Cuma Mayıs 3, 2024

SEÇİMLERİN SONRASINDA...[1]

“Biri gerçeği söylerse, bir diğeri er veya geç yalanının ortaya çıkacağından emin olmalıdır.”[2]

Bir yük kalktı sanki omuzlarımızdan... Bu doğru. Hele ki son olarak Diyarbakır saldırısında koltuğu kaptırmama hırsının ne boyutlara varabileceğini gördükten sonra.  

Evet, bir yük kalktı. Bundan böyle hiçbir aklıevvel, kolay kolay “Başkanlık sistemi”ni önümüze süremeyecek. İtiraz eden çiftçilere analarını da alıp gitmelerini söylerken, yakınlarını “kaza süsü” verilmiş bir katliamda yitirmiş madencileri tekmelerken, en küçükprotesto gösterisini gaza, tazyikli suya boğarken, “üstünde poşi var; demek ki örgüt üyesi” diye öğrencilerin hayatlarını karartırken, kadınlara nerede ve nasıl güleceklerini, kaç çocuk doğuracaklarını dikte ederken... o kadar değneksiz dolaşamayacak bundan böyle. Ülkeyi savaşa sokma yetkisi, kaldır parmak indir parmak, gönlünde yatan aslanın halifelik mi, padişahlık mı olduğu meşkuk bir tek adamın uhdesinde olmaktan çıktı... Sanırız bundan sonra cihatçı katillere MİT elemanları eşliğinde TIR’larla silah sevkıyatı yapmak da o denli kolay olmayacak… 

Bunların hepsi, doğru... Daha fazlası da var. Ama bundan sonrasının kolay, ya da güllük gülistanlık olacağını düşünmek safdillik olacaktır. 

Öncelikle, Tayyip Erdoğan ve hempalarının yerleştikleri mevzilerden sökülmesi, hiç de kolay olacağa benzemiyor. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı konumunun kendisine tanıdığı (hatta tanımadığı: mevcut Anayasa, cumhurbaşkanını “tarafsızlığını” öngörmüyor muydu?) tüm yetkileri, sonuna dek zorlayacağı, kriz politikasıyla Haziran seçiminde kendisinden uzaklaşan seçmenleri geri kazanmaya çalışacağını öngörmek, zor değil.  

Nitekim, seçimin ertesi günü “TL değer kaybetti, döviz fırladı, borsa çakıldı” haberleri saçıldı ortalığa anaakım medyada. Asgari ücretle, belediye yardımlarıyla, yeşil kartla yaşamını sürdürmeye çabalayan “istikrarsever” AKP seçmeninin gözünü korkutup, “istikrar kalesi” AKP’nin surlarının içine sığınmalarını sağlamaya yönelik bir harekât hattı, partiye kaybettiği oyların bir kısmını yeniden kazandırabilir...  

İkinci olarak, yeni meclisin çetrefilli aritmetiği, kurulabilse dahi, uzun ömürlü bir hükümeti pek olanaklı kılmıyor. TV kanallarından, gazetelerden, sosyal medyadan başınız şişmiştir; “koalisyon, olmadı dışarıdan destekli azınlık hükümeti, olmadı büyük koalisyon” olasılıklarına hiç girmeyelim. Denklem ortada; çocukluğumuzda oynadığımız üç kurt ile üç koyunu ırmağın öbür tarafına sayılarındaki eşitliği bozmadan geçirin oyununu andırıyor.  

Üçüncü olarak, bu toplum, başta Kürt coğrafyası olmak üzere seçim propagandalarında iktidar partisinin ve onun cumhurbaşkanının başvurduğu zehirli dilin üzerine tüy dikeceği biçimde, fazlasıyla gerildi... Hüda-Par/HDP gerginliği olarak sunulan, ve bir çatışma çıkarma potansiyeline sahip saldırılar, bombalamalar, suikastler... Bölgedeki IŞİD ilerlemesine eklendiğinde, ortalığı bir anda ateşe verme olasılığını gündemde tutuyor.  

Yeni oluşan parlamentonun, ülkenin bu ve diğer patlayıcı biriktiren sorunlarının üstesinden gelebilme olasılığı fena hâlde düşük gözüküyor. Tayyip Erdoğan ve hempalarının bu “krizli” durumu, AKP’den uzaklaşan seçmeni yeniden iktidar partisi çevresinde konsolide etmek için manipüle etmeye çabalayacağını kestirmek için ise kahin olmak gerekmiyor.  

Teslim etmek gerek; seçim çalışmaları sokağı yordu. Ve de, sanırız sosyalistlerin büyük bölümünü parlamenter hesaplara fazlasıyla kilitledi. Tekrar ediyoruz; HDP’nin seksenin üzerinde milletvekiliyle meclise girmiş olması, totalitaryen ilerleyişe bir nebze olsa da sekte vurabildi. Çok da iyi oldu... Ancak 80 küsur milletvekilli de olsa, hatta şu ya da bu şekilde bir koalisyona dahil de olsa HDP’nin sözünü ettiğimiz sorunları parlamento aracılığıyla çözümleyebilme olasılığı, yok. Hele ki, her vesilede “HDP bu seçimlerde muhafazakâr Kürtlerin desteğini kazandı, ona göre davranması, sosyalist vitrinden vazgeçmesi gerekir” telkininde bulunan Altan Tan gibilerle, hiç yok! 

Birbirine eklemlenen sorunların altında artan ivmeyle rejim krizine sürüklenen bir ülkede, sosyalistlerin etkin olabilmesi için “sokağın” hazırlıklı olması gerekiyor oysa.  

“Seçim çalışmaları” gerekçesiyle sosyalistlerin büyük bölümünün ıskaladığı metal işçileri direnişi, rejim krizine karşı bu ülkede sömürülenler ve ezilenler cephesinin örülmesinin hem olasılığına hem de ivedi gerekliliğine işaret etmekte.  

Sosyalistlerin yüzlerini bir an önce parlamentodan yeniden sokağa, Kürt hareketiyle emek hareketi arasında birlik ve dayanışmayı sağlama çabalarına döndürmelerinde sonsuz yarar var. 

 

9 Haziran 2015 15:05:31, Çeşme Köyü. 

 

N O T L A R 

[1] Kaldıraç, No:168, Haziran 2015… 

[2] Oscar Wilde.

69484

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Sibel Özbudun

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Sayfalar