Pazar Mayıs 5, 2024

Kürdistan yanıyor, biz de yanalım!

“Çözüm” denilen süreçte, gerillanın ilan ettiği ateşkesi “fırsat bu fırsat” diyerek karşılayan devlet T. Kürdistanı’nı kalekollar ile dolduruyor. “İlginç değildir ki”, Kürt Ulusu’nun bütün tepkilerine rağmen ve “barış” sürecinin bütün “olumluluğuna” rağmen devlet tek yerde dahi geri atım atmadı. Bugün Kürdistan’da halkın dağları mesken eylemesi ve insanların katlediliyor olması bu yüzdendir.

“Barış” süreci ve devletin savaş hazırlığı

“Barış” sürecini değerlendirmek için baştan itibaren değil, son birkaç haftalık sürece az bir göz atmak yetecektir. Uzun süredir sürece dair tek kelime etmemiş devlet yetkilileri ne zaman ki Soma’da yüzlerce işçi katledildi, konunun gündemden düşürülebileceği bir araç olarak sürece dair görüşmeler ve açıklamalar yaptılar.

Daha geçtiğimiz günlerde “Yeni Türkiye’nin açılan kilidi: Çözüm Süreci Çalıştayı” adıyla T. Kürdistanı’nın kalbi Amed’de (Diyarbakır) Bakanların, AKP’ye yakın olanların ve 3-4 demokrat diyebileceğimiz aydının katıldığı bir çalıştay düzenlendi. Kürt Ulusal Hareketi’nin süreçteki muhataplığı yer Amed dahi olsa inkâr edilmeye devam edildi. Öcalan’la İmralı’da türlü heyetleriyle görüşmeler yaptığını bildiğimiz devlet, dışarıda hareketin temsilcileriyle tek buluşmayı dahi göze almıyor. Ki bırakın Kürt Ulusal Hareketi’ni, sorunun ve sürecin önemli kurumları olan demokratik kitle örgütlerine dahi burun kıvrılıyor olması, çalıştayın da sürecin de ne olduğunu çok iyi açıklıyor.

Sadece bunlarla birlikte dahi neyin ne olduğunu anlayabildiğimiz sürecin bir de savaşa dönük hazırlığı da içerdiğini somut örneklerle gördükçe, devletin genetik şifrelerinde olan “halk düşmanlığının” nasıl da barış ve savaş dinlemeden kendisini gösterdiğine tanık oluyoruz.

“Kürdistan dağları sahipsiz değildir”

Gerillanın tek taraflı ilan ettiği ateşkes, belli bir gücünü sınır dışına esasta da Rojava’ya çekmesi ve gerillaya artan katılımların Rojava’ya yönlendiriliyor olması devlet açısından uzun vadede ciddi bir tehlike iken kısa vadede ise Kürdistan dağlarında “kendi atını koşturabileceği” bir zamanı ifade ediyor. “Barış, çözüm, diyalog…” diye adlandırılan sürecin devlet cephesinden daha avantajlı bir savaşın hazırlığını içeriyor olması beklenmedik bir şey değildir.

İleri donanımlı ve korumalı kalekol tipi askeri yapıların Kürdistan’ın dağlarına yoğun bir şekilde yapılıyor olması, hem doğa ve tarih katliamının adı olan hem de gerilla savaşının önemli bir mevzisi olan ormanların yakıldığı, yok edildiği baraj, HES inşaatlarına hız verilmiş olması devletin barışı, savaş için avantaja çevirmesinin en görünür örnekleri. Konumuzun esası olmasa da belirtmek gerekiyor ki; barış gibi savaş koşulları da karşılıklı bir ilişkiyi ifade eder. Ve avantaj dediklerimiz de yine karşılıklıdır. Yani ulusal hareketin yanlışları ve eksiklikleriyle beraber bu süreci hem Rojava’yı güçlendirmek hem de olası bir savaşı daha güçlü göğüslemek için kullandığını görmemek mümkün değil.

Tüm bunlarla beraber Kürdistan’da devletin yer değişikliği yaptığı tek taşın bile ulusal sorunla ilişkisi tartışıldığında, esas gücün ulusal ve düşman bilincini kuşanmış örgütlü bir toplumun varlığı olduğunu hesaba katmak gerekiyor.

Halk devlete dönük bütün uyarılarına rağmen gerillanın “yokluğunu” fırsat bilerek yaptığı kalekol inşaatlarına karşı başta Meskan dağı (Colemêrg) ve Lice (Amed) olmak üzere çok sayıda yerde nöbet, yürüyüş ve kolluk tarafından saldırı durumunda da fiili direniş gibi yöntemlerle mücadeleye girişmiştir. Kalekolların yapıldığı bölgelere yakın köylerde yaşayan köylüler abartısız 7’den 70’e can pahasına bir mücadele veriyor. Gerillanın halk olduğuna dair en güçlü kanıtı Lice ve Meskan’dan başlayan, büyüyen direniş gösteriyor.

Devletin fırsatçılığına, “Kürdistan dağları sahipsiz değildir” diye haykıran analar, gençler, köylüler tokat vuruyor.

Şovenizme vurmanın tam zamanıdır!

“Niye kimse tek kelime etmiyor”, “neden herkes susuyor”, “Lice’yi niye kimse duymuyor” diye Kürdistan’dan batıya doğru yükselen sese kulak vermek gerekiyor. Süreçte PKK’nin ne yapması gerektiğini anlatmaktan çok, komünist ve devrimci özneler ile onların öncülüğünde halk kitlelerinin ne yapması gerektiğini tartışmak gerekiyor. Bu yapılmadığı oranda Kürt ulusuna ve hareketine görevlerini hatırlatmaya kimsenin hakkı olmayacaktır. Kürdistan “barış” sürecinde dahi yanıyorsa, oturup biz niye yanmıyoruz diye sormak, neden hesap sormuyoruz diye düşünmek gerekiyor. Gezi İsyanı’nda esasta Kürt Ulusu’na dönük şovenizmin kırılmalar yaşadığını ve bugün isyanın bazen az bazen çok şiddetlenen eylemliliği düşünüldüğünde Kürdistan’ta halka kurşun yağmaya başladıysa ve Kürt halkı direniyorsa halk kitlelerini sokağa dökmek, sistem karşıtlığını ve düşman bilincini geliştirmek görevdir. Kırılan şovenizmi parça parça etmenin ve devlete yöneltmenin tam zamanıdır.

93816

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Partizan'dan

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar