Pazartesi Mayıs 20, 2024

Yunanistan'da Haziran Hareketi:Selami ince

Adeta ‘yönetilemez’ bir ülke haline gelen Yunanistan’ın, yeni Avrupa’nın oluşumunda oynayacağı rol çok önemli. Yunanistan seçim sonuçları, krizdeki Avrupa’yı yöneten ama özünde krizin nedeni olan AB liderlerine karşı da bir zafer olacak. Bu açıdan bakıldığında Yunanistan seçimlerinin sadece ülkenin iç politikasına dair bir seçim olmadığını, Avrupa’nın bir seçimi olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Yani, Yunanistan seçimlerini sadece, Radikal Sol Birlik’in (SYRIZA) Yunanistan’daki neoliberal AB partileri ile yarışı olarak değerlendirmek yetersiz olur.

Yunanistan seçimleri Avrupa’da iki açıdan çok önemli: Birincisi Yunanistan’da SYRIZA iktidara gelirse Avrupalı birçok sol, sosyalist, komünist ve özgürlükçü partinin bir araya gelerek 2004’te kurduğu, Türkiye’den Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) üye olduğu Avrupa Solu ilk kez bir ülkede iktidara gelmiş olacak. Diğer önemli nokta ise, Avrupa sosyal demokrasisi kendine yeniden bakacak. Aslında bu her iki durum da Avrupa’da son Yunanistan seçimlerinden sonra kısmen gerçekleşti. İspanya, Almanya ve Fransa’da da Avrupa Sol Parti çeşitli başarılara imza attı. Örneğin Almanya’da ilk kez bir eyalette başbakan çıkardı, Fransa’da oy aldı. Sosyal demokratların 3. Yolculuktan çıkması için önemli baskı unsuru oldu.    

Alexis Tsipras Ve Avrupa Sol Parti
Her şeyden önce Avrupa Sol Parti hakkında biraz daha bilgi vermek gerekiyor: Çünkü SYRIZA lideri Alexis Tsipras, Avrupa Sol Parti’nin önemli aktörlerinden biri. Hatta 37 partiden oluşan Avrupa Sol Parti’nin Avrupa Parlamentosu milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı.    

Avrupa Sol Parti 2010 yılında Paris’te yapılan 3. Kongre’de karara bağladığı  ‘Sosyal Avrupa Ajandası – Eylem Planı’nı hayata geçirmeye çalışıyor. Kararda  özetle, Avrupa Solu’nun, “yeni bir dünya, demokrasi ve sosyalizm vizyonunu temsil ettiği” belirtiliyor ve nihayetinde “özgürlük, eşitlik ve adaletin hâkim olduğu, baskı, sömürü, açlık ve kıtlığın olmadığı bir dünya”nın hedeflendiği anlatılıyor.

Kongrede, “başka bir Avrupa, alternatif Avrupa” düşüncesini gerçekleştirmek hedefli ortak eylem ve direniş rotası belirlendi. ‘Sosyal Avrupa Ajandası’nda, “başka bir Avrupa’nın mümkün” olabilmesi için neoliberal politikalara karşı verilmesi gereken mücadele ve alınması gereken önlemler tartışıldı. Taslak Ajanda, neoliberal politikalar öneren ve uygulayan Avrupa Birliği’nin yeniden kurulmasını istiyor.

Ekonomik krizin nedeni siyasi kriz
Ajanda, dünya ekonomik krizinin çeşitli yönlerden analizi ve krizin faturasının yoksullara-işçilere ödetilmeye çalışıldığı tespitiyle başlıyor. Ajanda’da ekonomik krizin en önemli nedeni olarak ‘siyasi kriz’ gösteriliyor.
Bütün kararların işçilerden ve emekçilerden gizli alındığının altının çizildiği ajandada, verilen yanlış kararların faturasını bu sınıfların ödediği belirtiliyor. Avrupa’da her geçen gün daha da artan yoksulluk ve toplumsal eşitsizliğin AB projesinin iflası olduğunu belirten ajanda, ‘sosyal bir Avrupa’nın, mümkün olduğunu belirtiyor.
AB ülkelerinin krizden çıkmak için halkın zararına olan tasarruf politikaları uygulamaya başladığını belirten Ajanda, Avrupa Solu’nun buna karşı sokağa dökülen göstericileri desteklediğini ve destekleyeceğini vurguluyor. Avrupa Solu’nun, tam istihdam, insan onuruna yakışır ücret ve emekli maaşı, sağlık ve eğitim sisteminin düzeltilmesi, diğer toplumsal sistemlerin kurulması gibi talepleri desteklediğini belirten Ajanda, başka bir Avrupa’nın mümkün olduğunu göstermek için, toplumsal, demokratik, barışçıl ve ekolojik iyileştirme taleplerine öncülük edeceğini belirtiyor. Ajanda’ya göre, Avrupa Solu, neoliberal politikalara karşı yürütülen muhalefet hareketinin sadece bir parçası ve ‘mücadele eden sendikalar, çevreci gruplar, barış ve eşitlik hareketleri, anti ırkçılar, eleştirel biliminsanları ve IT uzmanları, sosyal forum eylemcileri, eğitim ve kültür birlikleri’ gibi muhalif güçlerle diyalog içinde.

