Pazartesi Aralık 2, 2024

Abdullah Öcalan,Hatip Dicle ve “Kapitalist Modernite”’

Time dergisinin her yıl açıkladığı “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesinin 2013 versiyonunda Ortadoğu’dan sadece iki liderin adı vardı: Abdullah Öcalan ve Fethullah Gülen.Liderliğini esaret koşullarında sürdürmesiyse Abdullah Öcalan’ın çok özel durumuna işaret ediyor.Tam anlamıyla bıçak sırtında yapılan bir politika üretiminden bahsediyoruz.Bu politika üretimine ilişkin tartışmalar Öcalan’ın bir komployla 15 Şubat 1999’da TC’ye tesliminden ve takip eden sorgu aşamasındakı performansından itibaren hiç durmadı.Öcalan’ın özeleştiri vererek önünü kesmediği bu tartışmalar başta PKK düşmanlığı sömürgecilere düşmanlığının çok ötesine geçmiş eski değil “eskimiş tüfekler” ve Ergenekoncular olmak üzere pek çok kesim tarafından sürekli kullanıldı ve kullanılmaya devam edeceği de anlaşılıyor.Küfüre varan bu eleştirilere pek çok Kürdistanlı yurtseverin de katıldığını görmek mümkün.Oysa Öcalan eleştirisini bu düzeyde ve bu argümanlarla yaparsanız tam da sömürgeci iradenin istediği çizgide reaksiyon vermiş olursunuz.Bu eleştiri düzeyinin Kürdistan’ın kurtuluşuna ilişkin olumlu bir sonuç üretmesi imkansızdır.Tam karşıt cepheden,Öcalan’ı savunmak adına Beşikçi dahil Kürd aydınlarına yöneltilen suçlamaların da aynı amaca hizmet edeceğini öngörmek gerekiyor.

Öcalan eleştirilecekse TC’ye tesliminden itibaren gündeme getirmekte olduğu “Türkiyelileşme ve Entegrasyon” argümanları üzerinden eleştirilmelidir.Hatip Dicle’nin deyimiyle : “ Öcalan ve Kürtlerin Türkiye'nin birliğini bütünlüğünü zorlayacak talepleri yok. Bağımsız devlet fikrini çoktan çöp sepetine attık çünkü 2.5 milyon Kürt İstanbul'da. Demokratik özerkliği de sadece kendimiz için değil, İstanbul'daki Kürt, Malatya'daki Türk için istiyoruz.”(Hatip Dicle,Utku Çakırözer Röportajı,Cumhuriyet Gazetesi,01.02.2014) çizgisinin liderliğini üstlenmesi nedeniyle eleştirilmelidir.Kürdistan’ın çıkarına olan tartışma budur.Eleştirilmesi gereken Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin muazzam enerjisinin ve olanaklarının Türkiyelileşme ve Entegrasyon çizgisine tahvil edilmesidir.Dünya düzeni anlamına gelen “Kapitalist Modernite”’nin karşısına “Kapitalizm,endüstriyalizmi ve ulus-devletçiliği , ekonomik toplum,ekolojik toplum ve demokratik konfederalizm alternatifiyle karşılayan demokratik modernite,Ortadoğu kültüründe demokratikleşmenin temel etkeni konumundadır.”(Abdullah Öcalan,Demokratik Modernite Dergisi,Sayı:8,Sayfa:17)  ütopyasıyla çıkmanın getireceği ulusal risklerdir.”Kar amacıyla üretime son verildiğinde,dünyanın kurtuluşu gerçekten başlamış demektir.Bu da insanın ve yaşamın kurtuluşudur.”(Abdullah Öcalan,Demokratik Modernite Dergisi,Sayı:8,Sayfa:16) önermesi filozofçadır ve doğrudur ama Kürdistan toplumunun içinde bulunduğu parçalı sömürge durumu kapitalizme ilişkin bir durum değildir ve insanlığın kurtuluşu mücadelesine Kürdistanlıların bu aşamada sunacağı katkı kendi kendini yöneten,özgür ve bağımsız bir toplum olma yolunda mücadele etmektir.

“Doğru olan, Ortadoğu’nun mevcut siyasi sınırlarını veri olarak temel alıp,tüm ülke ve devletlerinin bütünlüğü içinde demokrasi mücadelesi vererek,hak eşitliğini ve özgür birlikteliği gerçekleştirmektir.Demokratikleşen her ülke,bir adım daha gerçekleşen demokratik Ortadoğu’dur.” (Hatip Dicle,Demokratik Modernite Dergisi,Sayı:8,Sayfa:62-63).Bu satırlar,”Kapitalist Modernite” olarak tanımlanan dünya düzenine karşı Öcalan’ın formüle ettiği “Demokratik Modernite” konsepti çerçevesinde Kürdistan’ın özgürlüğü mücadelesinin nasıl yapılması gerektiğine dair önerilen temeli açıklıyor.Oysa bölünüp paylaşılan Kürdistan’dır.Somut şartların somut tahlili diye bir şey var.Dahası altyapı-üstyapı,sınıfsal/ulusal çıkarların çatışması,enerji kaynaklarının denize ulaşması ve paylaşımı gibi cevap verilmesi gereken daha ciddi sorunlarımız var ve yukarıda anlatılanın bunlara verecek hiçbir cevabı yok.Somut şartların somut tahlili bize diyor ki: Ekonomik altyapının gelişmediği,ekonominin üretim tabanlı olmadığı,sınıflar ve katmanların ekonomik zemine oturmadığı,daha ötesinde güçlü bir orta sınıfın varolmadığı toplumlarda demokrasiden sözedilemez.Şimdi Kürdistan’ı paylaşan devletlerden Irak mı,Suriye mi,İran mı bu tanıma denk düşmektedir? Türkiye gibi üretim altyapısının görece gelişkin olduğu alt-emperyalist bir ülkede dahi sivil-askeri bürokrasinin iktidardan tasfiyesi çok kısa zaman önce emperyalizmin onayı ve desteği neticesinde gerçekleşebilmiştir,ancak bu süreci takip eden bir demokratikleşme zemini halen ortada yoktur.Aksine RTE şahsında yasama-yürütme-yargı birliğine gidilerek sivil diktatörlük zeminine yelken açma çabasının sözkonusu olduğu savlanabilir durumdadır.

“Ortadoğu’nun mevcut siyasi sınırlarını veri olarak temel alıp,tüm ülke ve devletlerinin bütünlüğü içinde demokrasi mücadelesi” hedefini sunanların dikkatine sunulması gereken olgular:

1.      Irak ve Suriye sınırları ciddi anlamda tartışmalıdır.Gelecekte Irak ve Suriye adı altında devletlerin yaşamaya devam edip edemeyeceği bile şüphelidir.

2.      İran’ın an itibariyle dünya düzeniyle uzlaşmasına aldanmamak gerekir.Uzakdoğu’daki sorunları çözmek ve oluşan artı-değerin paylaşım koşullarını yeniden belirleme amacıyla “Kapitalist Modernite”’nin Ortadoğu’daki durumu bir süreliğine dondurması önümüzdeki onyıllarda, İran’ın işgal altında bulundurduğu Güney Azerbaycan üzerinden destabilize edilmeyeceği anlamına gelmemektedir.İran, Kürdistan’ın Doğu parçasını işgali altında tutmanın dışında Güney Kürdistan yönetimini devamlı tehdit altında bulundurmakta ve YNK’nın yeni yönetimini açıktan belirlemeye çalışmaktan da kaçınmamaktadır.Yine Kuzey Kürdistan hareketine karşı TC ile dönüşümlü olarak Hizbulkontra kartını da elinde tutmaktadır.

3.      Mevcut siyasi sınırları veri alma politikasını uzun süredir uygulayagelen Güney Kürdistanlıların hali ortadadır.Kerkük ve diğer tartışmalı Kürdistan bölgeleri ile ilgili hiçbir gelişme yaşanmamıştır.Güney Kürdistan ve Batı Kürdistan‘ın birleşmesi sonucunda ortaya çıkacak “Kürd Koridoru”’nun Güney ve Batı Kürdistan’ın petrol ve doğalgaz kaynaklarını denizle buluşturma olanağına sırt çevirmiş ve TC’ye angaje olmuş Güney Kürdistan yönetimine Türk Enerji Bakanı’nın 5 Şubat 2014’te attığı gole bakın: “Irak petrolü 1 varil de olsa Bağdat’ın bilgisi olmadan ihraç edilemez. Bu petrol Irak’ın petrolüdür. Kuzey Güney fark etmez.”. Dahası var:  Merkezi Bağdat hükümeti de Kürdistan petrol ve doğalgazının 3. ülkelere ihracını engellemek ve Ceyhan’da depolanan Kürdistan petrolünün takibi için ABD’deki bir hukuk firmasıyla anlaştı.Mesud Barzani’nin ABD seyahatini iptal etmesinin ya da seyahatin ABD tarafından iptal edilmesinin neden ve sonuçlarını Güneyliler başta olmak üzere tüm Kürdistanlıların iyi düşünmesi gerekir.

4.      Aralarındaki tüm çelişkilere ragmen Kürdistan’ı sömürgeleştiren diğer 3 devletin de zımni ittifakıyla TC’nin Güney ve Batı Kürdistan arasına IŞİD’I yerleştirmesi ve bunu bir beka meselesi olarak görerek bu politikayla ilgili olarak ABD başta olmak üzere pek çok ülkeyle çatışmaktan kaçınmaması olgusu “ mevcut sınırlar” argümanının sömürgecilerce dahi pek kullanışlı bulunmadığını göstermektedir.

5.      Öcalan’la “Barış ve Kardeşlik Süreci”’ni götüren Türk istihbarat kadrolarının aynı zamanda Paris’te Sakine Cansız,Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in imha emrini verdikleri ortaya çıkmıştır.

İlkesel olarak doğru olanı savunmak başka bir şeydir,olanaklara gore politika üretmek başka bir şey.İlki Kürdistanlı aydının işidir ve bunu yaparken sırtında yumurta küfesi yoktur.İkincisi Kürdistanlı örgütlerin işidir ve evet sırtlarında yumurta küfesi vardır.Bu yüzden Kürdistanlı siyasetçi olguları doğru tahlil etmek zorundadır.Olguları yanlış tahlil edip,Kürdistan’ın bağımsızlığı fikrini çöpe atıyorsanız,ödenmiş hiçbir bedelin bunu kaldırmayacağını bilmek zorundasınız.Kürdistanlıların “Kapitalist Modernite” ile çatışma zorunluluğu yoktur;zaten ne entellektüel,ne ne ekonomik ne de askeri alanda dünya düzenine güç yetirecek bir Kürd dinamiği ortada yoktur.“Kapitalist Modernite”’yi hafife almamak lazım.Bugün Türkiye ve Kürdistan’da milyonlarca kadın başını sıkı sıkı örtüyor ve ortalık badem bıyıklı erkeklerden geçilmiyorsa bunun asıl nedeni “Kapitalist Modernite”’nin bundan 40-50 yıl önceki kuramcılarıdır.

ZÜLKÜF AZEW, 08.02.2014

103201

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Sayfalar