Pazar Nisan 28, 2024

Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,

"Artık tribünden sahaya in ve siyasi bir harekette yer al," diye yazıyor bazı okurlar bana. Aslında tribünde değilim, sahaya atlamak için kenarda heyecanlı bir bekleyiş içindeyim. Ateşin ve zulmün kol gezdiği o sahada her türlü zulme ve cefaya göğüs germeye çalışarak tarihi görevimi yerine getirmek istiyorum. 

Peki, içinde yer alacağım hareket nasıl olmalı? Halka, "Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,"diyebilen bir hareket olmalı. Ben işte sana bunu söyleyebilen ve sana ölümüne bağlı olan bir siyasi harekette ancak yer alırım. Yoksa ben de senin zamanını ve enerjini çalan bir ümit hırsızı olurum; çocukların, gençlerin, kadınların, tüm olarak halkın hayallerini yağmalayan ve yağmaladığı bu hayallerle düzenin koynunda semiren bir siyaset taşeronu olurum! 

Evet, dediğim gibi, içinde yer alacağım siyasi hareket sana derin bir aşkla bağlı olmalı. Seninle bir aile ilişkisi içinde olmalı, kalpten bir aile, neşenin ve hüznün paylaşıldığı candan bir aile… Değil denizlerin kıyıya vurduğu o canım çocuklardan, acı çeken bir karıncadan bile kendini sorumlu tutmalı. Sen yoksul ve işsizsen, sen hazin bir ücret karşılığında patronlara kölelik şartlarında canın çıkasıya çalışıyorsan, ona bolluk içinde yaşamak azap olmalı. Hayatı gibi lokmasını da seninle paylaşmalı. Sadece lokmasını değil, senin uğradığın her türlü haksızlığı, adaletsizliği ve zulmü de paylaşmalı. 
Kendi çocuğuna, kardeşine, anne ve babasına ne kadar düşkünse sana karşı da öyle sakıngan ve koruyucu olmalı. Sana yönelen zulme karşı bir yiğitlik kalesi olmalı. Seni hedef alan kurşun kendi çocuğunu öldürecekmiş gibi tereddütsüzce öne atılıp sana kalkan olmalı. Seni militan yapan değil, kendisi siyasi militan olan bir hareket olmalı. 

Sen cezaevindeysen, kendisi veya çocuğu o hücrede prangaya vurulmuş gibi senin için yanıp tutuşmalı ve sen cezaevinde kaldıkça kalbi hep seninle çarpmalı. 
Senin ayaktakımı muamelesi gördüğün bir hareket değil, senin lider olduğun, yönettiğin bir hareket olmalı. Yöneticileri senin üstünde değil, senin hizmetinde olmalı. 
Sen özgürleşmedikçe, kendini zincire vurulmuş bir köle gibi görmeli. Dağlanmış bir köle gibi… Geleceğini ve mutluluğunu senin geleceğine ve mutluluğuna kilitlemeli. 
SEFADA EN ÖNDE SEN, CEFADA EN ÖNDE BEN, diyebilen bir hareket olmalı. İşte ben felsefesi bu olan bir harekette yer almak isterim. Yoksa ben de senin kanını emen sülüklerden biri olurum. 
Sömürgeciler ile onların emrindeki siyasetçilerin elde silah terör estiren devleti değil, halkın devleti… 
Halkı iliklerine kadar sömüren ve sefalet zincirine vuran kapitalist ekonomi değil, zenginliklerin emekçilere ait olduğu bir halk ekonomisi…

Kürt meselesini kansız olarak çözecek ve böylece devlet ve PKK arasındaki kanlı çatışmaları durduracak sivil projeleri olan bir hareket… 

Halkla birlikte devrime, özgürlüğe yürüyen bir hareket… DEVRİM HAREKETİ- HEREKETE' ŞOREŞ… 
İşte ben böyle bir harekette yer almak isterim. Yoksa bürokratlaşır, dilimi sahte kardeşlik ve özgürlük lafları ile bezeyip sana ihanet ederim. Bu da benim kaldırabileceğim bir şey değil. 
Peki, günümüz siyaset tablosunda böyle bir hareket var mı? Belki var ama ben bilmiyorum! Keşke olsa, hamallığını yaparım. E peki çare?

64911

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]

“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.

Katliamlar Diyarı Şırnak

Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.

Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.

15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.

İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Fettullah Gülen hareketi hakkında

“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]

 

Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…

Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Türk(iye) İslâmı’nda kadın olmak

“her put, yıkılmak için dikilir.”[2]

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

Sayfalar