Borçları devletleştiriliyor
Ajanda’nın 2’nci bölümünde ise, “Krizinizin bedelini biz ödemeyeceğiz” deniyor. Bu bölümün başında şu çarpıcı cümleleri görmek mümkün: “Krizden bu yana, uluslararası finans kuruluşlarının kapitalizme hizmet görevlerini son yıllarda devletler üstlendi. Yoksulluk ve işsizliği önemsemeyen devletlerin, batan büyük şirketleri ve uluslararası finans kuruluşlarını kurtarmak için yaptığı borç rekor seviyelere ulaştı…” Devletleştirmeye radikal bir biçimde karşı olan devletlerin kapitalist sistemin borçlarını hemen devletleştirdiği, örneğin batan bankaların kendisinin değil borçlarının devletleştirildiği vurgulanıyor: “Bankaların da devletleştirilmesini savunanlar ise, Allah’a küfretmiş gibi karşılanıyor!”
Devletlerin finans kapitalin hizmetinde olan bu tavrıyla işçi sınıfının daha da sömürülmesine yardım ettiği ve yukarıdan aşağı bir sınıf savaşı başlattığı belirtiliyor. Avrupa Solu, finans kapitalin ve uluslararası sermayenin kontrol altına alınması doğrultusunda AB’ye öneriler getiriyor.

Bazıları şunlar:
»Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) görevleri değiştirilmeli. ECB, sosyal ve yeni iş olanağı sunan yatırımlar için devletlere ucuz faizli kredi vermeli, finans yatırımlarına verilen krediden yüksek faiz alınmalı.
»Bütün para transferleri vergilendirilmeli. Bu alanda uluslararası düzenleme yapılması için AB ve kurumları öncülük etmeli.
»Finans kurumlarından ve büyük sermayeden vergi alınması yoluyla kamusal gelirler artırılmalı. Reel ekonominin gelişmesi için destek ve girişimde bulunulmalı.
»Avrupa sınırları içinde ve dışında bulunan ‘vergi cennetleri’ yok edilmeli. Hedge Fonds ve Junk-Bond yasaklanmalı.
»Avrupa reyting ajansı kurulmalı ve böylece ülkeler spekülatif özel reyting ajanslarının elinden kurtulmalı. Ayrıca, ülkelerin ucuz kredi kullanabilecekleri fon kurulmalı.

Ajanda’da ‘ortak mal ve hizmetler’ olarak tanımlanan su, sağlık, kültür, hazine toprağı, doğal kaynaklar ve üretim araçlarının özelleştirilemeyeceği, aksine ortak kullanıma açık hale getirilmesi ve kamulaştırılması gerektiği belirtiliyor. Sosyal sigortalara, sağlık sektörüne, kamusal hizmetlere, kamusal barınmaya ve çevreye yüksek devlet yatırımı öneriliyor. Yine, işçilere geçinebilecekleri kadar asgari ücret garantisi, işsizlere insan onuruna yaraşır işsizlik maaşı, öğrencilere burs, 60 yaşını geçmiş herkese emeklilik ve iş sürelerinin maaşlar kısılmadan kısaltılması da taslaktaki talepler arasında.

Yeni bir uygarlık çağı
‘Yeni Bir Gelişme Modeli İçin’ başlıklı son bölümde, insanlığın yeni bir uygarlık çağına başlaması için ilerici reformlarla sistemin değiştirilmesi gerektiği üzerinde durulmuş. ‘Uygarlık değişimi’nin gerçekleşmesi için atılması gereken adımları Avrupa Sol Parti özetle şöyle görüyor:

»Avrupa Sol Parti, kitlesel imha silahlarının yok edilmesi için mücadele eder, savaşa ve yıkıma karşıdır. Bütün askeri işgallerin derhal kaldırılmasını savunur.
»Avrupa Sol Parti, NATO’nun kaldırılması talebini vurgular. Demokratik bir yapıya kavuşturulmuş BM gözetiminde, enternasyonal bir kolektif güvenlik sisteminin kurulmasını önerir. AB’nin dış ilişkilerindeki her türlü militarist tutumlarına karşıyız ve Avrupa’nın barışçıl bir rol oynamasından yanayız.
»Türk hükümeti Kıbrıs sorununun, Avrupa hukukuna, devletler hukuku ve BM kararlarına uygun, adaletli ve uygulanabilir çözümü için, siyasal sürece katılmalı.
»Avrupa Solu, Latin Amerika’daki demokratikleşme süreçleriyle dayanışma içinde olduğunu açıklar. Özellikle Küba’ya karşı uygulanan ambargonun kaldırılmasının önemine vurgu yapar.
»AB ve Latin Amerika ülkeleri arasında imzalanan işbirliği anlaşmaları, çok uluslu şirketlere hizmet eden, neoliberal şartların dayatılması olarak değerlendiriyoruz. Anlaşmalar, doğaya korkunç zarar verecek şartlar içermektedir.
»AB ülkelerinin, yurtiçi milli hâsılalarının en az yüzde 0.7’sini yoksul ülkelere verme sözü 2015’e kadar yerine getirilmeli. Bu yardım yoksul ülkelerin zenginliklerini sömürme amacı gütmemeli. Yoksul ülkelerin borçları silinmeli.
»Etnik kökeni, cinsel eğilimi, cinsiyeti, dini, ideolojisi, engelli durumu ya da yaşı nedeniyle ayrımcılığa uğramış kişilerin hakları için mücadele ediyoruz. Kadın ve erkek eşittir. Avrupa Solu, devletin dinler karşısında tamamen tarafsız olması prensibine uymasını ister. Faşizme, yabancı düşmanlığına, şovenizme, ırkçılığa, antikomünizme, homofobiye ve ayrımcılığın her türüne karşıyız.

Ajanda’da son sözler şunlar: “Avrupa Solu, bir yeni dünya, demokrasi ve sosyalizm vizyonunu temsil ediyor. Avrupa Solu, bu ajandayı desteklemek isteyen herkese açık. Özgürlük, eşitlik ve adaletin hâkim olduğu, baskı, sömürü, açlık ve kıtlığın olmadığı bir dünya projesini gerçekleştireceğiz…”

Ne dersiniz bu Avrupa Solu, biraz Haziran hareketi gibi değil mi?

70368

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Sayfalar