Cumartesi Mayıs 18, 2024

Umreye Giden Düşkünler/ Erdal Yıldırım

Gündemde AKP iktidarı Kültür Bakanlığınca organize edilen 100 Alevi kökenli ‘dede’nin önce Necef’e, Kerbelâ’ya ve sonra da umreye götürülmesi olayı var. Ve (ben de dahil) bir çok yazar çizer, kanaat önderi, kurum yöneticisi günlerdir bu konuda, konuşuyor, yazıp çiziyor ve ülkenin başkaca bunca önemli yaşamsal sorunuları varken, bu konu gündemde önemli bir yer tutuyor.

Bakıyor ve çok açık bir şekilde görüyoruz ki, başında İzzettin Doğan denilen kişinin olduğu Cem Vakfı devleti yöneten AKP iktidarı ve Fethullah Gülen’in başında olduğu Hizmet Vakfı ile bir takım karşılıklı çıkarlar doğrultusunda bir anlaşma yapıyor. Bu anlaşmaya göre de öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı bir daire başkanlığı oluşturulacak, bu daire başkanlığın emrinde de her vilayetten dede, zakir ve bir hizmetlinin olacağı bir kadro organizasyonu tesis edilecektir. Bu kadrolar da devletin memuru gibi çalışmaya başlayacaklar ve bu organizasyonun altyapısını oluşturacağı anlaşılan yüz kadar ‘yüzsüz’ Alevi kökenli dede de, bu inkârcı, imhacı, katliamcı devletin ve iktidarın memuru ve hizmetkârı olmaya gönüllü bir şekilde devam edeceklerinden umreye götürüldüler.

Aslını sorarsanız çok da iyi bir zamandayız. Yani safları bir kez daha belirginleştirmenin, her bireyin aklına, vicdanına, inancına ve de karakterine uygun davranışlar sergilediği ya da sergileyeceği bir süreçteyiz. Tarih hem çeşitli dönemlerde toplumuna, yoluna, kültürüne ihanet eden, "Hınzır" paşalıktan kaçınmayan, Rayber/Rayver`liğe soyunanları yazıyor. Hem de Baba İlyas, Baba İshak, Kalender Çelebi, Şeyh Bedreddin, Şahkulu gibi zalimlere karşı çıkan, mazlumlarla birlikte direnip can verenleri, En-el Hak dediği için derisi yüzülen Hallac-i Mansur’u, “dönen dönsün ben yolumdan dönmezem” diyen Pir Sultan Abdal gibi darağacına giden ve ser verenleri de yazıyor.

Tam da bu tarihi gerçekliklerden ötürü bırakalım, kimi satılmışlar, ilkesizler, yol düşkünleri, üç beş kuruşun, haramın, rantın peşinde savrulacakları yerlere doğru savrulup dursunlar.. Umreye gideceklerse umreye gitsinler. Bırakalım umre ziyaretini yapıp geldikten sonra Fethullah Efendi ve İzzettin Efendilerinin etekleri altına girip “Cami-cemevi” ucubeleri içinde birbirlerine al takke – ver külah ne diyeceklerse desinler.

Bırakalım Kerbela’da, Malatya’da, Çaldıran’da, Koçgiri’de, Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Madımak’ta, Gazi’de, Suriye’de yitirdiğimiz yüzbinlerin katilleriyle, ya da Gezi direnişinde yitirdiğimiz gençlerin katili olan, devlet mantığını koruyan ve savunanlarla hem hal olsunlar.

Bırakalım Şeyhülislam Ebu Suud’a, Yavuz Sultan Selim’e, Kuyucu Murat’a ‘ecdat’, Cem Evine “cümbüşevi” diyen, Alevi Kızılbaşlara tarihin birçok döneminde en insanlık dışı iftira ve karalamaları yapanlarla, çağımızın padişah özentili firavunuyla, susuzluktan öldüren, diri diri kazana atanlarla, boğazlayan, yakan katillerle birlikte nereye gideceklerse defolup gitsinler.

