Pazartesi Mayıs 20, 2024

Kürt Ulusu Duygusal Bağlarının Olmadığı; Zoraki ‘Yaşama Birliğine’ Son Veriyor.

İsteyerek, gönüllü birlikteliği taşımayan, zoraki, tek taraflı ve baskıya dayalı bir evlilik mutlak ki, bir gün isyana başkaldırıya dönüşerek, kendi bağımsızlığını, özgürlüğünü isteyecektir. İstenen şu; bireyin, kadının, toplumun ve bir ulusun kendi iradesiyle her konuda kendisinin özgürce karar vermesidir. Kürt ulusu hiçbir zaman eşit şartlarda bir birliktelik yaşamadı. Türk ulusu her yönlü (sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve yaşamsal ) bir imtiyaza, hâkimiyete sahipti, halen de öyle. Evlenip boşanmada olduğu gibi tüm toplumsal sorunlarda da Türk ulusu ezici üstünlüğe sahiptir. Devletin bütün erkleri Türk egemenlerinin elinde, ırkçı-tekçi yasalar Türk ulusunun çıkarına hizmet etmektedir.

  Kürt ulusu ve diğer azınlık milliyetler doğal olarak bu tekçi, baskıcı, soykırımcı devlet yönetimini istememektedir. Tüm ulus ve azınlık milliyetlere, kültürlere, inançlara aynı derecede eşitliğe dayanan demokratik bir öz yönetim istemektedir. Coğrafyamızda yaşayan bütün kültürlerin yaşatılması, korunması, geliştirmelerinin yolunun açılması istenmektedir. Eşit ölçekte kültürel zenginlikler geleceğe taşıması istenmektir. Geçmişten günümüze azınlık ulusların, milliyetlerin, inançların istem ve talepleri şiddetle ret edilmiş, kanla, katliamla sürgün ve soykırımlarla cevap verilmiş, halklar zor ve baskıyla boyun eğmeye zorlanmıştır. Kürt ulusunun, ulusal ve toplumsal başkaldırısının ana sebebi asırları aşan gördüğü zulmün sonucudur.

Bugün, faşist diktatörlük yeni bir soykırım hazırlığı yapmaktadır. Ayları kapsayan sokağa çıkma yasağı ve Kürt şehirlerinin tankla, topla, helikopterle, uçakla yaptığı bombardımanlar gelecekte daha vahşi katliamlara yönelik planlar yapacağını bize göstermektedir. Faşist diktatörlüğün uzun yılları kapsayan katliam ve zulmüne karşı dik durmayı başardı. Örgütlendi ve zulme karşı toplumsal başkaldırıyı yürüten başlattı, geliştirdi, toplumsal ciddi bir güç olarak demokrasi cephesinde en etkin güç olarak yer almakta, faşizme karşı direnişin motoru durumundadır. Yaşanan gerçekler dikkate alındığında ve çok hızlı altüst oluşlar gösteriyor ki; Kürt ulusuna Ortadoğu coğrafyasında çok önemli roller yüklüyor. Bu vesileyle;

Kürt ulusunun Yüzyıl gibi uzun soluklu bağımsızlık mücadelesi yakın gelecekte sonuç vereceğe benziyor. Özellikle son bir yılda faşist Türk devletinin 'çökertme-göç ettirme' adı altında planladığı soykırımcı operasyon amacına ulaşamadı. 'Evdeki hesap pazara uymadı' Faşizm, topyekûn bütün militarist güçleriyle gelişen Kürt ulusal kurtuluş hareketine kapsamlı operasyon düzenledi. Kısa sürede sonuç alınacağı hesap ediliyordu. Lakin Kürt ulusal kurtuluş hareketi bu tuzağı görmüş olacak ki, hazırlığını her türlü saldırıya karşı uzun vadeli düşünmüş, ona uygun örgütlenmiş, yerleşik ve gezgin savaşçı güçlerini konumlandırmıştır.

