Perşembe Mayıs 9, 2024

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Sen hep bu sıfatların çok ötesinde bir yerdeydin.

Şimdi de öylesin.

Bir asır sonra da öyle olacaksın.

***

Abin Nurettin Buca Cezaevi'ndeydi.

Ayda bir aranızda para toplayıp ta Diyarbakır'dan Buca'ya, abin Nurettin'i görmeye giderdiniz.

Kimi zaman o kadar yolu gittikten sonra "Bugün görüş yok." sözüyle cezaevi önünde kalakalırdınız da, "ah" etmezdiniz.

Ananız, avukat tutmak için bileziğini sattı.

Sen arada bir, babanın o çok sevdiği "Çift camlardan ses gelmiyor" türküsünü çaldın.

Baba bu türküyü her dinlediğinde gizli gizli ağladı.

Aradan yıllar geçti.

Şimdi sen o çift camların ardındasın.

Bozulmadan,

Kırılıp dökülmeden,

diz çökmeden

ve sarayına, saltanatına aman etmeden.

***

Bir kez olsun şaşırtsaydın beni.

Bir kez olsun "Bak, bunu sana hiç yakıştıramadım." deseydim.

Karşına çıkıp "Bu kadar da olmaz ki." diye sitem etseydim.

Sen beni hiç ama hiç şaşırtmadın.

Bir süre avukatlık yaptın.

Ardından Diyarbakır'da İnsan Hakları Derneği'nde. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nda ve Uluslararası Af Örgütünün Türkiye Şubesi yönetici oldun.

Bir kez olsun etiketinle,

bir kez olsun kartvizitinle ya da kariyerinle konuşmadın.

Herkesin "mühim insan" olmak istediği bu asırda, sen hep o sıradan yaşamın yolundan yürüdün.

Sonra milletvekili oldun.

Eş başkan oldun.

Kürsülere çıktın, eylemlere katıldın.

Barikatlarda, cenaze evlerinde, kutlamalarda, halaylarda, seçim meydanlarında hep sen vardın.

Ama öyle "Dünyaları ben yarattım havası" olmadan.

İnsanlara yüksekten yüksekten bakmadan.

Akıl vermeden, hot höt yapmadan, itip kakmadan, incitmeden ve üzmeden.

Kibirden ve egodan uzak.

Ne olursan ol, nerede olursan ol ve kaç yaşında olursan ol, sen yine, annesinden bile su isterken utanıp sıkılan çocuksun.

Bir eş.

Bir baba.

Bir oğul.

Kardeş, dayı, amca, kuzen.

Öylesine biri.

Öylesine, bizi utandıracak kadar "Hiç".

Düşünüyorum da,

Şimdi içerdesin ama bizden daha çok dışardasın.

Daha ne diyeyim ben sana!

***

Benim için,

bırak Türkiye'nin, dünyanın ihtiyacı olan bir iyilik var senin üstünde.

Bu senin iyiliğin, bu ülkede sadece gönül yarası, keder ve yalnızlık demektir dost.

Koltukların, alkışların, övgülerin ve sıfatların insanları köleleştirdiği bir yüzyıldan bahsediyorum.

Bu yüzyıl dostu, düşmanı birbirine kattı.

Kim dost, kim düşman, bilmiyoruz artık.

At izi, it izine karıştı.

Sular bulanık.

Hava puslu.

Yanılgılarla dolu hayatların çaresiz insanlarına dönüştürüldük hepimiz.

Artık kimseyi sevesimiz, kimseye sarılasımız ve kimseye gönül bağlayasımız yok.

Yorgunuz köyler, kasabalar kadar.

Ve yorgunuz düşler, umutlar ve inançlar kadar.

Çocuklarımız öldü bizim.

Gül yüzlü gençlerimiz öldü.

Hapishaneler tıka basa dolu.

Ayağını, elini, kolunu kaybedenler,

Kızlarından, oğullarından haber alamayan analar, babalar,

mezarlıklar,

mezar taşları,

mezar taşlarına giydirilen hırkalar, yelekler...

Artık kimseye dert diyesimiz, derman bekleyenimiz yok.

Kapılar sürgülü.

Pencereler kapalı.

Evler soğuk.

İnsanlar daha soğuk.

***

Bu senin iyiliğin, bu ülkede sadece kurşun, bomba, linç ve hapishane duvarları demektir.

Onlara benzemiyorsan, onlar gibi olmuyorsan, ötesi yok.

Biraz önce gördüm.

Açıklama yapmışsın ve "Ben kendi adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür diliyorum. Pratikteki çabalarımla bu eksiklikleri giderme sözü veriyorum. Ayrıca, bana yönelik yapıcı eleştirilere teşekkür ediyorum. Eleştirilerden yararlanmaya çalışacağım. Mücadeleyi cezaevinden her yoldaşım gibi dirençle sürdürürken, aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum. Hepinize yoldaşça selam, sevgilerimi gönderiyor, hepinizi hasretle kucaklıyorum. Özgür günlerde görüşebilmek dileğiyle.” demişsin.

Bir kez ya hu bir kez.

Bir kez olsun beni şaşırtsan ya.

Yok.

Sen kafaya koymuşsun bir kere.

Sadece bizi utandırmakla kalmayıp, bir de yeri açıp içine sokmaya çalışıyorsun!

Hepimizin "Ölümsüz" olmak istediği, "Kahraman" olmak istediği, "Mühim insan" olmak istediği bu zamanda, sen yine "Hiç"liginle bizi dövüyorsun.

Döv vallahi.

Hakkımızdır!

***

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Bu senin iyiliğin, eski zamanlarda kaldı.

Çoktan unuttuğumuz güzel zamanlarda...

Yaşar Kemal'İn dediği gibi "O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık."

Bu senin iyiliğin dostum, tutar, karda boranda filizlenir, gecenin içinde ışıklanır, umutsuzlukta insana düş kurdurur. Ama gel gör ki, bu topraklarda zar zor ayakta durur.

Fırtına yıkamaz da, bir nefeslik suskunluk yerle bir eder.

Fırtına kalır.

Nefes kalır.

Suskunluk kalır.

Yer kalır.

Ama bu iyilik bu topraklarda kalmaz.

ka

la

maz.

***

İyi ki, seni tanıdım, iyi ki seni bildim.

İyi ki, birkaç yıllık şu ömür yolculuğum sana denk geldi.

Bundan böyle ne olur bilmiyorum.

Belki hiç tanışamadan ölür gideriz.

Olsun.

Sen hep buralarda bir yerdesin işte.

Yüreğin umut ettiği o adreste.

Kendine iyi bakasın emi.

Hasretle...

T a m e r  D u r s u n

1415

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar