Salı Mayıs 14, 2024

Seçim Günü, Seçim Sonrasına İlişkin Düşünceler:Demir Altona

Seçim sonuçları ne olursa olsun, temel sorun aynı kalacaktır: Erdoğan. Yani “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”. Erdoğan diktatörlük yolunda çok büyük mesafeler kat etti ama hala tam olarak istediği noktaya erişebilmiş değil. Buraya erişip erişemeyeceği ise muhalefetin nasıl politikalar izleyeceğine; ama her şeyden önce de HDP’nin politikalarına bağlı.

Erdoğan hedefine ulaşırsa, sonraki mücadeleler çok acılı ve uzun olacaktır.  Ama Erdoğan’ın bu gidişi engellenebilirse, bu engellemeden alınan güçle barış ve demokrasi yönünde önemli mesafeler kat edilebilir.

O halde, seçim sonuçları, özünde sadece bu mücadelenin daha elverişli veya elverişsiz koşullarda verilmesini belirleyecektir. Ama seçimlerden başarıyla çıkılsa bile, mücadelenin sonucu izlenecek politikalar bağlıdır. 7 Haziran kazanılmış bir seçimin bile nasıl bir yenilgiye dönüşebildiğinin çok önemli bir örneğidir. 1 Kasım da, eğer seçimlerde istenen başarı kazanılamasa bile, zafer kazanılmamış bir seçimin nasıl bir zafere dönüşebildiğinin bir örneği olabilir.

En kötü olasılık nedir?

Erdoğan’ın partisinin tek başına iktidarı.

Kimileri bunu bir olasılık olarak görmüyor veya görmek istemiyor.

HDP’nin oy kaybetmediğine ilişkin gözlemler (ki biz de öyle düşünüyoruz) ve CHP’nin yükseldiğine ilişkin anket sonuçlarının böyle bir olasılığı ortadan kaldırdığı düşünülüyor.

Ancak matematik olarak HDP ve CHP’nin oyu artsa da, artışların nerelerde nasıl olduğuna bağlı olarak, AK Parti’nin MHP’den alacağı oylarla, tek parti hükümeti kuracak bir çoğunluğa erişmesinin mümkün olduğu atlanıyor.

Kaldı ki, anketler AK Parti’nin oyunu arttıracağını söylemektedir. Eğer bu anketler manüplasyon amacıyla yapılmamışsa, tek başına AK Parti’nin hükümet kuracak çoğunluğu oluşturması ciddi bir olasılık olarak ortada durmaktadır.

AK Parti’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlaması Erdoğan’ın giderek daha da pervasızlaşması; tüm yasa ve hukuku bir yana atarak; hazırladığı çeteleri de piyasaya sürerek, terör estirerek; yeni mevzileri birbiri peşi sıra kaba güçle ele geçirmesi sonucunu verecektir.

Bu durumda bozuk bir moralle ve yitirilmiş mevzilerle bir mücadeleyi sürdürmek gerekecektir. Şimdiden bu olasılığa karşı hazırlıklı olmak gerekmektedir.

Kaldı ki, çoğunluğu sağlayamaması da aslında sonucu pek değiştirmez.

MHP, AK Parti’nin ve Erdoğan’ın fiili yedeği durumundadır. MHP’nin bu tavrı, aslında Türk devleti ve ordusunun Erdoğan’la Kürt hareketine karşı şu sıralar yaptığı ittifakın bir yansımasıdır. MHP ve AK Parti’nin birlikte hala meclisin çoğunluğunu oluşturduğu akıldan çıkarılmazsa, demokrasi mücadelesinin ilk adımı olarak Erdoğan’ın oradan uzaklaştırılmasının nasıl uzun ve zorlu bir mücadeleyi gerektirdiği tahmin edilebilir.

İşte özellikle bu noktada HDP’nin duruşu tayin edici önemdedir. HDP’nin gücü nedir diye düşünülmemelidir. Politika sadece güçle yapılmaz; duruşun, stratejinin, taktiklerin büyük önemi vardır. HDP akıllıca ve sağlam bir duruş sergilerse, CHP’yi, MHP’yi ve AK Parti içindeki potansiyel muhalifleri Erdoğan’ın yanından uzaklaşmaya zorlayabilir.

Bunun için de HDP vuruş yönünü, barış değil, Erdoğan’ın tecrit edilmesine yoğunlaştırması gerekmektedir.

Eğer HDP, Erdoğan orada durdukça barış olmayacağı gerçeğinden hareket ederek, barışa ulaşmanın ön koşulu olarak, Erdoğan’ın teşhir ve tecrit edilmesini dönemin stratejik hedefi; yakalanacak ana halkası olarak tespit eder ve taktiklerini de buna göre belirlerse kendi nicel gücünün çok üzerinde bir siyasal güç kazanıp, olayların gidiş yönünü etkileyebilir.

Neden barış değil de Erdoğan?

Barış hedefi, ister istemez MHP’nin fiilen Erdoğan’ın yanında yer almasına yol açmaktadır.

Barış’ı değil de Erdoğan’ı hedef alan bir politik strateji ise MHP’yi köşeye sıkıştırır.

HDP, MHP’ye açıkça şunu söylemelidir: “Tamam senin alerjilerini biliyoruz. Kürdistan’da bir barış sürecine karşısın. Ama şu an sorun, Erdoğan’ın girdiği ve sürekli mesafe kat ettiği diktatörlük yoludur. Erdoğan’ı oradan uzaklaştırma veya sembolik cumhurbaşkanı mevkiine geri döndürme veya mahkemeye çıkarma hedefinde samimiyseniz, biz sizi hem CHP ile kuracağınız bir hükümette dışarıdan desteklemeye; hem de Meclis’te Erdoğan’ın oradan uzaklaşması için desteklemeye hazırız.

Bu takdirde MHP’nin kaçacak yeri kalmaz, kaçtıkça da etkisi azalır ve hareket alanı daralır. Hatta MHP’nin tabanından CHP ve HDP’ye kayış başlar.

Ancak burada sorun HDP’dedir.

HDP’nin ise böyle esnek ve kapsayıcı bir politika için önce “Türkiye Partisi”; hatta Ortadoğu Partisi olması gerekir.

Çünkü Erdoğan’ın oradan uzaklaştırılması Ortadoğu’daki dengeleri de değiştirir ve aslında Barış Süreci’ne barış isteğini başa koşmuş bir politikadan çok daha fazla hizmet eder. Erdoğan’ın bulunduğu yerden uzaklaşması, IŞİD ve diğer sözde “ılımlı muhalifler”in, en büyük desteğinin kalkmasına; gücünün azalmasına dolayısıyla Kürt Özgürlük hareketinin gücünün artmasına yol açar. Bu da ister istemez, Türk devleti içindeki Kürtlerle barış yapılması eğiliminin güçlenmesine yol açar.

(Tabii PKK’nın da böyle bir Ortadoğu perspektifi ile olaya yaklaşması durumunda, bu strateji çok hızla ve kesin başarı getirebilir.)

O halde, seçimlerin sonucu ne olursa olsun, HDP’nin Erdoğan’ı hedef alan, onu oradan uzaklaştırmaya yönelik bir strateji izlemesi gerekmektedir.

Erdoğan’ın diktatörlüğünü engelleme ve oluşmakta olanı geri döndürmeye yönelik bir strateji en geniş güçleri birleştirebilir.

Özetle, seçimlerden sonra HDP’nin, Erdoğan’ın bir darbeyle orada olduğunu; gayrı meşru ve anayasa dışı olduğunu ilan edip; onu tanımadığını söyleyip tüm partileri Erdoğan’ın yasa dışı egemenliğine ve diktatörlüğüne son vermeye çağırmalı; onu tanımamaya çağırmalıdır.

Bunun için koşullar olağanüstü uygundur. HDP’nin yapması gereken kanunları ve hukuku savunma pozisyonuna geçmektir.

Böyle bir tavır, yani Erdoğan’a açıktan karşı çıkış, Erdoğan’ın hareket alanını da iyice daraltır.

Erdoğan bu durumda herkesi bırakıp HDP ile uğraşmak zorunda kalacaktır. Ama Erdoğan HDP ile uğraştıkça, HDP Türkiye’nin gündemini belirleyecektir. Bu durumda, CHP ve MHP’nin de Erdoğan’a karşı bir pozisyona geçmekten başka çareleri kalmaz. Geçmedikleri takdirde hızla erirler ve HDP Erdoğan’ın diktatörlüğüne karşı mücadele eden tek muhalif güç olarak ortaya çıkar.

Erdoğan aslında demokrasi mücadelesi için en büyük şanslardan biridir de, yeterince iyi ve doğru değerlendirilebilirse.

Tabii HDP’nin bu stratejisini aynı zamanda, tamamen legal olanaklara dayanan barışçıl bir kitle hareketiyle birleştirmesi gerekmektedir. Yani Erdoğan’a karşı kitleleri harekete geçirmek üzerinden politika yapmalıdır. Ve bu politikada kendini parti olarak öne çıkarmamalıdır. Fiilen önde olmalıdır.

Elbette bu noktada yine PKK’nın durumu da önem kazanmaktadır. PKK’nın tek taraflı ateşkesi sürdürmesi bu politikanın başarısı için önemli koşullardan biridir.