   Kürt ulusu bulunduğu coğrafyada uzun soluklu ve çok yönlü bağımsızlık mücadelesi yürütmektedir. Asırları kapsayan bağımsızlık mücadelesine Kürt ulusal hareketi yeni bir ivme kazandırmıştır. Kazanılan bu ivme, eğer doğru yönlendirilir, doğru siyasi - taktik ve politika belirlenir ve bu savaş sanatıyla birleştirilirse -ki öyle de gözüküyor. Yürütülen uzun soluklu halk savaşında bağımsızlık zaferiyle çıkmamak elde değil. Bu anlamıyla Kürdistan ulusu beklenmedik fırsatlar yakalıyor, beklenmedik olanak ve desteğe sahip olmaktadır. Bu tür tarihi fırsatlar her zaman oluşmaz, yakalanmaz. Bu tarihi fırsat Kürdistan devrimini hayal olmaktan çıkaracak bir gerçeklik taşımaktadır.

 

      Devlet ırkçı -faşist tekçi zihniyetini devam ettirmiştir. Asırlardır birlikte yaşayan halklarımız tarihler boyu, her dönem birbirlerine düşman edilmek istenmiş, halkları bölüp, parçalayıp güçsüz kılıp yönetmişlerdir.

    Üstün ırk, üstün millet, üstün dil, üstün din, inanç ve devlet zihniyeti diğer halkları kırımdan, zulümden, katliamdan geçirmiş, geçirmektedir. Kürt ulusundan istenen, ben her şeyi yapmaya hak sahibiyim Eğer ki; yapılan bu katliam ve zulme razı gelirsen bir sorun yoktur zaman tabiatıyla köleliği, bağımlılığı kabullenmiş, asimile edilerek Türkleşmeyi kabul etmiş olacaksın. Böylece sömürü çarkları arasında ezilecek, kader deyip razı geleceksin. Faşist Türk devleti bunu istiyor.

  Kürt ulusu bu onursuzluğu kabul etmiyor. Faşizmin ırkçı -şoven- boyunduruğundan kurtulmak istiyor. Bugüne kadar süren zoraki tek taraflı evliliğe, yönetime, baskıya, katliama direnerek bir son vermek istiyor. Artık, bunca çekilen zulme nihayet vermeyi, katliamlara sürgünlere yeter diyor. İsyan ediyor. Ya benim bağımsızlığımı, tam hak eşitliğimi tanırsın ya da ben kendim ayrılır, kendi öz yönetimimi kurarak bağımsız olurum, kendime yeni bir ev inşa ederim, diyor.

  Son bir yılda Türk devletinin, Kürdistan’da yaptığı katliam, baskı, çökertme-çöktürerek göçtürme planı ne amaçlıyor bunu önceleri defalarca açıkladım. Cizre’de, Nusaybin’de, İdil’de, Sur ’da, Diyarbakır’da yapılan ve yapılmak istenen toplu Kürt katliamını amaçlamaktadır.

Aylardır süren Kürt ulusunun onurlu direnişi, bu, katliamı boşa çıkaracağı gibi, faşist Türk devletinin de Kürdistan topraklarında yıkımını beraberinde getirecektir. Diyarbakır halkı faşizme karşı başkaldırıyı, direnişi bugün, daha ileri aşamaya yükseltmiş durumdadır. Diyarbakır’da her yer faşizme karşı bir direniş kalesi olarak ayağa kalkıyor bunu hiçbir güç engelleyemez.

Kürdistan da asırlarca zulüm görmüş bir ulus, katliam ve soykırım yaşamış kadim bir ulus artık yeter diyor, ayağa kalkarak kendi kaderini kendisi çizmek istiyor. Kendi kendini yönetmek istiyor bundan doğal ve meşru ne olabilir ki; sev veya sevme, katıl veya katılma seninle her yönlü eşitliği, değerlerin ortak paylaşımını ve de yaratılmasını istiyor. Yaşamın her yönlü oluşumunda hak eşitliği olmayan ayrı ulus ve milliyetlerin birlikteliğinden, kardeşliğinden bahsetmek koca bir yalan ve sahtekârlıktır, ırkçılıktır. Seninle eşit olmayan, kendi evine zoraki yerleşmeni kabullenmeyen, seninle açıkçası gönül bağı olmayan biriyle sen, zorla, baskı, şiddet ve ölüm tehdidiyle tehditleriyle sana ait olmayan evi işgal ve ilhak edemezsin, istenmediğin halde kalamazsın. Her şey bu kadar açık ve net.
02.03.2016
 

44117

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Sayfalar