.

94990

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

Sayfalar