Eğer AK Parti oy yitirir, daha da aşağılara düşer; HDP oy yükseltirse, bu strateji yine aynı kalmalıdır ama bu sefer hareket alanı daha geniş olur ve mücadele koşulları nispeten daha elverişli olur. Daha yüksek bir moralle verilebilir bu mücadele. Dolayısıyla daha az sancılı ve daha kısa olması olasılığı yükselir.

Böyle bir sonuç, AK Parti içindeki muhaliflerin kafa kaldırmasına ve AK Parti’nin bölünmesine ve bölünenlerle daha elverişli, belki barış sürecini yeniden başlatacak bir hükümetin kurulmasına bile yol açabilir.

Bu noktada Demirtaş ile ilgili bir noktaya değinelim. Demirtaş elbette karizması olan, çok yetenekli, esnek, zeki vs. bir politikacı ama iyi bir stratej değil. Maalesef hala böyle bir strateji değişikliğinin ipuçlarını sunmuyor. Dikkat edilirse hala konuşmalarında hükümet olasılıkları üzerinden konuşuyor. CHP ile de, AK Parti ile de koalisyon kurabileceklerinden vs. söz ediyor. Uzlaşmacı bir görünüm sergilemeye çalıştığı belli ama bu bir doğru stratejinin yerini dolduramaz. 1 Haziran seçimi sonrasında bu acı acı görüldü ve sonuçları çok pahalı oldu. Akıllıca bir politika izleseydi HDP, bir buçuk ay uyumasaydı, belki onca can kurtulabilirdi.

Demirtaş’ın demesi gereken şudur: “Hükümet kurulur bu sorun değildir. Memleket hükümetsiz kalmaz, ama başkansız kalabilir ve diktatörlük özlemleri olan bir başkandan ise, başkansız kalması veya meclis başkanının vekâlet etmesi bin kat daha hayırlıdır diyebilir.

Böylesine Erdoğan’a ve başkanlığa açıktan bir savaş ilanı, Erdoğan’a karşı bütün güçleri toplar ve Erdoğan’ı zayıflatır.

Eğer böyle bir çizgi izlenirse, seçimlerde sonuç ne olursa olsun başarı elde edilebilir.

Ama böyle bir çizgi izlenmez ise, seçimlerde sonuç ne olursa olsun, başarısızlık kaçınılmazdır.

Kimileri de dış güçlerin (ABD, Avrupa, NATO vs.) Erdoğan’ın diktatörlüğüne izin vermeyeceği gibi sahte hayaller yayıyorlar.

Bu tamamen yanlış bir yaklaşımdır.

Dış güçlere bel bağlamak intihardır. İşte Merkel’in mülteci akışını durdurmak için tüm siyasi teamülleri de bir kenara iterek Ankara’ya gelmesi ve Erdoğan’a destek vermesi en somut örnektir.
Amerika da yarın öbür gün, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’ya girişi karşısında, Erdoğan’ın planlarına evet demeyeceğinin ve Erdoğan’ın birden bire tekrar eski günlerine kavuşmayacağının bir garantisi yoktur.

Erdoğan’a karşı ordu ve bürokrasi içinde direnme bekleyenler de yanılmaktadırlar.
Ordu şimdi Erdoğan’ı desteklemektedir. Evet, Erdoğan’dan farklıdır. Bir anlamda Erdoğan’la Kürtlere karşı ittifak yapmakta, diğer yandan Erdoğan’ın iyice yıpranmasını beklemekte; Erdoğan’ın diğer muhalifleri ezmesini izlemekte, kendisinin bir kurtarıcı olarak karşılanacağı günleri beklemektedir.

Bu gerçekleşse bile, hem çok ve uzun acılar; hem her türlü demokratikleşmenin bir yarım yüzyıl daha uzaklaşması; hem de bu “kurtarıcının” bütün demokratik güçleri bir silindir gibi ezmesi demektir.

AK Parti’den muhaliflerin kopacağı gibi beklentiler ise tamamen çocukçadır. Örneğin Arınç’ın o çok şişirilen söyleşisinde söyledikleri, Erdoğan’a karşı, politik ve programatik olarak hiçbir eleştiri içermemektedir. Erdoğan’a kişisel bir kırgınlığın ifadesinden başka bir şey değildir. AK Parti içindeki muhalifler, ancak Erdoğan tecrit olduğunda başlarını kaldıracak cesareti bulurlar.

O halde, HDP’nin yapması gereken, sonuçlar ne olursa olsun. Erdoğan’ın diktatörlük ihtiraslarına karşı mücadeleyi başa almak ve bu mücadeleyi aynı zamanda barışçıl biçimler içinde geniş kitlelere yaymaktır.

Seçim sonuçları ne olursa olsun ancak bu koşulda başarıya ulaşılabilir.

01 Kasım 2015 Pazar


42294

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

Sayfalar