Cumartesi Mayıs 18, 2024

Türk Tekelci Devletin Yumuşak Güçleri

Her emperyalist ülkenin, kültürel yayılmacılığı da vardır. Kendi ekonomik ve politik nüfuz alanların genişletmek ve geliştirmek için birçok “barışçıl” gözüken aracı da devreye sokarlar. Bunlar, yardım kuruluşları, dini kuruluşlar ve çeşitli adlarda sivil toplum kuruluşlarıdır. Aynı zamanda, her ülkenin dilinden radyo ve TV yayınları da yaparlar ya da yapmaya çalışırlar. Türk tekelci devleti, uzun zamandır, bunları “iyi yapan” ülkelerin başında geliyor.

Türk devletinin denetiminde olan yardım kuruluşların başında TİKA, DEİK, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü gelmektedir.

TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı): Türk devletinin önemli yayılmacı “sivil” kuruluşlarından biridir. Kendi tanıtım sitesinde, ülkelerin kalkınmasına yardım amacıyla kurulduğunu yazmaktadır. 150’e yakın ülkede bürosu var ve yaptığı yardım, 2020 yılından günümüze kadar 8 milyar 120 milyon dolar. Bu yardımın ancak %2,7’sini kendisinin, geri kalanın ise Türk devleti tarafından yapıldığını yazmaktadır. Türkiye’nin ekonomik durumu dikkate alındığında, 8 milyar dolara hibe yardımı büyük bir miktardır. Bu hibe yardımlarıyla, dünyanın “en yardım sever” ve “en cömert” ülkeleri arasında olan Türkiye gibi maddi sıkıntı içinde olan bir devletin, bu kadar cömert davranmasının arkasındaki neden, kaz gelen yerden ördek esirgenmeyeceği anlayışıdır. 8 milyar dolar yardım, nüfuz alanlarını genişletme amaçlı kullanılmıştır. Bu yardımseverliğin arkasındaki gerçek; yeni bir emperyalist ülkenin, yeni Pazar alanları bulma ve egemenlik alanlarını genişletme taktiği olarak öne çıkmaktadır.

Kültür ve Turizm bakanlığı’na bağlı TİKA, 1992 yılında kuruluyor. Sosyal Emperyalist SSCB’nin dağılmasının hemen arkasından Türki devletlere nüfuz edebilmek için böyle bir kuruma gereksinim duymuşlar. Elbette TİKA’nın nüfuz alanı salt Türki devletler ile sınırlı kalmamış, “60 ülkede 62 Program Koordinasyon Ofisi” ile 150 ülkede faaliyet sürdürmektedir. Özellikle Asya’nın ve Afrika’nın geri ülkelerine “yardım”lar adı altında daha sıkı bir şekilde yapışmışlardır. Müslüman ülkelere “islam” adıyla, Türki Cumhuriyetlere ise “islam ve Türklük” adıyla propaganda yaparak yerleşmeyi esas almaktadırlar.

Güney Afrika’dan Güney Sudan’a kadar 21 Afrika ülkesinde TİKA’nın ofisleri var. Kalkınma yardımları, cami yapımlarının finansmanını TİKA sağlıyor.

Kendi görevlerini şöyle tanımlıyorlar:

Türkiye, uluslararası ilişkilerden ekonomiye, sanattan sosyolojiye etkin olduğu her alanda yüksek performans göstermiş; etkili kararlar alarak ve doğru adımlar atarak kalkınma tecrübeleri konusunda diğer ülkeler için bir model haline gelmiştir. TİKA, Türkiye’nin kalkınma tecrübesinin başka ülkelerle paylaşılması ve “işbirliği ortaklığı” anlayışı ile çalışmaktadır.” (TİKA)

1992 yılından bugüne kadar 5 kıtada 150 ülkede 30 bini aşkın proje gerçekleştirdiklerinide “gururla” eklemeyi unutmuyorlar. TİKA’nın görevleri çok amaçlı ve çok çeşitli. Örneğin, Ukrayna’da, Ukrayna emniyet personeline “siber suçlar soruşturma teknik eğitimleri” veriyorlar. Afganistan’da “eğitime destek”, “Sudan’da Tam Donanımlı 3d Laboratuvarı”nı Afrika Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde kurmuş. Cezayirli arıcılara arıcılık dersi, “... hanım efendi Emine Erdoğan’ın katılımıyla Pakistan’da Dikiş Makinesi teslim Töreni” vs. vs. Görünüşte karşı çıkılacak şeyler değil gibi görünüyor. Ancak, bunun amacı emperyalist yayılmacılığa zemin hazırlamak olunca, bu yardımlar daha büyük sömürü ve egemenlik olarak yardımı alanlara geri döndüğü dikkate alınmalıdır.

