Çarşamba Mayıs 1, 2024

TKP/ML Kadın Komitesi “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz…”

Ocak ayının devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok!” dedi.

Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir habere göre Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist’e (TKP/ML) bağlı Kadın Komitesi devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına ilişkin bir açıklama yayınladı. “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz; Direncinizi umutsuzluğa cevap, yenilmezliğinizi karanlığa şafak edeceğiz!” diyen Kadın Komitesi saldırıların artmasının yalnısca daha fazla kavga sebebi olabileceğini vurguladı:

“Onlar için en güzel dize zafer çığlığı, en güzel ezgi halkın dilinde...”

“Onlara, en sevgililerimize dair yazılan en güzel dize savaşın ortasında atılan zafer çığlığı olmalı, en güzel cümle egemenlerin karşısında verilen kavga alanlarında yazılmalı, en güzel ezgi ezilen sınıf, cinsiyet, ulus, inanç ve kimliklerin dilinde söylenmeli! Çünkü onlar hayata sundukları ömürlerinin direnç, gençliklerinin kavga ateşi ile bunu hak ettiler! Çünkü onlar dorukları fethedip oraya kanlarıyla halkımızın acılarını yazdılar; sokaklarda, hapishanelerde, fabrikalarda, tarlalarda, gecekondularda devrimin kanlı ama onurlu yolunu nakış nakış ördüler! İşte bu yüzden onlara dair söylenecek en güzel söz, bu yolu tamamlamaktan geçmektedir!

Bugün nakış nakış örülen; ama canla, ama kanla ilerlenen bu yol daha da çetrefilli, daha da zorludur. Heyhat! İmkansız olanın yalnızca daha fazla zaman alacağına inanan, binlerce yıllık sömürü düzenini ters yüz etmeye kendini adayan komünistler için bu zor, ancak daha fazla kavga, daha fazla savaşma sebebi olabilir!”

“Ülke nefes alınmayacak hale getirilmeye çalışılıyor”

Faşist Kemalist diktatörlüğün ekonomik ve siyasi krizinin derinleşmesi ile bir çıkmaza girdiğine, bataklığa gömüldüğüne ve buna çare olarak ülkeyi kan gölüne çevirip halkı daha fazla yoksulluğa biat ettirmekte bulduğuna dikkat çeken Kadın Komitesi; “Emperyalist-kapitalist sistemin özelde 2008 sonrası yaşadığı ekonomik ve siyasal krizin faturasının dünya halklarına savaş ve yoksulluk olarak döndüğü sürecin ülkemize yansıması olan tüm bu yaşananlar bir kaosun tam ortasında olduğumuzu göstermektedir. Ve bu, bugün mücadele etmek ve savaşmak için daha fazla sebebimizin mevcut olduğuna en açık kanıttır” dedi.

“Çöktürme-çökertme” adı altında kaos ve katliam dolu bir sürece soyunan faşist devlet ve temsilcisi AKP için “bu süreçte; mitinglerde, sokaklarda, düğünlerde halkımızı hedef alarak DAİŞ eliyle bombalar patlatmış, Rojava ve Türkiye Kürdistanı’nda Kürt ulusunun kazanımlarını hedef alıp ‘baş üstünde baş, taş üstünde taş bırakmama’ fermanıyla kentleri kuşatmış, işgal etmiş, ‘Allah’ın lütfu’ olarak değerlendirilen bir Temmuz darbe girişimi ve ardından OHAL süreçleri ilan etmeye başlamış, ev baskınları ile infazları, gözaltı ve tutuklama terörünü, ihanetini, ihbarı sıradanlaştırmış, KHK’ler ve tüm keyfiyetiyle binlerce insan ekmeğinden-işinden edilmiş ve demokratik tüm haklara el koyarak adeta ülkeyi nefes alınmayacak bir hapishaneye çevirmiştir” diyen Kadın Komitesi açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“Kadının sokaktan evine dönmesi için kollar sıvandı”

“Egemenler tüm bunları gerçekleştirirken elinden-dilinden düşürmediği, kendisine koltuk değneği yaptığı patriarkayı iyice cilalamış, toplumsallaştırmış ve kadın-LGBTİ-çocuk düşmanlığını adeta ödüllendirir hale getirerek bu iktidarını katillere, tecavüzcülere, istismarcılara pay etmiştir! Kadın ve LGBTİ cinayetlerinde (ve bu cinayetlerin vahşet oranında) % 50’ye varan artış yaşanmış, hemen her gün ülkenin bir yerinden çocuklara dönük istismar haberlerinde ve erkek egemenliğinin, iktidarının çocuk bedeni üzerindeki acı tahakkümünün örneklerinde adeta patlama yaşanmıştır. Bir yandan bu saldırıları gerçekleştiren erk sahipleri cezasız bırakılarak ödüllendirilmiş, istismarı meşrulaştıran yasalar hazırlanmış, buna karşı sokakları ve savaş alanlarını terk etmeyen devrimci, yurtsever, ilerici kadınlar hedef alınmıştır. Kadın savaşçıların bedenleri teşhir edilmiş, işgal edilen kentler JÖH-PÖH’ün sistematik cinsel saldırısı altında bırakılmış, kadın devrimciler vajina ve göğüsleri hedef alınarak kurşunlanmış, yurtsever ve devrimci kadınlar gözaltı ve tutuklama terörü ile ‘terbiye edilmeye’ çalışılmıştır!”

