Pazartesi Nisan 29, 2024

Kürdistan boşalıyor!

Özyönetim ve Hendek

Katliam, yıkım ve göçün diyarı oldu !
Oysa birkaç ay öncesine kadar umutlanmış ve özyönetimle kendi kendimizi yöneteceğimize dair hesaplar yapmıştık.
Devletin Moğol psikozuyla Kürdün kendi kendini yönetme isteğini bastıracağını kimse düşünememişti, düşünemezdi, zira Erdoğan, İran mola rejiminin sünni versiyonlu dinci rejiminin ayak yerini yapmak için yapay bir barış ortamı yaratmıştı. Bu barış ortamına hepimiz kandık, "yetmez ama evet" lerle destekledik, rehavete kapıldık ve işlenen tüm suçlara da ortak olduk.

2013 Newrozunda Ocalan mesajıyla gündemimize giren çözüm sürecinin Kürdlere fayda getirmeyeceğini, bilakis bunun devlet-Erdoğan projesi olup, Kürdleri oyalama ve sistem içinde eritme planı olduğunu defalarca vurgulamıştık, ama itiraf etmek gerekirse eğer,  "ya tutarsa" diye umutlandığımız da oldu.
Şimdi savaş kapıda ve Cengizhan'ın torunları dün ne yaptıysa bugün bir fazlasını yapıyorlar.
Kürdler hala faşist sistemin aktörlerini hendek ve barikatlarla tahrik ederek masaya çekmeye çalışıyor. Oysa bilmiyorlar mı, Moğolların eli kalem tutmaz, onlar ancak masayı yıkar, yakar ve her şeyi gömerler. Nitekim Hendek ve barikat stratejisi Moğol şiddetini artırıp istilasını pekiştirirken tüm çözüm ve barış talepleri de Sur ve Cizre'de hendeklere ve bodrumlara gömüldü.
Sur, Cizre, İdil ve sırada bekleyen Gever ve diğer yerler de var.

Sormak gerek!
Hendek savaşıyla Moğolları masaya çekmenin bedeli (!) kazanılacak haklarla örtüşecek mi acaba..?

Kürd sorununun çözümü için ileri sürülen ve adına " çözüm süreci, barış süreci, demokratik özerklik ve hendek " gibi projeler ne kazandırdı, ya da kaybettirdi, diye sormak gerek.
Zira görünürde tümünün çözüm değil, yıkım ve ayrışmayı dayattığına şahit olmaktayız.
Kobani stratejisi yürüterek Kürd kentlerini Moğollara yıktırıp ardından dünyaya " soykırıma uğruyoruz, yardım edin" diyerek uzun vadede soruna çözüm getirmek mümkündür belki, ancak konu mankeni olan halk henüz bu süreci ve rolü benimseyecek milli bilinç ve dirence sahip değildir, bu nedenle de operasyon yapılacak yerler boşalıyor, kaçan, kaçana, kimse kalmadı.
1925 yılında devletin "Şark Islahat Planı"yla Kürdlere dayattığı soykırım, göç ve yıkımın Kürd versiyonunu yaşıyoruz...

Ne hikmetse bize dayatılan çözüm reçetelerinin tümü devlete yaramaktadır.
Örneğin; "demokratik özerklik" reçetesi, Amerikan yerlileri ile göçmenlerin bir arada ortak yaşamaları için B.Muckhin tarafından ortaya atılmış bir Amerikan projesiydi. Bu proje kendi kendini yönetme gibi gösterilse de Kürdlerin kendi kendilerini yönetmeleri anlamına gelmiyor elbette! Zira kısıtlı yerel iktidar olanaklarıyla vesayetçi Türk demokrasisinin insafına kalan Kürdlerin kendilerini yönetmelerine izin verilmeyeceği türklerin back round'unda görülebilir, dolayısıyla bu projenin Kürd ve Kürdistan'a gelecek vaat edeceğini ileri sürmek doğru olmaz.
Yani, Kürdler için projelendirilen ve adına “demokratik özerklik” denilen sistem, Kürdistan'ın geleceğini ipotek altına almak ve Kurdleri turk, fars ve araplara karşı mağdur etmekten başka işe yaramaz.

Türkiye’nin geneli için düşünülen bu proje ile halklara sadece insan hak ve özgürlükleri alanında bir rahatlama getirilebilir, sistemi rahatlatmaya yönelik olması hesabıyla da bu projenin devlet patentli olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Zira Türkiye geneli için önerilen ve yerel ademiyetçi özerkliğe dayanan bu sistem tc'nin 'Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na koyduğu çekincenin kaldırılmasına uygun olup, diplomaside devletin elini güçlendirecek bir projedir. Ancak merkezi otoriteye bağlı ve kısıtlı yerel iktidar olanaklarını içeren bu proje Kürdistan'ın geleceğini ipotek altına alacağı için Kürdistan için sakıncalıdır.