TİKA’nın[1] internet portal sayfasına gidiğiniz de, karşınıza manşetten şunlar çıkar: “TİKA’dan Bangladeş’te Çocuk sağlığına Destek”, “... Bosna Hersek’te Fiziksel ve Zihinsel Engelliler Okuluna Destek”, “...KKTC’de Bayrak Radyo Televizyon Kurumuna Destek”, “...Somali’de Modern Tavukçuluğa Destek”, “Kamerun’da Eğitime TİKA Desteği”, “.... Somaliland Köylerine Su Havuzu Projesi”, “...Irak’ta TİKA’nın İnşa Ettiği Telafer Futbol Sahası Tamamlandı” (30/09/2021)

YEE: 2009 yılında vakıf olarak faaliyete başlayan Yunus Emre Enstitüsi ise çeşitli ülkelerde türkçe kurslar açmaktadır. Kendi sitesinden bildirdiğine göre yurtdışında 58 ülkede kültür merkezi varmış ve amaçlarının Türkçenin geliştirilmesi ve çeşitli ülkelerde Türkoloji bölümlerinin açılmasını sağlamak ve uluslararası alanda ülkeyi temsil etmek...

DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) ise, doğrudan Türk sermayesine bağlı ve onun işlerini ve dış ülkelerde yayılmacılığını sağlamaya çalışan bir kurum. DEİK 1985 yılında kurulmasına karşın, Türk sermayesinin yayılmacılığının arkasından onun gereksinimlerini tam olarak karşılayabilmesi için 2014 yılında 2552 Sayılı Kanunla yeniden yapılandırılmıştır. Ve asli görevi: “Türk özel sektörünün dış ekonomik işlerini yürütme” olarak belirlenmiştir.

Toplam iş konseyi sayısı 146, ikili iş konseyi sayısı 139, sektörel iş konseyi sayısı 5 ve özel amaçlı iş konseyi sayısı ise 2 olarak belirtilmektedir. Kurucuları arasında MÜSİAD, TOBB, Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM), Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB), İstanbul Sanayi Odası, Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Türkiye Bankalar Birliği (TBB),  vb. gibi kuruluşlar olmasına karşın TÜSİAD kurucuları arasında yok. DEİK’in yönetim kurulunda Tuncay Özilhan gibi TÜSİAD üyeleri var. Ancak, “onursal üyeleri” arasında bütün büyük tekellerin kurucuları olan ölü ve diri isimleri aralarına almışlar.

Diyanet ve ona bağlı Diyanet Vakfı’nı da unutmamak gerekiyor. Mehmet Sönmez’in[2] Al-Monitor’da ki yazısında belirttiği gibi; Diyanet, 2021 yılının ilk üç ayı içinde, Dışişleri, Kültür ve Turizm, Sanayi Ticaret, Çevre ve Şehircilik bakanlıklarından daha fazla bütçe harcaması yaptı. Bugün 149 ülkede ofisi ve yurt dışında çeşitli ülkelerde 103 camisi olan ve tamamiyle emperyalist Türk devletinin hizmetinde, onun yayılmacılığına, dini kullanarak hizmet eden bir kurum.

Diyanet’in toplam istihadam ettiği kişi sayısı 128 bini geçiyor. Yurt içinde ise 90 bini cami ve 20 bin kuran kursunu yönetiyor. Her yıl 125 bini aşan Türkiye’linin hac ve umre seyhatlerini organize ediyor. Diyanet Vakfının yurt içinde 1003 şubesi var. Çeşitli dini okullarının yanı sıra üniversite, öğrenci yurtları var. Ayrıca, başka ticari işlere de girmiş durumdadır. Diyanet Vakfı, kapitalist bir holding gibi çalışmaktadır.

Birgün’den Mustafa M. Bildircin’in[3]  haberine göre ise, Diyanet Vakfı (DV), 2017 yılında 778 milyon TL’si bağış, 914 milyon gelir elde etti. 2018 yılında ise 1 milyar TL’si bağış toplam 1,1 milyar TL gelir, 2019 yılında ise 1 milyar TL’si bağış, 12 milyar TL gelir elde etti.