Bırakalım yıllardır Aleviliği, Sünnilik ve Şiilik üzerinden Müslümanlaştırmaya çalışan, su an iktidarda olan inkarcı devletin AKP`si ve İran’la birlikte yürüyen bazı düşkünler saflarını iyice belli etsinler. Onlar inkârcı, asimilasyoncu ve takiyyecilerle beraber umreye gitsinler. Herkes bilmelidir ki, bu zavallılar Aleviliği temsil edemezler, Alevi toplumu nezdinde de itibar görmezler. Ve yine herkes bilmelidir ki Alevilik, islamiyete de, umreye de, Arap yarımadasına da asla sığmaz, sığdırılamaz.

Aleviler her zamankinden daha uyanık olmalıdır. AKP iktidarı ve hizmet cemaati asimilasyon için birçok çakma dernek ve federasyon kurdu, kuruyor. Şimdi de paracı, çakma memur dedeler buldu. Onları umreye götürdü. Onlar umreye giderlerse gitsinler, biz Aleviler de Serçeşme’ye gideriz.

Alevilerin gerçek Dede, Ana, Rayber / Rayver, Mürşit ve Pirleri binlerce yıldan beri her türlü zor koşullarda ve baskılara rağmen Alevilik “Yol” ve “Öğretisini” gönüllülük temelinde bugünlere taşımışlardır. Dedeler bu görevlerini yaparken, hizmetlerinin karşılığında da taliplerinin gönlünden kopan, “Kul Hakkı”na ve “rızalık” düsturuna uygun “çıralığ” veya “hakullah” alırlar. O dedelere aşk olsun.

Alevi dedeleri asla yönetenlerin, sistemin, devletin Alevisi olmazlar, maaş almaz, memur hiç olmazlar. Hizmetlerinin karşılığı ödenecekse bile, bu durum din ve vicdan özgürlüğü temelinde, özerk Alevi kurumlarınca yapılmalıdır. Devlet buna karışmamalı, dinden elini çekmeli gerçek laikliği uygulamalıdır..

Diğer yandan anlaşılıyor ki, bu asimilasyon gönüllüleri için zalimliğin de, zulmün de hiçbir önemi yok ve bundan ötürü de zalimlere, sisteme hizmet ediyorlar. Bu mevkii, rant ve para sevdalısı çakma dedeler Necef’te, Kerbela’da gezerken, Suriye’de, yani hemen yanıbaşlarında, Suudilerin, Katarın ve AKP’nin her türlü destek sunduğu şeriatçı, gerici El Kaide ve El Nusracı paralı çetelerin adeta soykırımı andıran katliamlarını ve öldürülen Alevileri görmezden geliyorlar.

Bu sebeplerledir ki, Alevi toplumu, Alevi dernek, dergâh, kurum yöneticileri ve kanaat önderlerine düşen önemli tarihi görev, resmi ideolojinin memurluğuna soyunan, küçük rantlar uğruna asimilasyoncularla kolkola giren, devlete gönüllü hizmetkâr olan bu düşkünleri Alevi ritüellerine uygun bir şekilde toplum içine almamaktır. Bunlar, AKP tarafından Avrupa’ya götürülen, gittikleri yerlerdeki Alevi kurumlarına alınmayan ve bin pişman geri dönen 65 dede örneğindeki gibi asla dernek, dergâh ve kurumlarımıza sokulmamalı, herhangi bir görev verilmemeli, her yerde teşhir edilmelidirler...

13-15 Şubat günleri Xızır orucunun tutulduğu günlerdir. Alevi inancında Xızır her yerde hazır ve nazırdır, yardımcımızdır. Dertlere deva, sorunlara çare olandır.. Aleviler ve Alevilik hem dışımızdaki Alevi düşmanlarınca, hem “bizden geçinen kalleşler, döner bizi taşlar” sözlerine uyan Hınzır Paşalarca asimile edilmeye çalışılıyor. Önümüzdeki dönemde biz Aleviler kendi inancımıza daha çok sahip çıkarak, "Alevileşerek” buna dur diyebiliriz. Yani her zamankinden fazla Xızıra ihtiyacımız var..

     Xızıre Qal yardımcımız olsun!

 

Erdal YILDIRIM

13 Şubat 2014

90267

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

Sayfalar