Dünyadaki örneklerine bakılırsa eğer, Türkiye'de uygulanması düşünülen özerkliğin ne kadar dar kapsamlı olduğu ayrıca görülecektir. Örneğin: İspanya'daki özerklikte halkın kendi kendini yönetme hakkı vurgulanmaktadır, ancak buna rağmen gerçekleşmesi engelleniyor. İspanya gibi bir Avrupa ülkesinde bu hak engelleniyorsa eğer, Göçmen psikozuyla anayurdundan uzak coğrafyada iktidar olan faşist, gerici bir zihniyet buna izin verir mi hiç..? Üstelik, Türkiye'de HDP tarafından önerilen modelde kendi kaderini belirleme hakkı da vurgulanmış değil, ortak vatan ve demokrasi vurgusuyla sisteme adaptasyon ve entegrasyon söz konusudur.

Hendek savaşıyla yürütülen Kobani stratejisi de bu ucu kapalı özerklik projesini devlete kabul ettirme ya da masaya çekme girişiminden başka bir şey değildir. Bunca yıkım, katliam ve göçün bedeli merkezi otoriteye bağlı kısıtlı haklara sahip özerk belediyecilik mi, yoksa ucu özgürlük ve bağımsızlığa varan devletleşmeye mi dayanmalıydı?
Mutasyon!
Sorun sistemden kaynaklanıyor elbette, zira sistemin projelendirip topluma dayattığı eğitim sisteminden geçen bireyler sistemin hassasiyetlerini dikkate almak zorunda hissederler kendilerini, bu yönlendirme de bilinçaltına yansımış direktiflerle yürür. Kürdlerde bu etki daha fazladır, zira zihinsel mutasyona daha fazla uğramışlardır.
Ülke'de demokrasi ordunun vesayetiyle yürütüldüğü için demokratik düzende olması gereken ileri eğitim sistemi olmadığı gibi, siyaset ve sivil oluşumlar da beklenen sivil inisiyatifi ortaya çıkaramamıştır, kamu kurum ve kuruluşları da toplumsal sorunlara çözüm üretmek yerine suç üretme mekanizmalarına dönüştürüldüğü için "devleti soyma geleneği" mübah kılındı. Zaten şer sistemin dayanağı da budur, bu stratejiyle ayakta kalmaktadır.

Bu vesayetçi şer sistemden insani ve doğru bir çözüm beklemek mümkün mü?
Bunun için çok iyi niyetli ya da saf olmak gerek.
Bu da bedel ister..
"Cizre'de devletin bu kadar acımasız olacağını düşünemedik" mealinden açıklama yapan D.Kalkan'ın açıklaması da iyi niyetli davrananların hayal kırıklığına nasıl uğradığını ve ne bedeller ödemesi gerektiğini gösteriyor.
İyisi mi, iyi niyet ve takiyeci politikalardan vazgeçip Kürdleşmek gerek, yoksa onca yıl savaştığınız düşmanınızı tanımakta zorlanır, hayal kırıklığına uğrarsınız.
Ondan öte sırtınızı verdiğiniz halkla da karşı karşıya gelebilirsiniz..!

Fikret YAŞAR 

44030

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Siyasi partiler ve İslami sermaye ilişkileri içinde Fethullah Gülen

Türk siyasetinde bir tiyatro oyununa daha tanık olduk. Türk devleti, yıllardır bağrında büyüttüğü, hatta 12 Eylül darbesinden sonra Anavatan Partisi döneminde Türkiye Umumi Vaizi yapılan Fethullah Gülen’i terörist ilan edip darbe yapmakla suçlayarak demokrasi oyunu oynamaya başladı.

15 Temmuz Darbe girişimi, Yenikapı mitingi ve burjuvazinin kendi arasındaki uzlaşması

15 Temmuz 2016 tarihinde geçekleştirilen darbe girişiminin üzerinden bir ay gibi geçmeden devletin yeniden yapılandırılması adı altında AKP’nin dizginsiz saldırıları devam etmektedir.

AKP, 2011 yılında siyasal çıkarlarına ters düşmesiyle yollarını ayırdığı Fetullah Gülen’le girdiği hesaplaşmayı bugünlere kadar aralıksız sürdürse de, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaptığı hamle, geride kalan süreyle kıyaslandığında, 5 yılda yapamadıklarını bir ay gibi kısa bir sürede başarmış oldu.

