Cuma Mayıs 10, 2024

Madımak'tan Çığlıklar Geliyor

Yanarak şekil buldu insanlık,böyle süregeldi tarih... 

Tarih tekerrür etti. Binlerce yılın cadı yakma deneyimleriyle evrilmiş kara cübbeli sakallıların ağızlarından salyalar akıtarak giriştikleri en pis en canavarca eylem. Ve o eylemin gerçekleştirildiği mekan: Madımak.

O Madımak'tan halen çığlıklar geliyor…

2 Temmuz 1993'te insanlık tarihinin en vahşi, en iğrenç katliamlarından birisinde 35 aydın, sanatçı, yazar, semahçı ve 12 yaşında bir çocuk olan Koray'ın katledilmesine sahne olan Madımak Oteli Alevi örgütlerinin, Alevilerin, demokrasi güçlerinin ve de Sivas Şehit ailelerinin 17 yıldan bu yana süren mücadeleleri sonucu nihayet kamulaştırıldı.

Madımak Otelinin kamulaştırılması tek başına oldukça olumlu bir olgudur, ama asla yeterli değildir. Yıllarca Madımak için "Kültür, Sanat, Kardeşlik, Barış Müzesi" gibi tanımlamalar yapıldı. Bunların hiçbirisi Madımak Katliamının yaşandığı böylesi bir vahşet için düşünülemez ve dile getirilmesi bile değildir. Hele katliamdan sonraki zamanlarda katillerin kimisinin Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyesi yapıldığı, katillerinin avukatlığına soyunan, yıllarca o katilleri koruyan, kollayan, kamu kuruluşlarında besleyen gerici, asimilasyoncu, faşist AKP iktidarının sözcülerinin Madımak Şehitleri ile ve Alevi toplumuyla adeta dalga geçercesine "Anı Köşesi, Çocuk Kütüphanesi, Koru–Park" gibi tanımlamalar asla kabul edilemez . Bu tür sözler olsa olsa katliamı şirin göstermek, katliamı ve katilleri meşrulaştırmaktır.

Oysa hükümetin önünde yapması gereken iki önemli görev bulunmaktadır. Birincisi, demokrasi havarisi pozundaki bu hükümetin biran önce hiçbir oyalamaca ve ayak oyununa başvurmadan katliama şahitlik etmiş olan binayı, ülkede yaşayan tüm bireylerin benzer acıları bir daha asla yaşamaması için, toplumsal barışta yarattığı tahribatın bir parça iyileştirilmesine katkı sağlaması ve de Sivas Madımak Şehitleri, Şehit Aileleri, Alevilerin ve toplumun önemli bir kısmının insani beklentisinin gerçekleştirilmesi için derhal "Madımak Utanç Müzesi" yapmasıdır.  

Diğer önemli ve yaşamsal görevse, Büyük Ortadoğu Projesinin uygulama evrelerinden birisi olan, 8 saat boyunca cumhurbaşkanından, başbakana, yardımcısına, bakanlara ve tüm ülkenin televizyonlardan naklen seyrettiği Madımak katliamının, tüm yönleriyle araştırılması ve olayda sorumluluğu olan en üsttekilerden en alttakilere kadar her bir sorumlunun, kurumun ve olayın açığa çıkartılması , sorumluların bir an önce kamuoyuna açıklanması ve yargı mekanizmasının işletilmesi zorunludur. Tabi eğer AKP hükümeti, ABD emperyalistlerinin uşağı, kuklası ve işbirlikçisi değilse…

Ve de devlet hem Madımak, hem de ülkemizde gerçekleştirilen diğer tüm katliamlarla yüzleşmeli ve derhal özür dilemelidir.

Bu hesaplaşma ve yüzleşme taleplerini seslendirmeye devam ederken, hem Alevilerin, hem de duyarlı ve sorumluluk sahibi herkesin kendisine sorması gereken bazı soruların olduğunu da anımsatmak istiyorum.  

Örneğin Madımak'a gelinen süreçten önce ne tür organizasyonlar yapıldı?

Neden faşist Alpaslan Türkeş'in 'Altın Hilal' olarak adlandırdığı Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Malatya ve Maraş illerinde ABD Büyükelçiliği 1.Katibi Alexander Peck başta MHP olmak üzere çeşitli sağcı parti, dernek ve sendika yöneticileriyle bir dizi toplantılar yapıyordu? Neden bu toplantılar sonucunda bu illerin neredeyse tümünde Alevi – Sünni çatışması yaratılmaya çalışılarak çeşitli cinayetler işleniyor ve katliamlar gerçekleştiriliyordu? Acaba birileri durup dururken şu Alevileri Maraş'ta, Çorumda, Sivas'ta katledelim mi, yakalım mı diyorlardı? 

