Cumartesi Nisan 27, 2024

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Komünistler, çok basit bir gerçeği ortaya koymuşlardır: Kapitalizm var olduğu sürece, insanlar barış içinde yaşayamayacaklardır. Barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün bir numaralı düşmanı kapitalist sistemdir. Ve kapitalist sistem ne kadar uzarsa toplumsal çürüme ve kaos da bir o kadar artarak yaygınlaşır. İnsanın insana yabancılaşması, insanın insanı yok etmesine dönüşür. Bugün olduğu gibi...

Komünistlerin kapitalizme karşı sosyalizmi savunmaları, kapitalist savunucuları komünistlere karşı düşman etmiştir. En liberal burjuva demokratlarından küçük burjuva revizyonistlerine kadar ele ele vererek, komünistleri teşhir, tecrit ve yok etme ereğinde birleşmişlerdir.

Oysa, komünistlerin savundukları oldukça insani önermelerdir: Sömürü olmasın! Ezen ve ezilen olmasın! İnsanla insan arasında ne sınıf ne de sınır olsun! Ortaklaşa üretiklerimizi ortaklaşa tüketelim!

Bütün kavga, komünistlerin bu önermeleri üzerinde çıkmaktadır. Komünistler bu ilkeleri, 1848 yılında Komünist Manifesto’da ortaya koydular. Ve o günden beri bu ilkeler üzerinde kavga devam etmektedir. Bu kavga, sınıf kavgasıdır. 

Komünistler, burjuvaziyle işçi sınıf arasındaki tarihsel kavgada, işçi sınfının temsilcileri olarak burjuvazinin karşısında yer almışlardır.

Ülkemizde de en büyük zulmü komünistler görmüştür. Çünkü komünistler tüm haksızlıkların karşısında yer almıştır. Ezilen ulusların, ezilen sınıfların, ezilen etnik mezheplerin demokratik haklarının savunucuları olmuştur. 

Sermayenin tek kişi faşist diktatörlüğünün resmileştirilmesinin gündemde olduğu içinde bulunduğumuz günlerde, bunun sorumlusu elbette başta sermaye sınıfıdır. Onların buna bir itirazları yoktur. Sermaye sınıfı ekonomik ve siyasal krize girdikçe, kazanılmış toplumsal özgürlüklere daha fazla saldırır.

 

Sermaye sınıfı, işçi sınıfını ve emekçileri daha fazla sömürmek ve karlarını artırmak için, Erdoğan şahsındaki faşist tek kişi diktatatörlüğün savunucuları, koruyucuları ve gerçek sahipleridir.

Ancak, bugün islamcı faşist diktatörlükten zarar gören, ona muhalefet eden liberal aydınların, liberal entellektüellerin ve burjuva devletin ortaklarından sosyal demokratların payları da birincilerden az değildir. Birinciler planlayıp yönlendirmişler, ikincilerde toplumu adım adım sessizleştirmişlerdir.

Bunu, “yetmez ama evet”, diyerek yapmışlardır. ABD ve AB emperyalist haydutların “ılımlı İslam” modelini, topluma “demokrasi modeli” olarak sunmuşlar ve benimsetmek için yoğun bir çaba harcayarak, toplumun demokratik bilincini manipüle ederek, siyasi islamın gerici ideolojisinin güçlü bir şekilde yerleşmesinin koşullarını hazırlayarak yapmışlardır. 

İslamcı iktidara düşen ise, boşluğu hızla, iktidarda olma avantajını ve zorunu kullanarak doldurmak olmuştur. Komünizme karşı, her türlü gericiliği destekleyenler, siyasi islam cihadının kurbanları arasına katılmaktan kendilerini de alamamışlardır.

Bu kesimler, Türk sermaye devletinin ezelden beri ezilen ve azınlık ulusların, özellikle de Kürt ulusunu yok sayma, Türkleştirme politikalarına büyük ölçüde destek vermişlerdir. Bazıları ise, “Biz PKK teröristlerine karşıyız, Kürtlere karşı değiliz” diye sahtekarlık yaparak, bir ulusun hak alma mücadelesini yok saymanın teorisini yaparak topluma empoze etmişlerdir.

Bir ulusun, bir başka ulus tarafından ulusal haklarının gasp edilmesi, daha baştan burjuva demokrasinin en temel “politik özgürlük” önermelerinin yok edilmesi olduğunu göremeyecek denli, ezen ulus ırkçılığının şampiyonluğunu yapmışlardır. 

Kapitalizme, emperyalizme, ırkçılığa, ezen ulus milliyetçiliğine, şovenizme, karşı çıkmayanların faşizmin kurbanı olmaktan kurtulamayacaklarını bilmeleri gerekir.

“Laiklik bizim yaşam biçimimiz” diyenlerin başında CHP gibi burjuva partileri gelmesine karşı, laik Kürt Ulusal Hareketi’nin bastırılması ve yok edilmesi için, İŞİD gibi düşünen ve uygulamalara sahip olan AKP’ye destek olmuştur.

“Demokrasiden yanayız”, “Hukukun üstünlüğü temel prensizbimiz” diyen sosyal demokratlar, HDP milletvekillerin zindanlara tıkılması için oy vermişler ve devletin demokratik kamuoyuna yönelik sürek avına destek olmuşlardır. Deyim yerindeyse, kılını bile kıpırdatmamıştır. Sadece, başkanlık yasalarının onaylandığı gün, göstermelik olarak meclisin önünde kısmi bir protesto yapılmasıyla yetinmiştir.

CHP, “AKP PKK gibidir” diyerek, siysal sorununun, burjuva demokrasisi değil, esas olarak, Kürt ulusunun ulusal hak mücadelesinin bastırılması olduğunu her fırsatta tekrarlamıştır. Aynı, 1930 seçimlerinde SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi), Hitler’in partisini değil, Alman Komünist Partisi’nin teşhir ve tecrit etmeyi esas alması gibi... Çünkü büyük sermaye böyle istemiştir.

Komünistler, burjuvazinin tüm teşhir, tecrit, yok etme, her türlü zulmü uygulama pahasına mücadelelerine devam etmişlerdir. Her zaman ve her yerde bütün gericiliğin ve gericiliği yaratan kapitalist sitemin karşısında durmuşlardır.

Burjuva "aydınlanmacıları", ne zaman ki, burjuvazinin toplumu aydınlatacak ne bilgisi, ne kültürü ne de toplumsal sistemi kalmadığını gördüklerinde, işçi sınıfı ve emekçiler, burjuvaziyi toplumun sırtından daha erken bir zamanda atarak, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya inşa edeceklerdir. 

Kimse komünistleri suçlamasın. Komünistler, işçi sınıfını hala kazanamadıkları için kendilerini suçluyorlar. 

46338

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Sayfalar