Cumartesi Nisan 27, 2024

Ötekileştirilenlerin Rojavaya Gidenlerle Dedikodusu

"Bu demektir ki, köylünün ...... yok olmadığı ...... yerini tarım gündelikçilerine bırakmadığı yerlerde, şunlar olabilir: ...... Fransa'da olduğu gibi her işçi  /köylü/  devrimini engeller ve yıkar  ......  /proletarya/ onun  /köylünün/ durumunu doğrudan iyileştirecek ve bunun sonucunda, onu devrim saflarına kazanacak önlemler almalıdır."  Marks

De ... babo ... türkiye devrimci hareketi hiç bu kadar birbirine benzeşmemişti.

Bakıyorsunuzki genelde demokratlarda olan birbirlerinin siyasi iradesini ali cengiz oyunlarıyla alıp diğerlerini biyat eden olarak görme alışkınlıklarına orta yolcular baş vurmuş.

Bakıyorsunuzki genelde de orta yolcularda  olan karşısındakinin zekasını verdiği bilgi kadarıyla gören yaklaşımada  demokratım diyenler baş vuruyor.

Durumda ahvalda bu olunca sağlıklı bir şeyler üretebilmemizin imkanı da yok değil mi ?

Bize geriye kalanda bizler için karar vermeye soyunanların hakkımızda en hayırlı kararları da vermelerini dilemek değil mi ?

Ee ... halde bu olunca gelin bizde bizim için en sağlıklı kararlar üreteceklerini umduklarımızın kimler /hangi sınıf/ olduğuna bakalım.

Bu kadarını da yapabiliriz değil mi ?

Bildiğiniz gibi ülkemizde emperyalist kapitalizmin ortaya çıkardığı proletarya köylülere nazaran hala ilkel sömürgeciliğin ortaya çıkardığı proletarya köylüler çoğunluğu teşekkül etmektedir.

Hale bu geniş topraklarda çok sayıda mülkiyetçi, yarıcı ... köylüler; şehrini terketmediğini, yerel olmanın yoğunluğunu yitirmediğini de bilerek yaşayan proletaryalar vardır.

Lakin gelin görünki kaderin ne garip cilvesidirki hiç birimizde örgütleyen sınıfın bu geniş topluluklarda çıktığınıda söylüyemiyor.

Örgütleyen sınıfında devrimci olmadıklarını da idaa edemiyoruz.

Olaya böyle baktığımız zaman ve de örgütleyen sınıfı devrimci kılanında ne olduğunu sorduğumuz zaman .... 

Her şeyde önce ilk gördüğümüz emperyalist kapitalizmin ortaya çıkardığı üretim şeklinin her türlü üretim şeklini tehdit ettiğidir.

Onları ellerindeki köleleri serbest bırakmaya daha çağdaş daha gönüllü köleler olmaya zorladığını görüyoruz. 

Bununlada kalmadığını köleliğin bir çeşidi olan evlilik, aile .... ilişkilerini sürdürmeye çalışanları, onların ahlakiliğini,  tehdit ettiğini,  onları dönüşüme zorladığını da görüyoruz. 

Tüm bunları da gördüğümüzde ülkemizde azınlık olan emperyalist kapitalizmin ortaya çıkardığı proletarya köylülerinde neden örgütleyen, ilerici ... olduklarını da daha iyi anlıyoruz.

Tabi ki bu durumunda bir dizi sorunlarıda beraberinde getirmektedir.

En önlemli sorunlardan biride örgütleyenlerin örgütleme isteğinin her şeye yetip yetmeyeceğidir.

Marks yoğunlukta olan avrupa proletaryalarının müfettiklerine karşı teori ve pratik görevlerini yerlerine getirmelerinin her şeye yeteceğini söyler.

Ancak burda dikkat etmemiz gereken marksın yaklaşımının  yoğunluğunu elde etmiş proletaryanın örgütleyen olmasına yönelik olduğudur. 

Peki biz azınlıkta olan ve devrimci değildir diyemediğimiz proletarya köylü kesiminin örgütleyen olmak istencinin her şeye yetip yetmeyeceğini de nasıl anlayacağız. 

Tabi ki de bunuda değişip değişmediklerine bakarak anlayacağız.

İçerilerindeki proletarya köylülerin niteliğine,  dilinin yoğunluğu örgütlemeyi terk edip etmediğine,   halkın rıhatlıkla ulaştıkları bürolar dergiler için nereleri,  kimleri tercih ettiklerine en önemliside değişimi gerçekleştiremediklerinde .... değişimi gerçekleştiremediklerinde .... değişimi gerçekleştiremediklerinde .... yaşadıkları bürokrasizmin, ötekileştirmelerin, savrulmalarının ... değişememenin sorunları olarak görüp görmediklerine bakarak bunu anlayacağız.

İşte tüm bunları yaptığımızda bizim için karar vermeye soyunanların kimler olduğunu  bizler içinde en iyi kararları alıp alamayacaklarını daha iyi anlarız.

Ginede ben zekamızı verdikleri bilgiler kadar görenlere karşı bildiklerimizin onların tahmin edemeyeceklerinden daha çok olduğunu haykırmamız gerektiğine inanıyorum.

Sözün kısa rojavaya giden kardeşler sizin kız yine kendi sınıfına kaçtı.

46312

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

Sayfalar