Türkiye’de, DV’ına bağlı 35 kız ve erkek öğrenci yurdu ile öğrencilerin önemli bir kısmına el atmıştır. Böylece okullarıyla, öğrenci yurtlarıyla, üniversiteleriyle, kuran kurslarıyla dindar nesil yetiştirmek için yoğun bir çalışma içindedir. DV’a bağlı KOMAŞ A.Ş. İle yurt içi ve yurt dışında yüzlerce inşaat işi yapmaktadır.

Türk tekelci burjuvazisi, müslümanlığı yayılma amacıyla kullanmaktadır. Tekelci burjuvazinin “laik” ya da “laik olmama” gibi bir derdi yoktur. Bu, doğrudan sermaye birikimi ve yayılmacılıkla ilgilidir. Yerine göre “en dindar” yerine göre ise “en laik” ya da “seküler” olmakta bir sakınca görmez. Dış ülkelerde “Türk okulları”, “din kursları” vb.nin açılması yaygınlaştırılmaya çalışılması, emperyalist yayılmacılığı kolaylaştırmak amaçlıdır. Türk burjuvazisinin bu “yumuşak güçleri”, sermaye birikiminin ve yayılmacılığı desteklediği ve kolaylaştırdığı sürece terk etmesi pek olası değildir.

YTB: Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı; “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı.”

YTB kuruluş nedenlerini şöyle açıklıyor:

6 Nisan 2010 tarihinde kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) yurtdışındaki vatandaşlarımız, kardeş topluluklarımız ile Türkiye’de öğrenim gören uluslararası burslu öğrencilerimize yönelik çalışmaları koordine etme, bu alanlarda verilen hizmetleri ve yapılan faaliyetleri geliştirme görevini üstlenmiştir.

Başkanlığımızın çalışmalarıyla, gerek yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızla gerekse kardeş topluluklarla ilişkiler güçlendirilmekte, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak daha yakın ilişkiler tesis edilmektedir. Türkiye Burslusu öğrencilerimiz ise; dünyanın dört bir yanındaki gönüllü elçilerimiz olmaktadırlar.” (YTB)

YTB’nin web sitesindeki bilgilerden hareket edersek, 25 bini burslu olmak üzere 148 bin uluslararası öğrenci Türkiye üniversitelerine kayıtlıymış. Dünyada ise uluslararası öğrenci sayısı 7,5 milyon kadarmış. Türkiye’de uluslararası öğrenci sayısı 2010 yılından 2020 yılı sonuna kadar %75 oranında bir artış sağlanmış. Yüksek bir rakam. Türk devletinin burslu öğrenci kontenjanını artırması, emperyalist yayılmacılığıyla doğrudan bağlantısı vardır.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu): Türk devletinin Radyo ve TV yayınları da neredeyse beş kıtaya ulaşmaktadır. TRT World, TRT AVRASYA ve TRT TÜRK ile Avrupa, Kafkasya, Orta Asya, ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve daha birçok ülkeye ulaşmaktadır.  TRT World, Türk hükümetinin görüşleri doğrultusunda günlük 24 saat ingilizce yayın yapmaktadır. Ve günlük izleyici sayısı 79 milyonu aşıldı. (Wikipedia.org)

“TRT’nin 14 tv kanalı ve 14 radyo kanalı ile ve 41 dilde hazırlanan www.trtvotworld.com web siteleriyle, 5 basılı dergisiyle Tükiye ve dünyay yayın yapmaktadır.”[4] Ve TRT; TRT Kurdi kanalı vasıtasıyla Kürtçe yayın, TRT Arabi ile Arapça yayın, TRT Avaz ile de Tükçe, Azerbaycan Türkçesi, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe ve Türkmence haber ve programlar yapmaktadır.[5]

TRT’nin, Waşington D.C., Londra, Mumbai, Singapur, Pekin, Bankong ve Jakarta’da bürosu var.

TRT-ETTÜRKİYE tv kanalıyla, 2010 yılından beri Arapça yayın yapmaktadır. Bunun dışında Euronews’in ortakları arasında yer alarak, bu kanal aracılığıyla Türkçe yayın yapmaktadır.