Düzen İçi Sol’culuk;Özgür Yıldız

Her toplumsal yapı kendi karşıtını da içinde taşır. “Sol”da, kapitalist sistemin karşıtı olarak ortaya çıktı ve gerçek kimliğini Komünist Manifesto’nun yayınlanmasıyla buldu. Bu süreçten sonra işçi sınıfı, kendisi için bir sınıf olarak burjuvazisinin karşısına, ütopik olmayan gerçek sosyalizm alternatifiyle çıktı. Elbette, burjuvazi boş durmadı. “Sol” hareketi reforme etme yollarını seçti. Proudhon, Bernstein ve Kautsky kadar sol”u reformizme etmenin teroik zeminlerini hazırladı.

Milliyetçi Enternasyonalizm

Bir kavramın, bugünün üretim ilişkileri içerisinde neyi ifade etmeye çalıştığını bilince çıkarabilmek için O kavramın, ilk ortaya çıktığından bugüne geçirdiği evrimı, hangi sınıfta ortaya çıktığını, hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, diğer bir deyişle hikayesini incelemek en etkili yöntemlerden biridir, çünki kavramların ifade edildiği dillerde sosyo-ekonomik hareketliliğe bağlı olarak gelişen, gerileyen canlı organizmalardır, bir kavram ilk çıktığı dönemde „olumlu“yu „iyi“ yi, „doğru“ yu işaret ederken sonraki dönemlerde karşıtına dönüşerek „olumsuz“ u, „kötü“ yü, „yanlış“ ı işaret edebilme

BATI BAĞIMLISI TÜRK BURJUVAZİSİ YÖN MÜ DEĞİŞTİRİYOR?

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra, darbenin arkasından tartışılan konulardan birisi de; “Türkiye eksen mi değiştiriyor?”

AKP-Erdoğan çevresine ve yandaş medyada yazılıp çizilenlere bakıldığında ise, darbenin arkasındaki ABD ve AB istenmiyor. ABD ve AB medyasına bakıldığında ise Erdoğan'ın artık istenmediği gerçeği vardır.

Trabzon / Maçka'da Partizanlar; Tamer Çilingir

’’(…)
Maçka bir noktadır Türkiye haritasında,
Osmanlı’nın vergi defterlerinde geçer adı,
önemsizdir yağı, bol yumurtası, peyniri,
bir de delice balı vardır ilkçağlardan beri,
saray mutfağında bilinir
Maçka`yı, Maçkalıyı bundan öte tarih ne bilir? (…)’’ der İsmet Zeki Eyüboğlu bir şiirinde.

Ya Devrimden yanasın yada faşist diktatörlükten yanasın

Garip olaylar oluyor ülkemizde. Aslında garip olaylar oluyor demekte yanlış. Çünkü,hepimiz alıştık devletin bu tür panorayak oyunlarına... Devlet erk'inde at iziyle ıt izi birbirine karışmış durumda. Darbeciler kim? Darbeyi yapanlar kim? Bunların siyasal temsilcileri ve yönlendiricileri kimler? Henüz bu sorular en azından kamu tarafından netlik kazanmış değil. Açık olan birşey var ki,darbeciler devletin içerisinde ve iktidarın önemli mevkilerinde yer almaktadır.

Emperyalizm yaşlanıyor. Yaşasın Halk Savaşı

Uzun süredir yazamıyorum. Bunun temel sebebi okuma, araştırma ve inceleme yapıyor olmam. Bir yandan günlük ekmek mücadelesi, bir yandan ev içi sorumluluklar, ara molalar, bilgiyi fazlalıklarından arındırma ve süzme. Marx, Engels, Lenin, Mao’nun Türkçe eserleri bitti gece üçlere dörtlere yol alırken. Arada çerez niyetine Orhan Hançerlioğlu’nun düşünce tarihi, ve yüzlerce sayfa, tez… Sabah altı buçukta kalk borusu sonrası, martı çığlıklarına zincirlerimin sesi karışıyor. İş yerine ulaşım için gereken bir saatlik süreyi de boşuna harcamak olmazdı.

TKP/ML : Ne sois pas du côte du conflit des cliques fascistes mais du côte de la Guerre Populaire – (sur la tentative de Coup d’Etat)

Aux turques, aux kurdes et aux travailleurs de différentes nationalités,

M.Oruçoğlu’nda boy veren anarşizan ve revizyonist karakterli kimi görüşler üzerine kısa bir değerlendirme ; Halil Gündoğan

Bilenler bilir Sayın Oruçoğlu Halkın Günlüğü gazetesinde “Antagonizma” ismiyle tanımlamayı tercih ettiği köşesinde çeşitli konular/meselelere dair görüş ve düşünsel eğilimlerini paylaşır okuruyla.

Demokrasi, OHAL'le Değil Demokratik Halk İktidarıyla Gelecek!

Türk, Kürt uluslarından ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız,

Faşist Diktatörlük halkla bir kez daha dalga geçmeyi tercih etti. Ve bir kez daha kendi içindeki kapışmayı halka fatura etmekten bir saniye bile tereddüt etmedi.

Sayfalar