Salı Mayıs 21, 2024

Politikasızlık-hareketsizlik yenilgiyi yaratır!

Dünyada ve ülkede siyasal-ekonomik kriz ve hâkim sınıfların yönetememe sorunsalı çerçevesinde şekillendirdiği politikalar ezilenlere yönelik saldırganlaşmaya devam ederken bu krizi oluşturan faktörleri sadece sömürücülerin yönetememe krizi açısından ele alamayız.

Diyalektiğin temel yasaları burada da karşımıza çıkmaktadır, hâkim sınıfların içerisinde olduğu, kriz halinin ezilenlerin mücadelesi ile bağlantısı alenidir. Yaşamda hiçbir olay kendiliğinden gelişme gösteremez, zıtların birliği ve mücadelesi gelişen olayları ve yönünü belirler.

Buna bağlı olarak ezen-ezilen arasındaki uzlaşmaz çelişki siyasal somut koşulları belirlemeye, şekillendirmeye ve bugün var olan “kaos” haline vardırmaya devam ediyor.

Dünyada emperyalist ülkelerin içerisinde olduğu ekonomik-siyasi krizin TC ayağındaki yansımaları da eş güdümlüdür. TC devleti AKP eliyle yürüttüğü savaş politikalarını OHAL ile garanti altına alırken dünya üzerindeki siyasal-ekonomik krizin yansımaları ile başetmeye çalışıyor.

Ezilenlerin ortak mücadelesi ile katliam, zulüm ve sömürüye karşı koyarken hâkim sınıfların krizi derinleşiyor. Ki buna dair en belirgin örnek Rojava Devrimi’dir. Yeraltı kaynakları ve insan gücü ile emperyalist devletlerin savaş politikalarının daimi odağı olan Ortadoğu topraklarından Rojava’daki başkaldırı ve yeniyi yaratma girişimi hâkim sınıfların elini güçsüzleştiriyor, kriz halini derinleştiriyor.

Bu ve buna benzer pek çok örnekle beraber “kaos”un, çelişkilerinin en üst seviyeye çıktığı durum olarak adlandırılması yanlış olmayacaktır. Ancak var olan kaos halinin kimin lehine çözümleneceğini söylemek pek doğaldır ki bugünden mümkün değildir. Kriz derinleştiği ölçüde ezilenlerin mücadelesinin büyümesi, son sözün burjuvazisinin değil proletaryanın olmasına yol açacaktır.

Bilinen ve yakıcı olan bu gerçeği; “kaos”u, fırsata çevirmeyi üstlenecek olanlar ise ezilenlerin mücadelesini üstlenenlerdir. Ezilenlerin mücadelesinde öncü misyonunu yerine getiremeyenlerin, bu misyonu yerine getirmek için çabalamayanların burjuvazinin “son sözü” söylemlerine yol açacaklarını biliyoruz.

Sözün özü, her “kaos” devrime yol açmaz; devrime yol açan ezilenlerin cephesinden örgütlenebilen “kaos”tur. Bu örgütlenmeyi yaratacak olan ise “kitlelerden kitlelere” çizgisiyle hareket eden, burjuvazinin politikalarını boşa düşürecek politikalar üretebilme yeteneğine sahip, proletarya ideolojisinden sapmayan ancak esnek hareket etme becerisine sahip olanlardır.

“İlkede sağlamlık, politikada esneklik” denkleminden yola çıkmak… 

TDH ve özel olarak kolektifimiz açısından politika üretememe sorunsalı en gedikli yanlardan biridir.

Politika yapmak, burjuvazinin politikalarına boşa çıkarmak ve ezilen yığınların proletarya ideolojisi ile donatılmasını sağlamak açısından elzemdir. Hiçbir alanı boş bırakmamak, boş bırakacağımız her alanın burjuvazi tarafından doldurulacağını bilmek gerekiyor.