TRT, Afrika kıtasındaki bazı ülkelerin yayın kurumları ile de ortak çalışmayı gerçekleştiriyor.

Türkiye yayın konusunda birçok büyük emperyalist ülkeyi geride bırakmaktadır. Örneğin, Alman devlet tv ve radyo yayını olan Deutsche Welle (DW) 30 dilden, İngiltere kamu yayını olan BBC 44 dilden, ABD Kongresi tarafından finansa edilen Amerikanın Sesi (VOA) 47 dilden yayın yapmaktadır.

Türk devletinin yayılmacı yumuşak güçlerinden diğerleri ise Türkiye Maarif Vakfı, Kızılay, AFAD gibi kurumlardır. Özellikle Maarif Vakfı ile, Gülencilerin dış ülkelerde kurduğu okulların geri alınarak bu çatı altında toplanmasını sağladılar.

Türk devletinin, TİKA, DEİK, Diyanet Vakfı (DV), YTB, Yunus Emre Vakfı, Kızılay, Türkiye Maarif Vakfı, AFAD ve TRT vasıtasıyla çok geniş bir alana hitap ettiği ve nüfuzunu genişletmek için ideolojik ve kültürel bütün araçlarını seferber ettiği gözlemlenmektedir. Ve Türk devleti, birçok konuda diğer emperyalist devletlerin yayılmacılığını kendine örnek almaktadır. Başka türlü de olamazdı.

Türk Dizi Filmleri: Türkiye’nin TV dizilerini de buraya eklemek gerekiyor. Son yıllarda Türk dizilerinin uluslararası alanda Pazar bulması, yaygınlaşması ve kitlelerle buluşması yoğunlaştı. TRT Heber sistesinin verdiği bilgilere göre, 150 ülkede yaklaşık 700 milyon seyirciye ulaşıp, ihraç değeri 500 milyon doları aşarak, ABD dizilerinden sonra dünyada iharacat değeri açısından ikinci sıraya yerleşmiş. (Bazı haber sitelerinde ise, -2020 yılı itibariyle- 146 ülkeye 150’den fazla dizinin ihraç edildiği bilgisi yer alıyor.) En çok talep gören diziler ise sırasıyla şöyle: Muhteşem Yüzyıl, Diriliş Ertuğrul, Elimi Bırakma, Filinta, Benim Adım Melek, Masumlar Apartmanı, Payitaht Abdülhamid.[6]

Türk TV dizileri, bütün kıtalardaki ülkelere ihraç ediliyor. Özellikle Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere, örneğin, Senagal, Tanzanya, Kenya gibi ülkelere dizi ihracında, son üç yıl içinde %63 ile %153 arası bir artış olmuş.[7]

Film dizilerinin ihracına, yalnızca “ihracat ederi” açısından bakılmayacağı çok açıktır. Bunun daha çok kültürel yanı önemlidir. Türk tekelci devletinin kültürel emperyalizm yanının en yalın göstergelerinden biridir bu ve Türk devleti açısından diziler bu amaçla desteklenmekte ve yagınlaştırılmaktadır. Dizilerin içeriği ise, esas olarak  devlet tarafından belirlenmektedir.

Sermaye, gittiği yerlere yalnızca “malını ve parasını” değil, aynı zamanda ideoloji ve kültürünü de götürür ve bunun adı; kültür emperyalizmidir.01.10.2021


[1] TİKA ile ilgili son bir haber: „TİKA, Hayber Paktunva Eyalet’inde yaklaşık yarım milyon kişiye hizmet veren Lakki Marvat Bölge Hastanesi’ne 60 Kw’lık güneş enerjisi paneli kurdu. Hastanenin elektirik enerjisinin %90’ından fazlası bu sistem tarafından karşılanacak.” www.twitter.com/Tika_Turkey  30 Eylül 2021

[2] M. Sönmez, “Diyanet ve Arka Bahçesi Genişliyor. www.al-monitor.com/tr/2021/05/13

[3] www.birgun.net/haber/vakif-değil-dev-bir-holding/2021/04/21

 

[4] www.trt.net.tr/kurumsal/Tarihce

[5] www.trtvotworld.com /TRT Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı

[6] Kaynak TRT haber. www.trthaber.com/kultur/sanat/turk-dizileri-dunyanin-dort-bir-yanina-kopru-oldu

[7] www.wowturkey.com

 

2091

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Sayfalar