Nasıl oluyordu da 1974 yılında Barış Harekatı adıyla 45 dakikada Kıbrıs'ın yarısını işgal edebilen ve Nato'nun 3. büyük ordusu Sivas Madımak katliamını 8 saat seyrediyor ve müdahale etmiyordu?

Bu sorulara doğru yanıtlar verdiğimizde Madımak Katliamının da, diğer katliamların da Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleştirilmesine yönelik planın birer parçaları olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Bir başka can alıcı konuda hepimizin bildiği gibi aynı yıl, yani 1993 yılında Almanya'nın Solingen kentinde aşırı sağcı faşistlerin kundakladığı bir evde yaşamını yitiren Türkiyeli 5 vatandaşımızın evlerinin olduğu yere, katliamı kınamak için Alman hükümeti tarafından bir anıt müze yapılmış ve bahçesine beş adet ceviz ağacı dikmiştir.

Oysa Madımak Otelinin olduğu yerde et lokantası açılmış ve bir takım insan kılıklılar, Sivas Madımak Şehitlerinin çığlıklarının yankılandığı o iğrenç binada et pişirip, kebap yemişlerdir. Kamulaştırma sürecinde çok daha üzüntü verici bir durum yaşandı. "Katliam ile değer kazandı, marka değeri oldu" denilerek, o otelden fahiş fayda umanlar en az oteldeki canlarımızı yakanlar kadar insanlıkdışı bir düşünce içinde olmuşlardır.

Diğer yandan egemenler yıllardır büyük bir çabayla Madımak ve benzeri katliamların üstünü örtmek ve örtbas etmek istiyorlar. Yani katliamcılara ve katillere kol kanat germeye devam ediyorlar. Ve yüzsüzce, fütursuzca, bir o kadar içimizi acıtacak şekilde bize "Madımak'ı Unutun" diyorlar.

Nasıl unutabiliriz, 33 aydın, yazar, sanatçı, karikatüristimizi?

Nasıl unutabiliriz, şiirlerimizi, türkülerimizi, kadınlarımızı, çocuklarımızı?

Nasıl unutabiliriz, Asım Bezirci'yi, Hasret Gültekini, Metin Altıok'u ?

Nasıl unutabiliriz, Menekşe'yi, Asaf'ı, Serpil'i, Akarsu'yu, Atay'ı, Çimen'i, Behçet Aysan'ı ve diğerlerini?

Nasıl unutabiliriz,"adım Koray, / daha on iki yaşındayım / ve ben hiç büyümeyeceğim Sivas Madımak'ta yandım / din adına – din adamlarınca yakıldım /  ak günler bekleyen ülkemin / karanlık düşünceleriyle"diyen henüz 12 yaşındaki Koray'ı?

Nasıl unutabiliriz, "Adını söylesem dilim takılır / Sanki yüreğime bir şey çakılır / Orda semah dönen nara yakılır"  dizelerinde yakılan semahçılarımızı?

Hem nasıl unutabiliriz ki, Madımak Otelinde 33 canımızın ve 2 otel görevlisinin katledilmesinden sonra dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in "oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır,  çok şükür oteli saran halktan kimsenin burnu bile kanamamıştır demesini?

Nasıl unutabiliriz ki, Demirel'in "olay münferittir, bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardırdemesini?

Biz asla unutmayacağız!

Unutmayacağız ki, ülkemiz daha fazla karanlıklara çekilmesin!

Unutmayacağız ki, Madımak Utanç Müzesi olsun…

Unutmayacağız!

Çünkü unutmak ihanet demektir.

Çünkü unutmak demek, 1993'te Madımak Otelini ateşe veren katillerin yaktığı ateşin sıcaklığının bu insanlık dışı katliamda sorumluluğu olan herkesi yakmaya devam etmesi demektir ve Madımak yangının sona ermesi için, 17 yıldan bu yana vicdanlarda yankılanan çığlıkları biraz azalması için tek çözüm yolu vardır. İnsanlık için, insanlığın böyle bir katliamdan utanç duyması ve bir daha asla yaşanmaması için Madımak Utanç Müzesi olsun, olmalıdır, olacaktır.

Erdal YILDIRIM

60744

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Sayfalar