Cuma Mayıs 17, 2024

SADAT

Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]

 

Yusuf Köse

Türkiye’nin ilk ÖSŞ (Özel Savaş Şirketleri) 2012 yılında kurulan Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. (SADAT)’dir. Kurucusu, Özel Harp Dairesi’nde uzun yıllar görev yapmış, KKTC’de Sivil Savunma Teşkilatı’nda görev yapmış  emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi. DW (Deutsche Welle)’nin SADAT ile ilgili haberinde,  TSK içinde irticai faaliyetleri nedeniyle atılan subay ve astsubaylar tarafından kuruluyor.  A. Tanrıverdi bir süre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  danışmanı olarak görev yaptı.

Ayrıca, eklemek gerekiyor; Türk devletinin emrinde sayısı oldukça kabarık bir paralı asker var. Bunlar, Türkiye tarafından kurulan ve tamamen Türk devletinin emrinde olan “Suriye Milli Ordusu” ya da diğer dinci savaş çetelerinden oluşan ve emperyalist devletlerin paralı askerleri olarak savaşan paramiliter güçlerdir. Kimi din adına kimi ise başka nedenlerle, ama paralı asker olarak emperyalist devletlerin hizmetindeler. Türkiye’nin de Suriye, Libya, Irak, Azerbaycan’da paralı askerleri var. Ve bunlar sık sık, Türkiye ve uluslararası basında yer alıyor.

Türk devleti SADAT eliyle İŞİD, El-Kaide, El Nusra vb. gibi gurupları eğittiği biliniyor ve bu uluslararası basında yer aldığı gibi Rusya tarafından da açıklanmıştı. 2015 yılında Rusya Federasyonu’ndan Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a giden kişilerin %25’inin SADAT tarafından eğitildiği ve Türkiye’de göçmen kamplarında SADAT eğitim verdiğini CHP milletvekili Ali Rıza Öztürk açıklamıştı.[2]

Öte yandan PKK’ya karşı  “köy koruculuğu”nun örgütlenmesi ve bunların savaştırılması, paramiliter örgütlenmenin iç ayağını oluşturmaktadır. Köy korucu sayısının 60 bine yakın olduğu sanılıyor. İçişleri Bakanı Soylu, 26 ilde Bazı kaynaklar 54 bin köy korucusu olduğunu açıkladı.[3] Köy korucuları köyleri korumakla bir ilgisinin olmadığı biliniyor. Esas görevleri PKK’ya karşı savaşmak. Köy korucular irili ufaklı bütün operasyonlara çıkarılıyor. Ve bu korucuların bir kısmı uzman erbaş yapılıyor. Ve böylece savaş tecrübesi kazanmış olarak dış cephelerde sürüyor. Kürt kökenli korucular Irak ve Suriye cephelerinde PKK’ya ve diğer Kürt örgütlerine karşı, Türk devletinin paramiliter güçleri olarak, savaştırılıyor.

Korucu ya da özel savaş şirketlerin emrindeki unsurlar, içte devlete karşı gelişen ya da gelişmesi muhtemel kitle hareketlerine karşı da kullanılmaktadır. 15 Temmuz 2016 yılında askeri darbe girişimi sırasında, bu unsurlar açıktan kullanılmıştır.

Uluslararası insancıl hukukun (savaş hukukunun) temel taşlarından olan Cenevre Sözleşmesi’nin 1949 tarihli 1 No’lu Ek Protokolü paralı askerlerin kullanımını yasaklamaktadır. Bu protokolün 47. Maddesinde “bir paralı asker savaşçı ya da savaş esiri olma hakkına sahip olmayacaktır” demektedir. 47. Maddenin ikinci bendinde kimlerin paralı asker sayılacağı aşağıdaki gibi detaylandırılmıştır:

2(a) Yerel olarak ya da yurt dışında silahlı bir çatışmada savaşmak üzere işe alınmış,

2(b) Aslında doğrudan savaşlarda yer almış olan,

2(c) Özellikle özel kazanç arzusu ile savaşlarda yer almak istemiş olan ve aslında, çatışmaya dahil olan bir Tarafça ya da Taraf adına, söz konusu Tarafın, silahlı kuvvetlerindeki benzer rütbe ve işlevler için savaşçılara ön gördüğü veya ödediği miktarın üstünde maddi tazminat alacağı vadedilen,

2(d) Hem çatışma taraflarından birinin vatandaşı olmayan hem de bir çatışma tarafınca kontrol edilen topraklar üzerinde ikamet etmeyen,

2(e) Bir çatışma tarafının silahlı kuvvetlerine mensup olmayan,

2(f) Çatışma taraflarından olmayan bir Devlet tarafından bu devletin silahlı kuvvetlerinin bir mensubu olarak resmi görevle görevlendirilmemiş olanlar.[4] (Duygulu, Şirin)

Ortadaki gerçekler, hiçbir devletin bu anlaşmaya uymadığı, bunun kağıt üstünde kaldığı görülmektedir. Vekalet savaşlarının sürdürüldüğü, savaş ya da işgallerde resmi ordunun sayısından fazla paralı asker kullanıldığı ya da özel savaşın ve işgalin özel savaş şirketlerine devredildiği günümüzde, adı geçen Cenevre Sözleşmesi’nin bir anlamı kalmamıştır. Eğer yaptırım uygulanacaksa başta ABD ve Rusya olmak üzere diğer  emperyalist ülkelere ve Türkiye’ye uygulanması gerekiyor.

Üsküdar Üniversitesi’nin düzenlediği sempozyumda konuşan,  Ekol Özel Güvenlik Şirketi (Ekol Grup) yönetim kurulu başkanı ve ASSAM YK Başkan Yardımcısı eski SAT komandosu Mehmet Naci Efe’nin, Türkiye’de kurulu “Özel Güvenlik Şirketleri” ile ilgili verdiği rakamları buraya alalım. Bu şirketler askeri savaş şirketleri değildir. Ancak, Ekol Grubu aynı zamanda askeri (savunma yazmış) hizmetler vermektedir.

Tablo-54: Türkiye’de Özel Güvenlik Sektörü

Türkiye’de Özel Güvenlik Sektörü

Güvenlik Şirketi Sayısı

1.441

Faal Eğitim Kurumu Sayısı

447

Alarm İzleme Merkezi Sayısı

278

ÖG İzini Verilen Lokasyon  Sayısı

95.709

ÖG Sertifikası Bulunan Kişi Sayısı

1.556.298

Aktif Çalışan ÖG Görevlisi Sayısı

283.556

ÖG Görevlilerinde

Kısa Namlu

45.965

Bulunan Silah Sayısı

Uzun Namlu

5.913

ÖG: Özel güvenlik

Kaynak: ÜÜ Özel Askeri Şirketler Sempozyumu 18 Şubat 2018, Üsküdar Üniversitesi yayınları-15

Türk emperyalist sermayesinin yurt dışında palazlanmasına, egemenlik alanlarını genişletmesine bağlı olarak istihbarat ağaları da genişlemiş ve genişlemeye devam etmektedir. Örneğin, MİT, Türk sermayesinin bulunduğu her alanda faaliyet yürütmektedir. İnsan kaçırmadan tutunda, Türk burjuva devletine şu veya bu oranda muhalefetlik yapan demokrat kesimlere, Kürtlere ve komünistlere karşı faaliyet yürütmektedir. Özellikle, Türkiye kökenlilerin yoğun yaşadığı Avrupa ülkelerinde fişleme ve istihbarat, tehdit vb. faaliyetleri bütünüyle gün yüzüne çıkmıştır. Türk devletini istihbarı faaliyetlerinin en yoğun olduğu ülke, Türkiye kökenlilerin en fazla olduğu Almanya başta gelmektedir. Sadece Almanya’da MİT’e doğrudan ya da dolaylı bağlı 8-9 bin elemanın olduğunu Almanya Anayasayı Koruma Örgütü açıklamıştır.[5] (Karakülhancı, Ayşegül)

