Pazar Haziran 2, 2024

Politikasızlık-hareketsizlik yenilgiyi yaratır!

Dünyada ve ülkede siyasal-ekonomik kriz ve hâkim sınıfların yönetememe sorunsalı çerçevesinde şekillendirdiği politikalar ezilenlere yönelik saldırganlaşmaya devam ederken bu krizi oluşturan faktörleri sadece sömürücülerin yönetememe krizi açısından ele alamayız.

Diyalektiğin temel yasaları burada da karşımıza çıkmaktadır, hâkim sınıfların içerisinde olduğu, kriz halinin ezilenlerin mücadelesi ile bağlantısı alenidir. Yaşamda hiçbir olay kendiliğinden gelişme gösteremez, zıtların birliği ve mücadelesi gelişen olayları ve yönünü belirler.

Buna bağlı olarak ezen-ezilen arasındaki uzlaşmaz çelişki siyasal somut koşulları belirlemeye, şekillendirmeye ve bugün var olan “kaos” haline vardırmaya devam ediyor.

Dünyada emperyalist ülkelerin içerisinde olduğu ekonomik-siyasi krizin TC ayağındaki yansımaları da eş güdümlüdür. TC devleti AKP eliyle yürüttüğü savaş politikalarını OHAL ile garanti altına alırken dünya üzerindeki siyasal-ekonomik krizin yansımaları ile başetmeye çalışıyor.

Ezilenlerin ortak mücadelesi ile katliam, zulüm ve sömürüye karşı koyarken hâkim sınıfların krizi derinleşiyor. Ki buna dair en belirgin örnek Rojava Devrimi’dir. Yeraltı kaynakları ve insan gücü ile emperyalist devletlerin savaş politikalarının daimi odağı olan Ortadoğu topraklarından Rojava’daki başkaldırı ve yeniyi yaratma girişimi hâkim sınıfların elini güçsüzleştiriyor, kriz halini derinleştiriyor.

Bu ve buna benzer pek çok örnekle beraber “kaos”un, çelişkilerinin en üst seviyeye çıktığı durum olarak adlandırılması yanlış olmayacaktır. Ancak var olan kaos halinin kimin lehine çözümleneceğini söylemek pek doğaldır ki bugünden mümkün değildir. Kriz derinleştiği ölçüde ezilenlerin mücadelesinin büyümesi, son sözün burjuvazisinin değil proletaryanın olmasına yol açacaktır.

Bilinen ve yakıcı olan bu gerçeği; “kaos”u, fırsata çevirmeyi üstlenecek olanlar ise ezilenlerin mücadelesini üstlenenlerdir. Ezilenlerin mücadelesinde öncü misyonunu yerine getiremeyenlerin, bu misyonu yerine getirmek için çabalamayanların burjuvazinin “son sözü” söylemlerine yol açacaklarını biliyoruz.

Sözün özü, her “kaos” devrime yol açmaz; devrime yol açan ezilenlerin cephesinden örgütlenebilen “kaos”tur. Bu örgütlenmeyi yaratacak olan ise “kitlelerden kitlelere” çizgisiyle hareket eden, burjuvazinin politikalarını boşa düşürecek politikalar üretebilme yeteneğine sahip, proletarya ideolojisinden sapmayan ancak esnek hareket etme becerisine sahip olanlardır.

“İlkede sağlamlık, politikada esneklik” denkleminden yola çıkmak… 

TDH ve özel olarak kolektifimiz açısından politika üretememe sorunsalı en gedikli yanlardan biridir.

Politika yapmak, burjuvazinin politikalarına boşa çıkarmak ve ezilen yığınların proletarya ideolojisi ile donatılmasını sağlamak açısından elzemdir. Hiçbir alanı boş bırakmamak, boş bırakacağımız her alanın burjuvazi tarafından doldurulacağını bilmek gerekiyor.

Bununla beraber yürüdüğümüz yol, karmaşık ve çetrefilli bir yol. Bunu bilmeli ve buna uygun hareket etmeli; yolun sonundaki zaferi yakınlaştırmak için dolambaçlı yolları seçmekten korkmamalıyız.

Hata yapmaktan korkarak adım dahi atamamak, hareketsizliği; hareketsizlik ise pek tabii ki çürümeyi getirecektir. Açıktır ki TDH ve kolektifimiz açısından meseleyi ele aldığımızda politika yapmak ya ilkede savrulmak ya da hareketsizlik-politikasızlık anlamına geliyor.

