Pazar Haziran 2, 2024

Madımak'tan Çığlıklar Geliyor

Yanarak şekil buldu insanlık,böyle süregeldi tarih... 

Tarih tekerrür etti. Binlerce yılın cadı yakma deneyimleriyle evrilmiş kara cübbeli sakallıların ağızlarından salyalar akıtarak giriştikleri en pis en canavarca eylem. Ve o eylemin gerçekleştirildiği mekan: Madımak.

O Madımak'tan halen çığlıklar geliyor…

2 Temmuz 1993'te insanlık tarihinin en vahşi, en iğrenç katliamlarından birisinde 35 aydın, sanatçı, yazar, semahçı ve 12 yaşında bir çocuk olan Koray'ın katledilmesine sahne olan Madımak Oteli Alevi örgütlerinin, Alevilerin, demokrasi güçlerinin ve de Sivas Şehit ailelerinin 17 yıldan bu yana süren mücadeleleri sonucu nihayet kamulaştırıldı.

Madımak Otelinin kamulaştırılması tek başına oldukça olumlu bir olgudur, ama asla yeterli değildir. Yıllarca Madımak için "Kültür, Sanat, Kardeşlik, Barış Müzesi" gibi tanımlamalar yapıldı. Bunların hiçbirisi Madımak Katliamının yaşandığı böylesi bir vahşet için düşünülemez ve dile getirilmesi bile değildir. Hele katliamdan sonraki zamanlarda katillerin kimisinin Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyesi yapıldığı, katillerinin avukatlığına soyunan, yıllarca o katilleri koruyan, kollayan, kamu kuruluşlarında besleyen gerici, asimilasyoncu, faşist AKP iktidarının sözcülerinin Madımak Şehitleri ile ve Alevi toplumuyla adeta dalga geçercesine "Anı Köşesi, Çocuk Kütüphanesi, Koru–Park" gibi tanımlamalar asla kabul edilemez . Bu tür sözler olsa olsa katliamı şirin göstermek, katliamı ve katilleri meşrulaştırmaktır.

Oysa hükümetin önünde yapması gereken iki önemli görev bulunmaktadır. Birincisi, demokrasi havarisi pozundaki bu hükümetin biran önce hiçbir oyalamaca ve ayak oyununa başvurmadan katliama şahitlik etmiş olan binayı, ülkede yaşayan tüm bireylerin benzer acıları bir daha asla yaşamaması için, toplumsal barışta yarattığı tahribatın bir parça iyileştirilmesine katkı sağlaması ve de Sivas Madımak Şehitleri, Şehit Aileleri, Alevilerin ve toplumun önemli bir kısmının insani beklentisinin gerçekleştirilmesi için derhal "Madımak Utanç Müzesi" yapmasıdır.  

Diğer önemli ve yaşamsal görevse, Büyük Ortadoğu Projesinin uygulama evrelerinden birisi olan, 8 saat boyunca cumhurbaşkanından, başbakana, yardımcısına, bakanlara ve tüm ülkenin televizyonlardan naklen seyrettiği Madımak katliamının, tüm yönleriyle araştırılması ve olayda sorumluluğu olan en üsttekilerden en alttakilere kadar her bir sorumlunun, kurumun ve olayın açığa çıkartılması , sorumluların bir an önce kamuoyuna açıklanması ve yargı mekanizmasının işletilmesi zorunludur. Tabi eğer AKP hükümeti, ABD emperyalistlerinin uşağı, kuklası ve işbirlikçisi değilse…

Ve de devlet hem Madımak, hem de ülkemizde gerçekleştirilen diğer tüm katliamlarla yüzleşmeli ve derhal özür dilemelidir.

Bu hesaplaşma ve yüzleşme taleplerini seslendirmeye devam ederken, hem Alevilerin, hem de duyarlı ve sorumluluk sahibi herkesin kendisine sorması gereken bazı soruların olduğunu da anımsatmak istiyorum.  

Örneğin Madımak'a gelinen süreçten önce ne tür organizasyonlar yapıldı?

Neden faşist Alpaslan Türkeş'in 'Altın Hilal' olarak adlandırdığı Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Malatya ve Maraş illerinde ABD Büyükelçiliği 1.Katibi Alexander Peck başta MHP olmak üzere çeşitli sağcı parti, dernek ve sendika yöneticileriyle bir dizi toplantılar yapıyordu? Neden bu toplantılar sonucunda bu illerin neredeyse tümünde Alevi – Sünni çatışması yaratılmaya çalışılarak çeşitli cinayetler işleniyor ve katliamlar gerçekleştiriliyordu? Acaba birileri durup dururken şu Alevileri Maraş'ta, Çorumda, Sivas'ta katledelim mi, yakalım mı diyorlardı? 

Nasıl oluyordu da 1974 yılında Barış Harekatı adıyla 45 dakikada Kıbrıs'ın yarısını işgal edebilen ve Nato'nun 3. büyük ordusu Sivas Madımak katliamını 8 saat seyrediyor ve müdahale etmiyordu?