Bununla beraber yürüdüğümüz yol, karmaşık ve çetrefilli bir yol. Bunu bilmeli ve buna uygun hareket etmeli; yolun sonundaki zaferi yakınlaştırmak için dolambaçlı yolları seçmekten korkmamalıyız.

Hata yapmaktan korkarak adım dahi atamamak, hareketsizliği; hareketsizlik ise pek tabii ki çürümeyi getirecektir. Açıktır ki TDH ve kolektifimiz açısından meseleyi ele aldığımızda politika yapmak ya ilkede savrulmak ya da hareketsizlik-politikasızlık anlamına geliyor.

Tabii ki özel olarak bizler açısından mesele ilkede savrulmamak adına(!) hareketsiz-politikasız kalmak daha gündemde olan bir gerçeklik. Oysa ki “ilkede sağlamlık, politikada esneklik” denklemi bizleri çözüme ulaştırmaya vakıf bir denklemdir.  Ezen-ezilen ilişkisinde kimden taraf olduğumuz, kimin ideolojik çizgisini benimsediğimiz ve bu ideolojik çizgi güdümünde var olan çemberi kırıp atma temelimizi oluşturmalıdır.

O çemberi genişletmek ve kırıp atmak uğrunda politika üretmek ise esnekliği gerektiriyor. “… siyaset, aritmetikten çok cebire benzer, ilkel matematikten çok yüksek matematiğe benzer” (V. İ. Lenin, ‘Sol’ Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı, Sol Yayınları, s. 104) diyor Lenin. Siyaset, politika üretmek, içerisinde esnekliği barındırmadığı ölçüde; düz bir yolda ilerlediğimiz ölçüde burjuvaziyi tarihin çöplüğüne gömme iddiamız gerçekliğinden uzaklaşacaktır.

Proletarya ideolojisinden beslenerek, burjuvazinin politikalarına karşı politika üreterek ve bu politikalar ekseninde harekete geçerek bugünkü “politikasızlık” sorunsalımızı yenebiliriz.

Lenin’in de ifade ettiği gibi siyasetin karmaşıklığına karşı zordan kaçmak, “ilkelerimiz” diyerek hareketsiz kalmak ilkelerimizden ödün vermektir! Burjuvaziyi alaşağı etme görevinden hata yapma korkusuyla kaçınmak, ezilenlerin hanesine “artı puan” değil; “eksi”yi getirecektir. Sözümüzü söylemediğimiz, harekete geçmediğimiz her an burjuvazi yarattığımız boşlukları dolduruyor ve asıl o zaman ilkelerimize sadık kalmıyoruz.

Yeter ki hareket edelim, politika yapalım, hatalarımızla yüzleşelim, eleştiri-özeleştiriyi canlı tutalım; işte o zaman zafer yolunda adımlarımızı sıklaştırmış oluruz.

Öte yandan pratik ve teoriyi birbirinden ayırt etmeyen, birbirini beslediğini göz önünde bulunduran ve bununla beraber politika üretecek bir yönelime ihtiyacımız olduğu açıktır.

İşçi ve emekçilerle ilişkilenmeden politika üretemeyiz; Kürtlerle, kadınlarla, Alevilerle, LGBTİ’lerle ilişkilenmeden üreteceğimiz politikaların bir karşılığı olmayacaktır. Ancak MLM bilincini rehber edinerek dogmatizmden fersah fersah lehine çevirebiliriz. Burjuvazinin politikalarını boşa düşürüşümüz, onun eskisi gibi hareket edememesine yol açacaktır ve “… devrim olabilmesi için, sömürülen ve ezilen yığınların, eskiden olduğu gibi yaşamanın olanaksız olduğu bilincine varmaları ve değişiklik istemeleri yetmez; devrimin olması için, sömürücülerin eskiden olduğu gibi yaşayamaz ve yönetemez duruma düşmeleri gerekir.” (Lenin, age, s.84)

Ancak o zaman devrimin yolunda ilerleyişimiz başarıya ulaşacaktır!

