Pazar Mayıs 19, 2024

Peker’in İtiraflarının İşaret Ettiği Gerçek: Mafya, Uyuşturucu ve Kara Para Devleti!

Faşist mafya lideri Sedat Peker, çıtayı düşürse de itiraflarına devam ediyor. R.T. Erdoğan’la helalleşeceğine yönelik son video sonrası itiraflarına ara veren Sedat Peker, bir süre sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedefine alarak açıklamalarını sürdürdü.

Peker’in, Erdoğan’ı işaret etmesinin ardından MİT aracılığıyla Türk devletinin Suudi Arabistan üzerinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’ne baskı yaparak Sedat Peker’i gözaltına aldığı kamuoyuna yansımıştı. Basına yansıyan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Sedat Peker, BAE aracılığıyla MİT’le yaptığı görüşmelerin neticesinde Erdoğan’la bir noktada anlaşmış durumda.

Nitekim suikast tehlikesi nedeniyle video yayımlamadığını açıklayan Sedat Peker’in bu görüşme sonrası  itirafları, AKP ve R.T. Erdoğan’ı uluslararası alanda zor durumda bırakacak konu başlıklarından iç siyasetteki dalaşlara ve Süleyman Soylu’ya kaydı.

Sedat Peker’in itirafları, kirlenmiş, yolsuzluklara batmış kimi bürokratlara dair bir tablodan öte Türk devletinin tepeden tırnağa bir uyuşturucu-mafya ve çete devleti olduğunu, ‘çökme’nin devletin yapısal bir gerçeği olduğunu gösteriyor.

Sedat Peker’in açıklamaları, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne, Kürt halkına, devrimci, ilerici güçlere yönelik devletin yürüttüğü savaşın  faşist çeteler ve istihbarat güçleri ile uyuşturucu tüccarlarıyla nasıl içi içe geçtiğini bunun “vatan-millet-sakarya” edebiyatıyla üstünün nasıl örtülemeye çalışıldığını ilk ağızdan aktarması bakımından önemli. Kuşkusuz, ezilen emekçi yığınlara yönelik söz konusu katliam, saldırı ve suçların doğrudan bir tarafı ve suçlusu da Sedat Peker’dir.

Şimdi pişmanmış gibi yapması ve nedamet getirmesi bu gerçeği değiştirmiyor!

Peker’in İtirafları AKP-MHP İçindeki Rant Kavgasının Parçası!

Peker’in attığı tweet’lerin, düzenin derin dehlizlerinde süregelen büyük rant ve klik dalaşının bir iz düşümü olduğunu söylemek mümkün. Nitekim Peker’in her itirafı ve açıklamasına gerek muhataplarından gerekse de resmi ağızlardan verilen yanıtlarda buna işaret ediyor. Anlaşılan o ki AKP-MHP faşist bloku içinde, devlet kaynaklarının, ihalelerin ve devletin üst düzey yetkilerine sahip organların ele geçirilmesi başlığında sessizce süregelen savaş şimdi Peker’in arkasında açıkça yürütülüyor.

Peker’in ifşaatlarının, uyuşturucu, kara para, mafya ve haksız ihalelerde yaşanan  vurgun ve yolsuzlukların çok küçük bir parçası olduğunu da belirtmek gerekir. Yapılan açıklamalarda ifade edilen tutarlar, asgari ücretle açlık sınırının altında yaşama tutunmaya çalışan emekçiler için  korkunç rakamlara işaret etse de iktidar katında söz konusu rakamların devede kulak olduğunu belirtmek gerekiyor.

6 Haziran sabahı yayımladığı videoda Sedat Peker, bugün hala gündemdeki ağırlığını koruyan Sezgin Baran Korkmaz (SBK)’la alakalı ciddi iddiaları ortaya atmıştı hatırlanacağı üzere. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Korkmaz ile görüştüğünü ve yurtdışına çıkmasını sağladığını duyuran Peker, böylece ABD ile TC arasında kara para aklama hususunda anlaşıldığı kadarıyla patlamak üzere olan kavganın fitilini ateşlemiş oldu.

SBK olayı kar topu gibi büyüdü. ABD’nin isteğiyle Avusturya’da gözaltına alınmasıyla da uluslararası vakaya dönüştü. Peker’in Sezgin Baran Korkmaz’la Süleyman Soylu arasındaki ilişkiye dair itiraflarının, ABD-TC arasında uyuşturucu, kaçakçılık vb. yollardan elde edilen ve sisteme sokulmaya çalışılan kara paranın aklanmasıyla ilgili büyük bir kavgayı su üstüne vurduğu, bu işlerin kim tarafından yürütüleceğine dair büyük bir el değiştirmenin yaşandığı anlaşılıyor.