Bu sorulara doğru yanıtlar verdiğimizde Madımak Katliamının da, diğer katliamların da Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleştirilmesine yönelik planın birer parçaları olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Bir başka can alıcı konuda hepimizin bildiği gibi aynı yıl, yani 1993 yılında Almanya'nın Solingen kentinde aşırı sağcı faşistlerin kundakladığı bir evde yaşamını yitiren Türkiyeli 5 vatandaşımızın evlerinin olduğu yere, katliamı kınamak için Alman hükümeti tarafından bir anıt müze yapılmış ve bahçesine beş adet ceviz ağacı dikmiştir.

Oysa Madımak Otelinin olduğu yerde et lokantası açılmış ve bir takım insan kılıklılar, Sivas Madımak Şehitlerinin çığlıklarının yankılandığı o iğrenç binada et pişirip, kebap yemişlerdir. Kamulaştırma sürecinde çok daha üzüntü verici bir durum yaşandı. "Katliam ile değer kazandı, marka değeri oldu" denilerek, o otelden fahiş fayda umanlar en az oteldeki canlarımızı yakanlar kadar insanlıkdışı bir düşünce içinde olmuşlardır.

Diğer yandan egemenler yıllardır büyük bir çabayla Madımak ve benzeri katliamların üstünü örtmek ve örtbas etmek istiyorlar. Yani katliamcılara ve katillere kol kanat germeye devam ediyorlar. Ve yüzsüzce, fütursuzca, bir o kadar içimizi acıtacak şekilde bize "Madımak'ı Unutun" diyorlar.

Nasıl unutabiliriz, 33 aydın, yazar, sanatçı, karikatüristimizi?

Nasıl unutabiliriz, şiirlerimizi, türkülerimizi, kadınlarımızı, çocuklarımızı?

Nasıl unutabiliriz, Asım Bezirci'yi, Hasret Gültekini, Metin Altıok'u ?

Nasıl unutabiliriz, Menekşe'yi, Asaf'ı, Serpil'i, Akarsu'yu, Atay'ı, Çimen'i, Behçet Aysan'ı ve diğerlerini?

Nasıl unutabiliriz,"adım Koray, / daha on iki yaşındayım / ve ben hiç büyümeyeceğim Sivas Madımak'ta yandım / din adına – din adamlarınca yakıldım /  ak günler bekleyen ülkemin / karanlık düşünceleriyle"diyen henüz 12 yaşındaki Koray'ı?

Nasıl unutabiliriz, "Adını söylesem dilim takılır / Sanki yüreğime bir şey çakılır / Orda semah dönen nara yakılır"  dizelerinde yakılan semahçılarımızı?

Hem nasıl unutabiliriz ki, Madımak Otelinde 33 canımızın ve 2 otel görevlisinin katledilmesinden sonra dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in "oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır,  çok şükür oteli saran halktan kimsenin burnu bile kanamamıştır demesini?

Nasıl unutabiliriz ki, Demirel'in "olay münferittir, bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardırdemesini?

Biz asla unutmayacağız!

Unutmayacağız ki, ülkemiz daha fazla karanlıklara çekilmesin!

Unutmayacağız ki, Madımak Utanç Müzesi olsun…

Unutmayacağız!

Çünkü unutmak ihanet demektir.

Çünkü unutmak demek, 1993'te Madımak Otelini ateşe veren katillerin yaktığı ateşin sıcaklığının bu insanlık dışı katliamda sorumluluğu olan herkesi yakmaya devam etmesi demektir ve Madımak yangının sona ermesi için, 17 yıldan bu yana vicdanlarda yankılanan çığlıkları biraz azalması için tek çözüm yolu vardır. İnsanlık için, insanlığın böyle bir katliamdan utanç duyması ve bir daha asla yaşanmaması için Madımak Utanç Müzesi olsun, olmalıdır, olacaktır.

Erdal YILDIRIM

61053

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Onlar düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür ![1]

“Ji bo bi çav li hev

nihêrtina bi mirovekî re,

divê ku ew meriv be.”[2]

 

Çoğunu tanıyorum; kucaklaştık; aynı ekmeği paylaşıp birlikte umutlandık…

İnebolu (Kastamonu) M Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Murat Kur, Hıdır Yıldız ve Deniz Kırbağ’ı…

Sincan (Ankara) F Tipi Kadın Hapishanesi’nden Evrim Konak’ı…

Elbistan (Maraş) E Tipi Hapishanesi’nden Tuğçe Özgül’ü…

Malatya E Tipi Hapishanesi’nden Ali Mükan’ı…

Kürkçüler (Adana) F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan ve Özer İnal’ı…

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-1


DHF ve MKP cevresinden arkadaslar "cok partili sosyalizmi' tartisiyorlarmis...

Yeni Hınzır Paşalara Geçit Yok!

Bir kez daha asimilasyon ve Hınzır paşalar konusunda hem Alevi toplumuna, hem de Alevi örgüt yöneticilerine seslenmeyi, Aleviliğe yönelik asimilasyon operasyonunun bizzat devlet eliyle güçlü bir şekilde devam ettirilmesinden ötürü bir gereklilik olarak hissediyorum.   

Soru(n)dan Çözüme Kadın(lar)

“Selam olsun bizden önce geçene / Selam olsun dosta, hasa, çile çekene / Selam olsun dayanana, düşene / Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına.”[1]

“Kadınlığın tarihi, dünyanın gördüğü en büyük zorbalığın tarihidir,”[2] der Oscar Wilde. Haklı.

Sayfalar