Pazartesi Nisan 29, 2024

Reformculuk çözüm mü?

  

Sınıf bilinçli proleterlerin nihai hedefi ve bu uğurdaki mücadelesi nettir. Onlar, sosyalizm ve nihayetinde komünizmin dünya üzerinde hakim olmasını isterler. Ancak buraya varana kadar çok yoğun mücadelelerden geçilmesi gerektiği ise bir o kadar aşikardır. Bin bir türlü mücadele biçimleri ve asgari ve azami hedeflere hizmet edecek siyasal taktiklere de başvurulması gerekiyor. Bunlar, iradi olarak değil, içinde bulunulan ekonomik ve siyasal koşulların bir sonucu olarak saptanabilen siyasal taktiklerdir.

Son seçimlerde HDP’nin desteklenmesi elbette bir çözüm değildi. Bunun çözüm olmadığı, ama faşizme karşı burjuva demokrasisinin tercih edilmesi, burjuva demokrasisi içinde de reformların desteklenebileceği gerçeğinden hareketle HDP desteklendi. Salt bununla da sınırlı değildi; HDP barajı geçmesi halinde, AKP ve Erdoğan faşist diktatörlüğünün önüne kısmen set olacağı ve işçi sınıfı açısından da bir soluklanma yaratacağı olasılığının varlığından dolayıydı. 7 Haziran gecesi, Erdoğan’ın inine çekilerek salyalarını kitleler üzerine salamaması bunu doğruladı.

Burada, HDP’nin desteklenmesini “tasfiyecilik” olarak görenler elbette yanılıyor. HDP’yi bir amaç olarak görüp desteklemek ayrı, koşullardan kaynaklı bir siyasal taktik olarak desteklemek ayrı. Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Çar’a karşı Rus burjuvazisini desteklemişlerdi.1. Bu, despotizme ve feodal gericiliğe karşı burjuva demokrasisinin desteklenmesi ya da tercih edilmesiydi.

Bugün temel çelişme burjuvazi ile işçi sınıfı arasında olmasına karşın, toplumsal yapı içinde bu sınıfların dışında işçi sınıfına yakın ara tabakaların ve çözülmemiş bir ulusal sorun olduğu gözardı edilmemelidir. Bu bağlamda, işçi sınıfının siyasetini dar kalıplar içine sıkıştırıp, onu daha geniş ezilen kitlelerden tecrit etme taktiği, sınıfın çıkarlarına olmadığı gibi, Marksizmle de bir ilgisi yoktur.

Devrim tasfiyeciliğinin bir çok çeşidi vardır, ama, genelde tasfiyecilik; sınıf mücadelesinin ileri olduğu bir süreçte reformist politikaların desteklenmesiyle olur. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi reformist politikaların ilerisinde olduğu bir süreçte, onları reformist bir düzeye geri çekmek elbette tasfiyeciliktir. Ancak ne 7 Haziran Genel Seçimleri öncesi böyle bir durum vardı ne de hemen sonrası. Renault ve TOFAŞ’da başlayıp bir çok işyerine yayılan Metal işçilerinin direnişi de (ne örgütlülük ne de siyasal duruşuyla) bu durumu değiştirebilmiş değildir.

Türkiye’de güçlü bir sol dalga olmadığı için, güçlü bir reformist dalgada yoktur. 12 Eylül 80 öncesi bu vardı. Bugün ise güçlü bir sağ dalga vardır. Kitleler üzerinde sağcılık, dincilik ve Türk milliyetçiliği (önemli ölçüde ırkçılık2, şovenizm ve kısmen sosyal şovenizm) olarak kendini gösteriyor. Bu güçlü gerici yönelim karşısında HDP içinde ezilen ulus milliyetçiliği olsa da, bu eğilim bugün ilerici bir rol oynamaktadır. HDP, tam da dıştalayıcı ve ayrımcı sağ bir politikanın karşısında yer aldığı için desteklenmiş ve barajı geçmiştir.

Bugünün koşullarında HDP ile ittifak yapmadan AKP ve Erdoğan diktatörlüğünü geriletmenin olasılığı sözkonusu değildi. Devrimciler ve komünistler HDP ile seçimde ittifak yapmakla doğru bir taktik izlemişlerdir. Bu aynı zamanda Kürt Ulusal Hareketini daha sola çekmeyede hizmet edebilir. Bu olmasa bile, Kürt halkı üzerindeki “Türk Solu’da Türk burjuvazisi gibi”dir algısını kırmaya hizmet etmiştir. Daha ilerisi ise, Türk işçi sınıfıyla Kürt işçi sınıfının birbirine olan güvensizliğini yıkma ve sınıfsal dayanışmayı güçlendirmeye de uzun vadede hizmet edecektir.

Birleşik Haziran Hareketi içinde yer alanların ezici çoğunluğu sosyal şovenizmin etkisi altındadır. “Sol’u Kürt hareketine payanda etmeyelim” yönlü çıkışlar, “sol”u reformizmden kurtarma amaçlı ve niyetli olmayıp, tersine sosyal şovenizmi gizleme perdesi olarak ortaya sürülmüştür. Ama aynı çıkışlar büyük sermayenin sözcülerinden CHP’ye yönelik yapılmamıştır.

HDP sosyalist bir parti değildir. Hatta anti-kapitalist bir parti de değildir. Kapitalizmi iyileştirme, yani kitleler lehine kısmen reforme etme programlı bir partidir. Daha çok da ezilen ulus ve azınlıklara ve Türk devleti tarafından ezilen ve baskı altına alınan din ve mezheplere daha fazla özgürlük talep eden reformist bir partidir. Bundan ötesi değildir. Bu bilinçle HDP seçimlerde desteklenmiş ya da ittifak yapılmıştır.

HDP’nin, AKP ve Erdoğan diktatörlüğünün toplumu ulusal ve dinsel kutuplaştırıcı uygulamalarına karşı toplumu birleştirici ve barışçı bir programla ortaya çıkması, ezilen kesimler tarafından destek bulmuştur. Daha çok’da Kürt halkından destek almıştır. Bu sonuç aynı zamanda, Kürt ulusunun ilk defa bu denli kitlesel olarak kendi ulusal haklarına sahip çıkmasınında bir sonucu olmuştur. Türk devletinin inkarcı ve ırkçı politikası Kürtleri birleştirmiştir.

HDP’nin barajı geçmesi, (bunun anlamı, Erdoğan’ın tek kişi diktatörlüğüne dur demektir), burjuvazinin muhalif kesimlerini de sevindirmiştir. İlk defa, komünistler, reformistler ve muhalif burjuva kesimler, zimnen aynı noktada birleşmişlerdir. Hepsi farklı sınıfsal yapılara mensup olsada aynı merkezden tehdit ediliyor ve baskılamaya maruz kalıyorlardı. İşçi sınıfı ve emekçiler, Kürt ulusal hareketi, diğer azınlık ulusa ve dinlere mensup kesimler daha yoğun bir baskı altındayken, muhalif burjuva kesim ise egemenlik dalaşından kaynaklı bir baskı

altındaydılar. Seçimlerden hemen sonra TÜSİAD’ın parlamentoda grubu olan partileri ziyaret etmesi, seçim sonucu karşısında duydukları bir sevincin ifadesidir. AKP ve Erdoğan’ın arkasındaki sermaye gücü MÜSİAD ise, egemenliklerinin yara almasından dolayı “barış”çı mesajlar verip ve “uzlaşı” koalisyon önerileri ileri sürmeye başlamıştır. Farklı sermaye grupları, daha fazla egemenlik ve sömürüden daha fazla pay almak için birbirlerine karşı mücadele içinde olsalarda, düzenin sağlanması ve korunması için işçi ve emekçiler karşısında uzlaşır ve birleşirler.

7 Haziran Seçim sonuçları, Erdoğan başkanlığındaki AKP faşizmine bir şamardır. En azından şimdilik tek kişi diktatörlüğüne vurulan ve dur denilen bir sonuçtur. Bu olumlu bir gelişmedir. Ağır faşizm koşullarında bu sonucun küçümsenecek bir yanı olamaz. Aslında bu, aynı zamanda Gezi’nin önemli ölçüde sandığa yansımasıdır.

HDP’nin seçimlerde yukarıda ortaya konan nedenlerden dolayı desteklenmesi, onun programına sahip çıkılması anlamına gelmediği açıktır. Ayrıca, bundan sonra izleyeceği politikalarında destekleneceği anlamına gelmez. İşçi ve emekçilerin lehine olan faaliyetleri desteklenir, ancak, reformist özü her zaman eleştirilmeli ve teşhir edilmelidir. Kitlelerin gerçek kurtuluşunun sosyalizmde olduğu propagandasından ve mücadelesinden vazgeçilmemelidir. Sınıfın devrimci çizgisi ve bağımsız örgütlülüğü her zaman korunmalıdır.

HDP’nin, “sol”u reformizme çekme tehlikesi her zaman var. Buna bir çok “sol” siyasal akım yatkın. Ya da bir çok küçük burjuva kesimler açısından bu sorun olmuyor. Ancak Marksist-Leninist-Maoistler (MLM) açısından bu partinin niteliği açık ve nettir. Burjuva düzeni reformlarla düzelemeyeceği gibi, reformculuk işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşu olamaz. Demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadele ile, sınıfı salt reformist bir politikanın peşine takmak ayrı şeylerdir. Birincisi doğru iken, ikincisi yanlış ve tasfiyeciliktir.

Bugün için en büyük tehlike toplumun sınıfsal olarak bölünmüşlüğünü gizleyip, ulusal, dinsel ve mezhepsel kimliklerin öne çıkartılıp işçi ve emekçilerin sınıfsal birliğini bozarak, onları burjuvazinin çıkar dalaşına alet etmek ya da taraftarı yapmaktır. AKP bunu yapmıştır ve onu bugün iktidarda tutanda bu anlayışı ve uygulamasıdır.

Ulusal, dinsel ve mezhepsel kimliklere bölünmüş bir işçi sınıfı kendi sınıf çıkarları için mücadele edemez. Sermayenin böl-yönet politikasına alet olur.

AKP sunnilik üzerinden kitleleri kazanmaya çalışıyor. Ve Ortadoğu’ya yönelik dış politikasıda bunun üzerinden şekillenmiştir. İçerideki dinsel ayrımcılık dışarıda da yürütülüyor. Dincilik temelinde yürütülen bu politikaları ABD ve AB emperyalizminin politikalarıyla da uyum içindedir. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini bölmek ve onların anti-kapitalist, anti-emperyalist mücadelesini etkisizleştirmek ve yönünü değiştirmek için emperyalist burjuvazi, kitlelerin sahip oldukları alt kimlikleri öne çıkarma politikasını her zaman yürürlükte tutmuştur. Koşullara göre milliyetçiliği, koşullar elverdiğinde ise dinciliği körüklemiştir. AKP bu politikaların ürünü olarak doğmuştur. Erdoğan, bunun kitleler içinde zemin bulduğunu gördükten sonra biraz daha ileri götürmüş ve egemenliğini bunun üzerine oturtmuştur. Kitleler içindeki kutuplaştırıcılık etkisini sürdürdüğü sürece, Erdoğan nefes alabilecektir. Bu etki kırıldığında Erdoğan ve AKP’nin de nefes alma boruları daralacaktır.

Ezilen müslüman kesimlerde ise dincilik (Sunni ya da Şii) öne çıkmıştır. Kitleler ezilmişliklerinden kurtuluş olarak bunu görmüş ya da böyle gösterilmiştir. Hatta emperyalizme karşı kurtuluşu da dine sarılmakta bulmuşlardır. Bu sonuç ise, anti-emperyalist mücadele yerine, anti-şii ya da anti-sunni (ve de sunni-alevi) çatışması olarak ortaya çıkmış ve çıkarılmıştır. Ve aynı zamanda böyle bir politika, diğer azınlıkta kalan din ve mezhepten kitleler üzerinde baskı ve katliamlara dönüşmüştür.

Sonuç olarak: HDP’nin barajı aşmasının ülkeye demokrasinin geleceği anlamında yorumlanamayacağını yukarıda belirttik.

Bundan sonra, işçi sınıfını daha zorlu mücadeleler beklemektedir. Burjuva devleti varolduğu sürece, kitleler üzerindeki baskı ve sömürü son bulmayacaktır. Öte yandan yara almış AKP ve arkasındaki sermaye güçleri elbette pes etmeyecek ve daha saldırgan bir tutum göstereceklerdir. Eğer, AKP-MHP koalisyonu kurulursa, başta Kürt ulusu üzerinde olmak üzere baskılar tüm devrimci-demokrat güçler üzerinde daha da artacağı gibi, bir savaş hükümeti olma olasılığı da güçlüdür.

Bir eli Suriye savaşı içinde olan Türk devletinin, bir elide içeride Kürt ulusu ve işçiler üzerindedir. Böyle bir ortamda, ülkede “barış” ortamının sağlanması sözkonusu olamaz. Burjuvazinin “barışı” getirme ne niyeti ne de gücü vardır. Barış, onların ekonomik ve siyasal çıkarlarıyla şu anda çelişmektedir. Büyük sermayenin istediği ise AKP-CHP’nin ortak kuracağı bir uzlaşma hükümetidir. Ancak, bunlarında ömrü uzun vadeli olmayacaktır. Ekonomik ve siyasal krizler kitle hareketlerinin artarak güçlenme olasılığına da işaret etmektedir. 25.06.2015  

     
48386

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Proletarya Köylünün Barbarlığı

Ah okuyucu ah...

Biz eski üretim ilişkilerine dayalı proletarya köylülerin zamanı tükendi.

Hiç birimizin cebinde yaramıza mehlem olacak ilaç yok. Vicdanlarına sığınmaktan başka.

Neyse bu işin felsefi yönü.

Keşkem karşımızda işin felsefi yönü olsaydı.

Stenbaldan girer markstan çıkar işin vicdansızlık yönünü şah mat eder bizde çıkardık kerametine değil mi ?

Lakin dediğim gibi karşımızda işin işin felsefi yönü yok.

Karşımızda üretim ilişkisi değişse de eski üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı  kurarlar çerçevesinde hareket eden insanlar var.

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak Kürt ulusunun direnişine destek ver!

Sınıflar mücadelesi zamanın gidişini değiştirebilir ama mevcut koşullar, şartlar olgunlaşmadan devrimci sınıfların zamanı kendi lehlerine çevirmesinin mümkünü yoktur. Her toplumsal altüst oluş o günkü şart ve koşullardan ayrı değildir, birbirlerini tamamlarlar. Kısacası, kendiliğindenciliğe düşmeden, kendini veya düşmanı olduğundan çok abartmadan, içinde bulunduğumuz objektif ve sübjektif durumu iyi değerlendirmek gerekiyor.

Dişe diş dövüşülmeden kazanılmaz

Dünyada tüm savaşlar, sınıfların birbiriyle savaşıdır. Sınıflararası savaşım  gibi görülmeyenlerin gerisine bakıldığında ise, yine sınıflararası çelişmelerden doğdukları görülecektir.

Batının Sessizliği ve Devrimci Direniş Cephesi /Umut Munzur

Kürt Özgürlük Hareketini, oyalama ve aldatmaya dayalı sürdürülen tasfiyeci saldırı duvara toslamıştır. Başta Kürt gençliği olmak üzere bir bütün Kürt halkı AKP/Saray kliğinin saldırılarını hendek ve barikatlarla durdurmayı, ilan ettiği öz yönetimleri hayata geçirme pratiğini, büyük bedeller ödeyerek sürdürmektedir.  Devrimci direniş çizgisi, Kürt kasabalarını ve ilçelerini aylardır savunmaktadır.  Onbinlerce özel harekât, polis ve askerin tanklarla ve ağır silahlarla kuşatmaya aldığı Kürt kentleri muazzam bir direniş sergilemektedir.

ՇՆՈՐՀԱՒՈՐ ՆՈՐ ՏԱՐԻ ԵՒ Ս. ԾՆՈՒՆԴ

YENİ  YILINIZ  KUTLU  OLSUN

SERSALA  WE  PİROZ  BE  2016

Katliam,acı ve gözyaşı ile dolu bir yılı geride bırakırken 2015 Kara bir yıl olarak tarihe geçti.Ortadoğu coğrafyasından hiç eksik olmayan savaş rüzgarları ivmesini her geçen gün artarak yükselirken faturasını ezilen halklar çok ağır koşullarda ödemektedir.

Müslüm Elma:Tüm dostların yeni kavga yılı kutlu olsun!

Sevgili Osman,

Göndermiş olduğunuz mektubu aldım. Çok sağolun. Ayrıca mektup yazmak konusunda rahat olun. Koşullarınız uygun olduğu anda yazarsınız.

Artık yeni bir yıla merhaba demenin ön günündeyiz. Bundan dolayı 2015 yılının bıraktığı izlerden bir demet sunarak sohbete giriş yapmak istiyorum. Bu notları başka arkadaşlara da yazdım.

Tarih komünistleri bekliyor

Dünya

Bir yılı daha geride bırakıp yeni bir yıla giriyoruz. 

 Dünyamıza egemen olan kapitalist-emperyalist sistem, "köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyor" gibi, yine topuyla, tüfeğiyle, savaş uçakları ve füzeleriyle ve tüm kanlı vahşetiyle, dünyamızda dolaşıp duruyor. Emperyalist burjuvazi; ne sermaye birikimine, ne hükümranlığa ne de insan ve doğayı katletmeye doymadığı gibi, kendi aralarında alabildiğine bir egemenlik çatışması da olanca hızıyla devam etmektedir.

Demirtaş'ın 'İhaneti'-Hüseyin Turhallı

Davutoğlu HDP Genelbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın Rusya'ya ziyaretini "ihanet" olarak değerlendirmiş.

Bu adamlar ya kafayı yemiş, yada kafayı yemişlere hitap ettiğini düşünüyor.

İhanet nedir?

Önce basit anlamıyla: Yapılan bir iyiliğe, hizmete ve fedakarlığa karşı bireyin karşıt konuma geçerek kötülük etmesidir.

Sahi 90 yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletinin Demirtaş'ın dedesine, babasına ve çocuklarına ne tür bir iyilik yaptı da ihanet ediyor?

TKP/ML YDK:Faşist diktatörlük değil direnen Kürt ulusu kazanacak!

Emperyalizm çağı aynı zamanda savaşlar çağıdır. Emperyalist sistemin kendi öznel saldırganlığı kadar yarattığı zeminde savaşa gebedir. Emperyalizmin siyasal, ekonomik ve ideolojik sistemi savaş koşullarını sürekli, zorunlu ve istikrarlı bir biçime büründürür. Onun parçası olan hiçbir sistem bu koşullardan azade değildir. Her türlü toplumsal çelişkinin aldığı biçim ve boyut savaş koşullarına hızla evrilebilir, ki genelde de evrilir. Bugün dünyada yoğunlaşmış politikanın yani savaş koşullarının odak noktası Ortadoğu bölgesidir.

Yaşamınız İçinde Birgün de Olsa Halkın Yanında Yer Alın!

Bu başlık, sağ ve sol liberallere bir çağrıdır. Liberaller hiç bir zaman doğrunun yanında yer almadılar. Alır “gibi” yapıp, güçlünün yanında, egemenin yanında yer aldılar. Egemenlere karşıymışlar “gibi” yaptılar, izledikleri yol egemenleri, zalimleri güçlendiren yol oldu.

 “Demokrasi”den sıkca dem vurdular, “insan haklarından" söz ettiler, ama asla halkın haklı olduğunu, ne ağızlarına aldılar ne de kalemleri beyaz kağıtlara bunları yazabildi. Kendilerine yaşamları boyu siyasal niteliklerini veren; “yetmez ama evet” ile burjuva düzenin bekasından yana tavır aldılar. 

"İpler kimin elinde "2

Dünyadaki gelişmeleri dikkate aldığımızda  Asya kıtası ve Ortadoğu  proleter devrimlerine, ulusal kurtuluş hareketlerinin başarı elde etmesine,zaferle taçlanmasına, objektif şartların en uygun  olduğu alanlardır. Yanlızca objektif şartların değil ,aynı zamanda komünistlerin ve anti emperyalist , anti faşist hareketlerin örgütlü ve ciddi bir potansiyol güç oluşturduğuda bir gerçek.  Emperyalizmin karnının en yumuşak olduğu  bu alanlarda  yükselecek halk devrimlerinin  emperyalizme büyük darbeler vuracağı kesindir.

Sayfalar