Türk devletinin gizli istihbarat örgütlerinin yanı sıra Diyanet Başkanlığı’na bağlı bütün camiler de aynı görevi yapmaktadır. Örneğin, Almanya’da 1000’nin üzerinde cami, aynı zamanda Türk devletinin istihbari faaliyetlerini yürütmektedir. Ayrıca, yayınlanan “infaz listeleri” ile, burjuva liberal muhaliflere, Kürt Ulusal Hareketi’ni destekleyen aydın ve taraftarlarına, ilerici sanatçılara ve demokrat gazetecilere yönelik fiziki saldırıları artmıştır. Alman tekelci devleti ise, Türk devletini bu yöndeki çalışmasını kolaylaştırmaktadır. Esasında, Alman istihbaratı ile Türk devletine bağlı istihbarat teşkilatları ortak çalışmaktadır. Bunun en somut örneği, TKP-ML’nin Almanya ve Avrupa ülkelerinde yasak olmamasına rağmen, “üyesi oldukları” gerekçesiyle on devrimcinin, Münih’te yargılanarak yıllarca cezaevinde esir tutulup ve bir o kadarda hapis cezası verilmesinin yanı sıra, Almanya’da iltica etmiş olanların seyahat ve devrimci faaliyet alanlarının kısıtlanmış ve Almanya dışında yaşayanların ise Almanya’ya girişlerine yasak konmuştur.

Almanya’da 1993 yılından beri PKK’nın yasaklanması, “PKK üyesi olduğu” gerekçesiyle onlarca Kürt yurtseverine hapis cezası verilmesi, yargılama kılıcının Kürt yurtseverlerin ensesinde sürekli sallandırılması, Türk devleti ile Alman devletini ortaklaşa çalışmasının en somut kanıtlarından biridir. Alman devletinin ve Alman tekelci burjuva hükümetinin AKP-MHP hükümetinden ve onun uygulamalarından memnundur. Bu memnuniyetini, Türkiye’deki genel seçimlere sayılı günler kala Merkel’in, Erdoğan’ı ziyaret ederek göstermiştir. Bu ziyaretler,  Almanya’nın Türkiye’deki seçimlere Erdoğan hükümeti lehine açıktan müdahalesidir.

AB ülkelerinin faşist Erdoğan başkanlığındaki Türk hükümetinin ülke içindeki faşist uygulamalarıyla hiçbir sorunu yoktur. Yer yer çatışmalar, çekişmeler, pazar paylaşımı, nüfus alanlarıyla (Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Balkanlar) bağlantılıdır. AB’nin Türkiye’deki demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesine atıfla, ara da bir, kendi kamuoylarını teskin etmek için söyledikleri “endişe duyuyoruz” argümanı, sahte ve gerçekten endişe değil, “yok edilmesinden” memnuniyetin ifadesi olarak ortaya çıkıyor.

Türk devletinin yurtdışı istihbari faaliyetleri, salt istihbarat toplamakla sınırlı olmayıp, esas olarak; muhalifleri fiziki olarak yok etmek, korkutmak ve sindirmek amaçlıdır.

Türk devletinin emperyalist Türk sermayesinin yurt dışında yayılmasına ve ekonomik ve siyasi pazar alanlarının genişlemesine bağlı olarak askeri ve sivil istihbari faaliyetlerinin artması ve genişlemesi; salt  T. Erdoğan ile bağlantılı olmayıp, sermayenin emperyalist amaçları ile doğrudan bağlantılıdır. Bu karşı-devrimci faaliyetlerin  Erdoğan hükümetinin bitişiyle birlikte biteceğini düşüneneler ya da umanlar elbette yanılıyorlar.

***

 


[1]Bu yazı, Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf. 295-299'den alınmıştır.

[2] Michel Rubin, American Enterprise Enstitue, 30 Mayıs 2017, www.aei.org/has-sadat-become-erdogans-revulutionary-guards/ Ayrıca, Suat Cubukcu, The Rise of paramilitary Groups in Turkey, 03/03/20187 www.smallwarsjournal.com/rise-paramilitary-groups-turkey

[3] www.amerikaninsesi.com/ 13 kasım 2019

[4]Şirin Duygulu,  www.sicherheit-forschung.de/pdf. Freie Üniversität Berlin, sf. 49

[5]Ayşegül Karakülhancı, www.artı-gercek.com/erdogan-in-paramiliter-ceteleri-almanya-nın-ic-güvenlik-sorunu-haline-geldi/2021/07/27

 

 

2578

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

Sayfalar