“Dün yeterli olan, bugün yetersizdir!”     

Diğer yandan gelişen ve somut koşullara uygun politika üretemeyişimiz, farklı duruma aynı sözü söylemekten usanmayışımız bizi başarısızlığa mahkûm edecektir. Somut koşulların tahlilini yaparak, bu tahlillere uygum adımlar atarak sınıf mücadelesinin engin sularında kulaçlarımızı en ileriye doğru atabiliriz.

Lenin “Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” adlı eserinde devrimin en yakın somut görevlerini başka bir şekilde formüle etmenin gerekliliğini şu şekilde ifade ediyor: “Dün yeterli olan bugün yetersizdir.” (İnter Yayınları, s. 144)

Dünden bugüne her şeyin değiştiği, akıp gittiği göz önünde bulundurulursa aynı sözü, aynı pratiği farklı farklı somut durumlara uygulayıp başarı beklememizin boşa olduğu açıktır.

Tüm bunlardan yola çıkarak andaki görevimizin, hâkim sınıfların yaşadığı krizi ezilenlerin lehine çevirecek politikalar üretmek ve bu politikalarla eşgüdümlü harekete geçmek olduğu açıktır. Aksi halde kriz burjuvaziyi yıprattığı kadar, ezilenlere karşı duruşunda yeni saldırılarla burjuvazi güçlenecektir. 

42228

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Başkanlık sisteminin düşündürdükleri...

“Toplumun ve devlet iktidarının toplumsal yapısı, onları kavramaksızın toplumsal faaliyetin herhangi bir alanında tek bir adımın bile atılamayacağı değişikliklerle karakterizedir.

"Uyuşturucu Hazır Taslaklar" ve Devrimci Eğitim…

Yaşadığımız coğrafyanın sosyal, siyasal ve ekonomik çelişkileri ezilenlerin dünyasını dev bir bataklığa döndürürken, fabrikalarda işlenen, madenlerden sökülen ve günden güne biriken emekçi sınıfların ve ezilen ulusların mücadelesi, heybesinde önemli ve kritik bir sorunlar yığınını da barındırmaktadır.

TKP/ML’ye bağlı komiteler ve Komsomol’dan “hizip” tartışmasına karşı ortak açıklama:

Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Ortadoğu Bölge Komitesi, Türkiye Marksist Leninist Gençlik Birliği (TMLGB), Kadın Komitesi, Enternasyonal Büro, Geçici Yurt Dışı Komitesi (GYDK), … Komitesi “Kamuoyuna Zorunlu Açıklama” başlığıyla ortak bir açıklama yayınladı.

Devrim Kapıyı Farklı Çalabilir

Seslenebileceğim örgütsüz proletaryalardan başka kimsem yok.
Bu günkü yaşadıklarımız dün kitleleri seferber edemememizin sonucu.
Tezat bir ilişki yaşanıyor abd' yle ( ingiltere, almanya... dahil ) halklar arasında.
Bir yandan abd halklar üzerinde faşist kararlara imza atıp mağduriyetlerin, tepkilerin sayısını artırırken diğer bir yandan da aşırı solcu savaşçılarca desteklendiğini bildiği ulusalcılarla da uyum, barış içerisinde.
Normal de abd' den aşırı solcu savaşçılarca desteklenen bir hareketi terörist ilan edip savaş açması beklenir.

Kaypakkaya geleneğinin yüz akı, “genç” “asker”: Hasan Bayrak

Bir anneyi düşünün. Oğlunu arıyor…

Oğlu devrimci, oğlu Kaypakkaya’nın yoldaşı…

Gözaltına alınmış birkaç zaman önce, ama haber yok. Kapı kapı geziyor. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın karanlık günlerinin korku duvarları kâr etmiyor, annenin oğlunu cesurca aramasına…

Sonra…

Bir morga götürüyor ve önüne bir cenaze veriyorlar. “Al, bu oğlun” diyorlar. Sımsıkı sarılıyor oğluna… Ama o an, kalbinin zayıf da olsa attığını ve teninin sıcaklığını fark ediyor.

