Çarşamba Mayıs 8, 2024

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz. Ülke özgülünde kuramcısı olduğu teorik hattın bizzat kendi pratiğindeki tutarlılığından biliyoruz.

Kaypakkaya aynı zamanda muazzam tahlil yeteneği ile öne çıkıyordu. Bu tahlil yeteneğini kendisine “devrimciyim, ML’yim” diyenlerin dahi etkisinde kaldığı, hiç kimsenin laf dahi söyleyemediği Kemalizm’i tahlil edişinde görebiliyoruz. Kaypakkaya’ya “Çin’i taklit ediyor” şeklinde getirilen suçlamaların ne kadar asılsız olduğunu, bu tahlil yeteneği ve vardığı sonuçtan dahi çıkarabiliriz. MLM’nin en temel ilkesi “somut koşulların somut tahlili”, Kaypakkaya’nın hayatı ve mücadelesinin her alanında hakimdir. O çokça bahsedilen MLM’nin evrensel kuralı “somut koşulların somut tahlili”nden yola çıkmasının sonucudur ki, ülkenin tarihini, mevcut durumunu ve bu duruma uygun devrimin yolu ve hedeflerinin belirlenmesini görürüz İbrahim Kaypakkaya’da.

Kaypakkaya’da somutlanan bu durum elbette onun Marksist okumalarının ve bir birikimin sonucudur… Ama diğer taraftan bu konuda onu var eden coğrafya, o coğrafyada var olan sınıfsal çelişkiler ve toplumsal koşullardır.

Kaypakkaya, doğup büyüdüğü coğrafyada devrimci olan halk kültürünü, üretim ilişkileri içerisinde bizzat bulunarak içselleştirmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nu kazanır. Hasanoğlan… Halk ozanı Aşık Veysel’in, Sabahattin Ali’nin, Ruhi Su ve daha nicelerinin eğitmenlik yaptığı yer. Kaypakkaya burada mandolin çalmaya başlar. Sadece mandolin değil aynı zamanda mani okumaya da başlar. Şiirler yazar ve daha sonra da keman çalmaya başlar.

Köye geldiğinde babasıyla birlikte çift süren, tırpan biçen çocuk Kaypakkaya’yı görüyoruz. Köyde insanların toplandığı yerde herkese selam veren, orada çobanlık yapan, köyün en gariban kişinin elini öpen Kaypakkaya… Köylüler bu durumu yadırgayıp babasına şikayet ediyorlar Kaypakkaya’yı… Kendisine sorulduğunda çoban için “Yalan bilmiyor, hile bilmiyor, hırsızlık bilmiyor, kimseyi kandırmıyor, kendi emeğiyle köylülerin hayvanlarını güdüyor ve onunla karnını doyuruyor” diye cevap veriyor. Onun hayatına baktığımızda en yoğun mücadele süreçlerinde bir elinde silahı varken diğer yandan da her fırsatta şiir yazan, kültür sanat ile ilişkisini sınıf mücadelesiyle ortaklaştıran bir yan görürüz. En yoksul öğrencilik günlerinde dahi ceplerindeki son para ile dönemin edebiyat dergilerini alıp okuduklarına dair anlatıları hepimiz okumuşuzdur. M.Oruçoğlu “Kaypakkaya: Akıl ve Aksiyon Duygusu” isimli kitabında onlarca örnek verir İbo’nun şiir sevgisine.

Edebiyat dergilerinde ben öncelikle metinleri, ayrıntılardaki latifeyi okurdum. O, şiirleri, şiirler içinde de öncelikle ilgisini en çok çeken şairlerin şiirlerini okur, kalemle altlarını çizer, işaretler kor, notlar düşerdi. Okuduğu dergilerin boş sayfalarına o anda içine doğan dizeleri de yazdığı olurdu.” (s. 164)

Sanıyoruz bu, bir miras yarattı. Kendisinden sonra gelen kuşağa baktığımızda Partizan geleneğinde bu halkçı yanı ve kültürel şekillenişi görmek mümkün. Mücadele ve sanatsal çalışmanın paralelliği… Süleyman Cihan’ın öğretmenlik yaptığı yıllardan başlayarak bağlama çalıp türküler söylediğini görebiliriz. Hasan Hakkı Erdoğan’ın üretkenliğini, şiirlerini ve türkülerini biliriz… Özellikle “Gulasor” adlı şiirine birçok insan aşinadır. Nisan Yayımcılık tarafından Kasım 2022’de yayımlanan Nubar Yalımyan’ın mektup ve şiirlerinden oluşan kitap da Nubar’ın şiirlerine ulaşmamızı sağladı.

Halk Ordusu saflarında savaşan birçok savaşçının bir elinde silahı diğer elinde sazı eksik olmaz. İsmail Bulut buna en uygun örnektir. Yaptığı Zazaca besteler, söylediği eserler bugün hala söylenmektedir. Bu gelenek Garip Şahinleri, Ozan Emekçileri, Ozan Rençberleri bizzat savaşın içinde şekillendirmiş, devrimci sanatı üretmiştir.

İşte bu geleneğin bildik son temsilcilerindendir Yetiş Yalnız. Bahsi geçen bu yığınla birikim ve zenginlikle çocukluk yıllarda tanışmış, içinde büyümüş bir devrimci. Bütün bu geleneğin mirasından beslenmiş, sonra üretmiş ve mücadelesine yansıtmıştır. Halk Ordusu’na katıldıktan sonra kültür-sanat alanındaki bütün birikimini cömertçe yoldaşları ve halk ile paylaşmıştır. O, Dersim dağlarında tıpkı kendisinden önceki ardılları gibi, savaşta ölümsüzleşmiş, yoldaşlarından aldığı mirasla, bir elinde bağlama bir elinde silah hem kavga etmiş hem de kavga ezgilerini söylemiştir.

Tıpkı Kaypakkaya gibi tahlil ve gözlem yeteneğini kullanarak sayısız eser üretmiştir.

Bugün bu eserler belki de sadece dar bir çevre tarafından bilinmektedir. Fakat bizler mücadeleyi büyüttükçe onun yani geleneğin son savaşçı ozan temsilcisi Yetiş Yalnız’ın ürettiği ve mücadeleye kattığı değerler daha da görünür olacaktır.

1640

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar