AB Emperyalist bir birliktir dağıtılmalıdır

24 Haziran’da ingiltere de yapılan AB referandumu sonucu, AB emperyalist burjuvazisi içinde paniğe yol açtı. Brexit’in domino etkisi yaparak ABexit’e dönüşmesinden korkmaya başladılar.
Avrupa Birliği, “... başta ABD ve Japon emperyalist tekellerine rakip olarak ortaya çıkmışsa da, işçi sınıfı, ezilen halklar ve ezilen ulusların karşısında yer alan bir bloktur. Başta da Avrupa işçi sınıfı ve halklarına karşı oluşturulmuş emperyalist bir birliktir.”1
Emperyalist AB’ni ortaya çıkaran gerçek, emperyalist tekeller arası savaştı. Dünyayı yeniden ve yeniden paylaşmak, emperyalist tekelleri de farklı bloklaşmalara götürdü ve götürmeye devam edecektir. Emperyalizmin karakteristiği, “birliği” değil, bölünmeyi içerir. Emperyalistler arası “birlik” geçici, sermayelerini büyütme, birbirlerine karşı egemenlik alanlarını genişletme savaşı ise esastır.
AB’nin oluşumu, işçi sınıfı ve emekçilerin istemleri ve doğrultusunda bir birleşme olmayıp, emperyalist tekellerin sınıfsal çıkarları doğrultusunda ve onların dayatmasıyla oluşturulmuştur. Bu bağlamda da böylesi bir birliğin, işçi sınıfı açısından savunulacak hiç bir yanı olmadığı gibi, tüm emperyalist birliklerin karşısında olmak, işçi ve emekçilerin çıkarınadır.
Emperyalist AB’nin uygulayıcısı ve savunucuları en büyük AB tekelleriydi. Başta’da Almanya, Fransa ve İngiliz tekelleriydi. Özellikle Alman emperyalist tekelleri, AB’nin oluşumunda başat bir rol oynadılar. Alman burjuvazisi, uluslar arası alanda diğer emperyalist ülkeler ve bloklar karşısında daha güçlü yer almak için AB blokunun gerçekleşmesi için büyük çaba harcadılar. AB’nin oluşmasından sonra ise, Alman emperyalizmi her alanda, dünyanın paylaşımında kendilerininde olduğunu diğer emperyalist ülkelere ilan ettiler.
AB çelişmeli bir birlikti. Böyle bir birliğin dağılmasını da içinde barındırdığı ve barındıracağı çok açıktır. AB ülkeleri arası “kalkan” sınırlar, esas olarak tekellerin çıkarları içindi. Sınır kapılarının “açık” olması işçilere ve emekçiler için değil, burjuvazi içindi. (İstedikleri anda kapatıyorlardı. 2008 ekonomik krizinde ve göçmen krizinde kapttılar.) Bir taraftan tekellerin her yere özgürce ellerini kollarını sallayarak girmeleri, ucuz iş gücünden yaralanmaları ve sermaye birikimlerini artırmaları gerçeği varken, öbüt yandan ise, işçi sınıfının daha fazla ezilemesi ve baskı altına alınması gerçeği vardı.
AB oluşumu ve peşinden ise tek bir para birimi Avro’ya geçilmesiyle beraber, işçi ve emekçiler üzerindeki baskılar dahada artmıştır. Halkın alım gücünden önemli bir düşüş olduğu gibi, ekonomik ve demokratik haklara bundan sonra daha fazla saldırı olmuştur. Başta Fransa ve Almanya olmak üzere yoksullaşma artmıştır.
Sermayenin birliği, işçi sınıfının birliğini getirmemiş, tersine, sınıfın uluslar arası birliği önünde en büyük engel olmuştur. Emperyalist birliğin olduğu yerde, işçi sınıfının birliği ve demokratik kazanımları yara alır. Nitekim, AB’nin oluşumuyla beraber, Avrupa işçi sınıfının ekonomik ve demokratik haklarına yoğun bir saldırı olmuştur. Bugün Fransa’da işçi sınıfına karşı saldırının arkasında başta Alman burjuvazisi olmak üzere tüm AB tekelleri vardır. Yunanistan işçi sınıfının mücadelesinin ezilmesi ve zorla “borç” adı altında haraca bağlanması AB emperyalist burjuvazisinin zorbalığının sonucudur.
Yugoslav halkının birbirine kırdırılması ve etnik parçalara ayrılması, Afganistan işgalinin sürdürülmesi, Afrika halklarının tahrip ve açlığa mahkum edilmesi; Irak, Suriye başta olmak üzere Ortadoğu halklarının boğazlanmasının arkasında ABD olduğu kadar AB emperyalist burjuvazisi de vardır. Yugoslavya’daki uranyum bombaları ise başta Alman burjuvazisi olmak üzere AB’nin eseridir.
AB’yi en çok liberal burjuvazi savundu: “Küreselleşiyoruz.” “Sınırları kapitalizm kaldırıyor.” “Dünya birleşiyor”. “Bu bir enternasyonalizmdir.” vb. vb. övgüler, aslında emperyalist burjuvazinin neoliberal politikalarının uygulanmasının ve işçi sınıfına ve doğaya azıgınca saldırı ve tahribatının önün açılmasının ideolojik ve siyasal argümanlarıydı. Sosyalizme karşı AB’ni savunan burjuva ideologları, neoliberal emperyalist politikaların tahribatlarını ve yıkımını gizleyebilme çabası içindeydiler.
Komünistler, emperyalist bir AB değil, işçi sınıfı ve emekçilerin birliğinden oluşan bir AB ve dünya birliği istiyor. Bu ancak kapitalizmin yıkılıp sosyalizmin kurulmasıyla gerçekleşebilir. Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız gerçek bir birliğin kapılarını ancak ve ancak sosyalizm açabilir. Kapitalizm ise, bugün olduğu gibi halkları ve ulusları kutuplaştırır, ırkçılığı ve şovenizmi gelişitirip birbirine kırdırır. Sömürücü, yoksullaştırıcı, yıkıcı ve kutuplaştırıcı bir bitrliğe işçi sınıfı ve emekçilerin gereksinimi yoktur. Bu nedele de işçi sınıfı emperyalist AB'yi dağıtarak kendi sınıfsal birliğini kuracaktır.
Yazıyı, “Emperyalizm ve Markist Tarih Çözümlemesi” adlı kitabımın, “Emperyalist Bir Birlik Olarak Avrupa Birliği” adlı bölümün son paragrafını buraya aktararak bitireyim.
“... AB’nin demokrasi ve insan hakları anlayışı tümüyle reddedilmelidir. Dünya halklarının ve tüm ezilenlerin bu yağmacılara hiç bir gereksinimi yoktur. Bu aslaklar yeryüzünden atılmadıkça, insanlığın büyük bölümünün sosyal yaşamdan izole edilmesi kaçınılmazdır. Bunun önüne geçmenin yolu; kapitalist toplumun yıkılması ve yerine sosyalizmin kurulmasıdır. Kapitalist sistemde sömürü ve baskı altında yaşamaya mahkum edilen büyük insanlığın sadece ve sadece buna gereksinimi vardır.”

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.