Türk devletinin, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketine yönelik T. Kürdistanı’nda, Irak’ta ve Rojava’da devreye soktuğu savaşı, uyuşturucu ve kara para ile finanse ettiği gerçeğinden hareketle, ikinci Reza Zarrap olayı olarak nitelenebilecek vakaların elbette arkası gelecektir. Burada yaşanan kavga söz konusu kara parayı açığa çıkarak dinamiklerin yok edilmesi değil bu ranta kimin el koyacağına ilişkin yaşanmaktadır.

Peker’in devletin üst düzey çok sayıda yöneticisine yönelik itirafları da AKP içinde süregelen rant dalaşı hakkında da kimi ipuçları veriyor. Sözgelimi, Sedat Peker, Paramount Otel’e tankla girdiğini söylediği Cihan Ekşioğlu’nun, ‘FETÖ Borsası’nın kuruluşunu icat eden kişi olduğunu duyurmuştu.

Sezgin Baran Korkmaz’ın, Ekşioğlu’yla birlikte çökerek el koyduğu Paramount Otel’le ve yine SBK’ya ait Bora Jet’le ilgili kamuoyuna yansıyan bilgiler, bahsini ettiğimiz uyuşturucu ve kara para aklama trafiğinin doğrudan devletin denetimi ve eliyle gerçekleştirildiğini bir kez daha teyit ediyor.

Basına yansıyan bilgilere göre, Bora Jet’i, Mehmet Ağar, Süleyman Soylu ve Egemen Bağış’ında dahil olduğu çok sayıda AKP’li yetkili kullanırken, Paramount Otel’in müdavimleri arasında, Sivil Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir, Dönemin Genel Plan Prensipler Başkanı Korgeneral Yavuz Türkgenci ve ABD’nin eski ulusal güvenlik uzmanı Korgeneral James L. Jones, çok sayıda üst düzey yargı mensubu ve gazeteci de bulunuyor.

2019’da Mersin Limanı’nda yakalanan 615 kilogram ve Kolombiya’da operasyonla ele geçirilen ve Türkiye’ye getirilmesi planlanan 4 ton 900 kilo kokaini teslim alacak Türk şirkete yönelik ilgili İç İşleri Bakanlığı’nın ve yargının hiçbir girişimde bulunmaması da devletin bu işin içindeki parmağını gösteriyor.

Rant, yolsuzluk, çökme, kamu kaynaklarının yandaşa peş keş çekilmesine yönelik örneklerde Peker’in itiraflarıyla bir kez daha gündeme gelmiş durumda.

“Sadece sigorta şirketim var başkada bir şey yok” diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kuzeni Mehmet Soylu’nun da ortağı olduğu ve yönetim kurulu üyeliğini yürüttüğü RD Global/Invamed şirketiyle hastanelere tıbbi sarf malzeme satmaya devam ettiği açığa çıktı. Bu iki ismin son aldıkları iki ihalenin toplam bedeli ise 10 milyon TL’yi buluyor. Devlet Malzeme Ofisi’nin 4 Ocak’ta açtığı 1 milyon 487 bin TL’lik muhtelif sarf malzeme ihalesi ile 4 Şubat’ta açılan 7 milyon 978 bin 979 TL’lik muhtelif tıbbi sarf malzeme ihalesi yine RD Global/Invamed şirketine gitti.

Böylece AKP içinde Süleyman Soylu ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca arasındaki kavganın asıl nedenin de ihalelere kimin çökeceğinde düğümlendiği ortaya çıkmış bulunuyor.

Karşımızda, uyuşturucu ticaretinden kara para aklamaya, ihalelerde yolsuzluktan, kamu kaynaklarının peş keş çekilmesine kadar çok geniş bir sahada hiçbir hukuk ve kanun tanımayan bir çıkar şebekesi duruyor. Söz konusu şebekenin suyun başını tutan ve uluslararası emperyalist tekellerle iş tutan Komprador sermayeden arta kalan artıklar olduğunu da ifade etmeliyiz. Her yıl açıklanan Türkiye’nin en zenginleri listesinin ilk beşinin değişmemesi de bu gerçeğe işaret  ediyor. Temiz kıyafetli, iyi eğitimli beyefendi burjuvalar bu dümenin tamda başında duruyor.

Sedat Peker’le kamuoyuna yansıyan gerçekler, devrimci ve ilericiler açısından şaşırtıcı değilse de bu tablo şimdi geniş halk yığınları tarafından daha görünür durumda. Anketlerde, AKP-MHP iktidarının düşen oyları da bunu gösteriyor. Ne var ki en alttan en tepeye, rant, kara para ve uyuşturucu üzerine kurulu bir düzenden söz ettiğimiz yerde bu tablonun iktidar katındaki partilerin değişmesiyle olmayacağını söylemeliyiz.

Peker itiraflarıyla faşist mafya devletinin emeğe, özgürlüklere, Alevilere, Kürtlere, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik düşmanlığını da açıkça ifşa ediyor. Öyleyse ezilenlerin buna yanıtı da bu faşist mafya iktidarını yıkmak için daha fazla mücadele etmek olmalıdır!

3472

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Sayfalar