Pazartesi Nisan 29, 2024

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar. Kapitalizm ve patriyarka birbirini besleyen dinamikler olup, kadın bedeni ve emeği üzerinden şiddeti toplumsal yaşamın her alanında tekrar tekrar üreterek kendi varlığını korur.

Kadınlar patriarkal kapitalist sistemi kökten dinamitleyecek güce sahipler

Egemenler, belirlenen sınırları kabul etmeyen, insanca yaşanabilecek bir dünya yaratma mücadelesinde yerini alıp patriyarkaya ve kapitalist sisteme kafa tutan kadınları, en büyük tehlike olarak gördükleri için zorbalıkta sınır tanımıyorlar… Çünkü biliyorlar ki; kadınlar kontrolden çıkarsa, toplumu kontrol altına almak mümkün olmayacaktır ve bu kadınlar, egemenlerin iktidarını kökten dinamitleyecek argümanlara ve güce sahiptir.

25 Kasım; Mirabel Kardeşlerin Mücadeleci Kadınlara Armağanıdır

Mirabel kardeşler de, Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı boyun eğmeyi değil, mücadeleyi seçmişlerdi. Her zorbalığa rağmen yıldıramadıkları Mirabel kardeşler, 25 Kasım 1960 günü, Trijillo’nun kolluk güçleri tarafından tecavüz edilerek ve dövülerek hunharca katledildiler.. 1981’de Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda; 25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan edildi. 35 yıldır tüm dünyada kadınlar, her 25 Kasım’da sokağa çıkarak kadına yönelik her türlü şiddete, patriyarkal sisteme, homofobiye, eşitsizliğe, emperyalist savaşlara, ırkçılığa karşı öfkelerini haykırıyorlar.

Patriyarkal sistem mücadeleci örgütlü kadınları hedef haline getiriyor.

Emperyalistler, Ortadoğu başta olmak üzere, dünyanın birçok coğrafyasını kan gölüne çevirirken, milyonlarca insan evsiz/ barksız/ geleceksiz bırakılarak göç yollarına sürükleniyor. Savaş alanlarında, göç yollarında, göç ettikleri ülkelerde taciz, tecavüz de dahil her türden şiddete açık hale getirilerek, en fazla çocuklar ve kadınlar madur edilmekte. Dünya genelinde işsizlik, yoksulluk sürekli tırmandırılırken, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, şiddet ve katliamlar kanayan yara olmaya devam etmekte.

Tüm bu yaptırımlara karşı patriyarkaya ve kapitalist sisteme baş kaldıran, onurlu yaşamdan yana olan, kadının eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyütmeye çalışan kadınlar ise, dünyanın bütün coğrafyalarında egemenlerin hedefi haline gelerek ya katledilmekte ya da yıllarca tutsak edilmekteler. 1,5 yıldır Bayern hapishanelerinde tutsak edilen 10 ATİK aktivistinden biri olan Dr. Banu Büyükavcı, 2016’nın Nisan ayından beri Zürih Hapishanesi’nde tutsak tutulan İspanyol gazeteci Nekane Txapartegi son sürecin örnekleridir.

Türkiye ve T.Kürdistanı’nda ise; TC devletinin günümüz temsilcileri R.T.Erdoğan, şürekası AKP ve çeteleri, devrimci, demokrat, ilerici, kadın, genç, LGBTİ, Alevi, Kürt, Ermeni vb. muhalif tüm kesimlere karşı olan faşizan saldırılarını, 15 Temmuz “darbe girişimi” seneryosu, OHAL ve KHK larla meşrulaştırdılar… Özgür basın ve muhalif TV kanalları kapatılırken, gazeticilere ve akademisyenlere yönelik tutuklama furyası ile topluma ayar çekme, gözdağı verme politikalarını genişlettiler. Tüm zorbalıklarına rağmen direnişleri bastıramayınca, milyonlarca halkın özgür iradesiyle seçilmiş HDP belediye başkanları ve milletvekillerini tutuklayarak saldırılarını zirveye taşıdılar. Bu saldırı genelde Kürt halkına, ilerici, devrimci muhalif kesimin demokrasi mücadelesine yönelik gerçekleştirilmiş bir saldırı olmakla birlikte, özel olarak kadınların mücadelesine yönelik bir saldırıdır. Çünkü milyonlarca kadın seçmenin oyunu alan HDP, aynı zamanda bir kadın partisidir.

25 Kasım’da Kadınlar, Verilen Mesajlara Yanıt Veriyorlar;

Türkiye ve T.Kürdistanı’ndaki kadın gazeteci ve akademisyenlere, HDP Kadın vekillerine, Almanya’da Dr. Banu Büyükavcı’ya, İspanya ve İsviçre’de İspanyol gazeteci Nekane Txapartegi’ye yönelik saldırılarla biz kadınlara gönderilen mesajı okumamız istenmektedir. Bizler de bu mesajlara, 25 Kasım’da alanlarda daha güçlü bir şekilde yerimizi alarak kendi dilimizden cevap veriyoruz. Alanlardaki gücümüz ve öfkemiz yanıtımızdır!

  • Jin, Jiyan, Azadî!
  • Katliamlarınız, Tutuklamalarınız, Şiddet Yöntemlerinizin Hiçbiri Zılgıtlarımızı Bastıramıyacak!
  • Yaşasın Enternasyonal Kadın Mücadelesi!
45242

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

Sayfalar