Tabii ki özel olarak bizler açısından mesele ilkede savrulmamak adına(!) hareketsiz-politikasız kalmak daha gündemde olan bir gerçeklik. Oysa ki “ilkede sağlamlık, politikada esneklik” denklemi bizleri çözüme ulaştırmaya vakıf bir denklemdir.  Ezen-ezilen ilişkisinde kimden taraf olduğumuz, kimin ideolojik çizgisini benimsediğimiz ve bu ideolojik çizgi güdümünde var olan çemberi kırıp atma temelimizi oluşturmalıdır.

O çemberi genişletmek ve kırıp atmak uğrunda politika üretmek ise esnekliği gerektiriyor. “… siyaset, aritmetikten çok cebire benzer, ilkel matematikten çok yüksek matematiğe benzer” (V. İ. Lenin, ‘Sol’ Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı, Sol Yayınları, s. 104) diyor Lenin. Siyaset, politika üretmek, içerisinde esnekliği barındırmadığı ölçüde; düz bir yolda ilerlediğimiz ölçüde burjuvaziyi tarihin çöplüğüne gömme iddiamız gerçekliğinden uzaklaşacaktır.

Proletarya ideolojisinden beslenerek, burjuvazinin politikalarına karşı politika üreterek ve bu politikalar ekseninde harekete geçerek bugünkü “politikasızlık” sorunsalımızı yenebiliriz.

Lenin’in de ifade ettiği gibi siyasetin karmaşıklığına karşı zordan kaçmak, “ilkelerimiz” diyerek hareketsiz kalmak ilkelerimizden ödün vermektir! Burjuvaziyi alaşağı etme görevinden hata yapma korkusuyla kaçınmak, ezilenlerin hanesine “artı puan” değil; “eksi”yi getirecektir. Sözümüzü söylemediğimiz, harekete geçmediğimiz her an burjuvazi yarattığımız boşlukları dolduruyor ve asıl o zaman ilkelerimize sadık kalmıyoruz.

Yeter ki hareket edelim, politika yapalım, hatalarımızla yüzleşelim, eleştiri-özeleştiriyi canlı tutalım; işte o zaman zafer yolunda adımlarımızı sıklaştırmış oluruz.

Öte yandan pratik ve teoriyi birbirinden ayırt etmeyen, birbirini beslediğini göz önünde bulunduran ve bununla beraber politika üretecek bir yönelime ihtiyacımız olduğu açıktır.

İşçi ve emekçilerle ilişkilenmeden politika üretemeyiz; Kürtlerle, kadınlarla, Alevilerle, LGBTİ’lerle ilişkilenmeden üreteceğimiz politikaların bir karşılığı olmayacaktır. Ancak MLM bilincini rehber edinerek dogmatizmden fersah fersah lehine çevirebiliriz. Burjuvazinin politikalarını boşa düşürüşümüz, onun eskisi gibi hareket edememesine yol açacaktır ve “… devrim olabilmesi için, sömürülen ve ezilen yığınların, eskiden olduğu gibi yaşamanın olanaksız olduğu bilincine varmaları ve değişiklik istemeleri yetmez; devrimin olması için, sömürücülerin eskiden olduğu gibi yaşayamaz ve yönetemez duruma düşmeleri gerekir.” (Lenin, age, s.84)

Ancak o zaman devrimin yolunda ilerleyişimiz başarıya ulaşacaktır!

“Dün yeterli olan, bugün yetersizdir!”     

Diğer yandan gelişen ve somut koşullara uygun politika üretemeyişimiz, farklı duruma aynı sözü söylemekten usanmayışımız bizi başarısızlığa mahkûm edecektir. Somut koşulların tahlilini yaparak, bu tahlillere uygum adımlar atarak sınıf mücadelesinin engin sularında kulaçlarımızı en ileriye doğru atabiliriz.

Lenin “Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” adlı eserinde devrimin en yakın somut görevlerini başka bir şekilde formüle etmenin gerekliliğini şu şekilde ifade ediyor: “Dün yeterli olan bugün yetersizdir.” (İnter Yayınları, s. 144)

Dünden bugüne her şeyin değiştiği, akıp gittiği göz önünde bulundurulursa aynı sözü, aynı pratiği farklı farklı somut durumlara uygulayıp başarı beklememizin boşa olduğu açıktır.

Tüm bunlardan yola çıkarak andaki görevimizin, hâkim sınıfların yaşadığı krizi ezilenlerin lehine çevirecek politikalar üretmek ve bu politikalarla eşgüdümlü harekete geçmek olduğu açıktır. Aksi halde kriz burjuvaziyi yıprattığı kadar, ezilenlere karşı duruşunda yeni saldırılarla burjuvazi güçlenecektir. 

42311

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Fettullah Gülen hareketi hakkında

“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]

 

Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…

Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Türk(iye) İslâmı’nda kadın olmak

“her put, yıkılmak için dikilir.”[2]

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Sayfalar