Bu dönemin en önemli özelliklerinden birinin de kadın kazanımlarının hedef alınması olduğuna dikkat çeken Kadın Komitesi eşbaşkanlık sistemi ile yönetilen belediyelere, açılan kadın kurumlarına, dayanışma evlerine, sığınaklara el konulduğunu, kayyım atandığını ya da kapatıldığını hatırlattı. Açıklamada “Kadınların yıllarca dağda, şehirde, kırda mücadelesini verdiği her türlü kazanım, tek tek adeta kadınlarla alay edilerek, aşağılanarak ellerinden alınmaya çalışılmasıdır, bu süreci zorlu kılan temel nedenlerden biri... Nitekim patriarkayla kol kola ilerleyen iktidardan kadınların kazanımlarına saygı duyması, ilmek ilmek örülen kadın isyanı ve direnişini ayakta alkışlaması beklenemezdi! Tüm nefreti ve olanca öfkesi ile ilk fırsatta bu kazanımlara saldırdı ve erk’e itaat etmesi beklenen kadının sokaktan evine, dört duvar arasına dönmesi için kolları sıvadı” denildi.

“Kadınlar özne değilse, o devrim ağır yaralıdır, eksiktir!”

Bu kazanımların her birinin kadınların can bedeli, uzun süreli mücadelelerle elde ettiğine, uğruna nice emekler verildiğine, görünmez kılınan bu emekle devrim ve demokrasi mücadelesinin nice tıkanan damarlarının açıldığına dikkat çeken Kadın Komitesi; açıklamasını “Ancak açıktır ki; bu kazanımlara gereken değer ve önem; Türkiye devrimci hareketinin ilk şehidi Maria ve ardından partimizin ilk şehidi olan Meral Yakar’dan bu yana 51 kadın şehidiyle komünist ve öncü partimiz dahil olmak üzere devrim ve demokrasi mücadelesinin özneleri tarafından da verilmemiştir. Erkek egemenliğinin kirlerini üzerinde barındırdığı müddetçe hiçbir alanda kadına tam hak eşitliğinin olmadığı ve olmayacağı tarih boyunca sayısız örneklerle karşımıza çıkmış ve hala da çıkmaktadır. Kadınların inşasında özne olmadığı ya da özne olmasına rağmen emeğinin görülmediği hiçbir devrim, milyonlarca emekçi kadını ve taleplerini karşılamayacak ve erk-eklikle ağır yaralanmış, eksik bir devrim olacaktır” şeklinde sürdürdü.

“Bugün şehitlerimizi anarken, onlara devrim sözümüzü yeniden en ateşli yeminlerimizle tazelerken, devrim bilincimizi de cinsiyetlerin tam hak eşitliğiyle yenilemenin kaçınılmazlığını görmek durumundayız” diyen Kadın Komitesi, Proletarya Partisi’nin kadın şehitlerinin mücadelenin kadınlaşmasının yolunu döşediğine vurgu yaptı:

“Dirençleri umutsuzluğa cevap, yenilmezlikleri karanlığa şafak…”

“Bedeni hedef alınarak köy meydanlarında teşhir edilen komutanımız Yıldız Çiçek, işkencehanelerde cinsel saldırılarla esir alınmaya cevabı direnişleriyle veren yoldaşlarımız Kamile Öztürk ve Cahide Karakaş, kadınların önderleşmesinin sembolü olan Beşlerimiz, tüm engellerini geride bırakarak koşa koşa özgürlüğe koşan Kara Kız’ımız/Çiğdemimiz, kalemi ve fotoğraf makinesini birer silaha çeviren Suzan’ımız; Ayfer’imiz, Nurhayat’ımız, Özlem’imiz, Süheyla’mız, Dilek’imiz, Münire’miz, Nergiz’imiz, Nesibe’miz, Perihan’ımız... Her biri egemenlere, halk düşmanlarına karşı devrimin birer neferi olarak devrime giden yolu döşedikleri kadar partimizin, devrimci hareketin, dağların, şehirlerin kadınlaşması yolunu da döşemiştir!

 

Bizler bugün gücümüzü, mücadele azmimizi, direncimizi, tam hak eşitliği mücadalemizi, eşitsizliğe, kadın ve LGBTİ düşmanlığına karşı öfkemizi onlardan alıyoruz. Çünkü onlar devrim umudumuzun öyküsünü yazanlar, özgürlüğü fethetme cesaretini canları pahasına gösterenlerimizdir! Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok! Bunun için de direncinizi umutsuzluğa cevap, yenilmezliğinizi karanlığa şafak edeceğiz!” 

45555

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]

“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.

Katliamlar Diyarı Şırnak

Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.

Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.

15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.

İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Fettullah Gülen hareketi hakkında

“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]

 

Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…

Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Türk(iye) İslâmı’nda kadın olmak

“her put, yıkılmak için dikilir.”[2]

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

Sayfalar