2 Şubat…

“Herkes işini yapsın” dedi gerilla birliğinin komiseri toplantıyı bitirdi. Bitirmeden önceki son sözleri yüzü kadar net, gözleri kadar berraktı. Toplantı bitiminde mangalarına çekilen tüm gerillalar iki gündür süren ve bu akşam son bulan eleştiri-özeleştiri toplantısının muhasebesini yapmaya başladılar. Ve hepsi de “Herkes işini yapsın” sözüne odaklanmıştı. Aslında mesele bu kadar basit ama bir o kadar da karışıktı gerillalar cephesinde. Gerillalar yoğunlaşma içindeyken sözün sahibi de manganın girişindeki tüneli, gökyüzünün ferahlığına kavuşmanın sabırsızlığıyla geçti.

Partizan: “Diz çöktürme ve teslim almaya karşı güçlü bir çıkış için HAYIR!”

Yaklaşan referanduma ilişkin bir açıklama yapan Partizan, “HAYIR” diyeceğini duyurdu. “HAYIR’ı kitlelerin kendine güvenini ve umudunu faşizme karşı yeniden yeşertme ve egemenlerin kaosunu böyle derinleştirme aracı olarak kullanacak, Cizre bodrumlarında 150’ye yakın insanla yakılarak katledilen Mehmet Tunç’un ‘Teslim olmayacağız, diz çökmeyeceğiz’ çığlığını ‘Diz çökmeyeceğiz, HAYIR’ diyerek taşıyacağız” diyen Partizan’ın açıklaması şu şekilde:

Diz çöktürme ve teslim almaya karşı güçlü bir çıkış için HAYIR!

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak...

Aliboğazı direnişinin ortaya çıkardığı görevler

Aliboğazı direnişi halk ordusunun savaş tarihinde ayırt edici önemli bir yer tutmaktadır. ALİBOĞAZ direnişi Seyfi Batar yoldaşların düşmanla uzun süreli çatışmaya girerek kahramanca çatışmalarıyla yarattıkları Amed-Piran (Dicle) direnişine eklenen yeni bir direniş ve savaş halkası denilebilir.

Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları

HDP İstanbul milletvekili Garo Paylan'ın Anayasa görüşmelerinin yapıldığı sırada söz alarak Meclis kürsüsünden yaptığı konuşma AKP-CHP-MHP'lilerce oluşturulan Milliyetçi Cephe tarafından lince dönüştürüldü. Tarihin en düşük, itibarsız ve onursuz milletvekilleri olarak anılacak olan bu bayların işi Saray'a biat etmek ile ellerini oylamalarda indirip kaldırmaktan başka hiçbir şey olmamıştır. Garo Paylan'ın ''1913-23 yıllarında Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler kaybedildi. Büyük katliam ve soykırımlarla bu topraklardan sürüldüler ya mübadelelere uğradılar.

Faşizme Ve Tek Adam Diktatörlüğüne HAYIR!

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kitlelere yaşatılanlar, tam da burjuvaziye özgü despotizmin, işçi ve emekçileri ise aşağılanmanın trajedisidir.

Çeşitli milliyetlerden Türkiye ve Kürdistan halkları, son 93 yıllık tarihin içinde bunlara tanıklık etti ve yaşadı. “tek vatan - tek millet - tek bayrak - tek din, tek devlet” ırkçı-faşist-dinci politikaların cenderesi içine alındı. Salt, burjuvazi sömürüsünü rahat yapsın, palazlansın ve içinde eşitlik, özgürlük ve demokrasinin olmadığı diktatörlüğünü sağlamlaştırsın diyedir.

Sayfalar