Bez parçası!
Faşizmin başı ne zaman sıkışsa yaptığı “anlı-şanlı” bayrağını devreye sokmak olmaktadır. TC devleti neredeyse on yılda bir “bayrak yakıldı”, “bayrak indirildi”, “bayrağa hakaret edildi” söylemleriyle geniş kalabalıkları harekete geçirmektedir. Son olarak Amed'de bir Kürt gencinin TC devletinin bayrağını indirmesi, -en çok da hakim sınıfların temsilcisi olanlar olmak üzere- kamuoyunun gündemini meşgul etti. Bir kez daha Türkiye işçi sınıfına ve halkına şovenizmin, ırkçılığın başta Kürtlere düşmanlık olmak üzere farklı ulus ve milliyetlere düşmanlık zehrini akıtmanın aracı olarak kullanıldı.
Türk hakim sınıf klikleri kendi aralarındaki klik dalaşında da bayraklarını etkili bir şekilde kullandılar. İslamcılarla Kemalistler arasındaki iktidar dalaşında da bayrak göreve çağırıldı. Cumhuriyet mitinglerinden, “Ata”larını ziyarete kadar bayrak, hakim sınıf kliklerinin elinde etkili bir enstrüman olarak kullanıldı. T. Erdoğan'ın bulduğu her fırsatta ve mitinglerde “tek”lerken kullandığı argümanlardan biri de “teeek bayrak”tı. Her iki hakim sınıfının ortaklaştığı konulardan biri de bayraktır. Tıpkı tek cumhuriyet, tek devlet, tek dil ve tek vatan vb. olduğunu ifade etmek gerekir.
Bugün Türk milletini temsil ettiği söylenen bayrak Türk halkını temsil etmemektedir. Hakim sınıfların millet söylemi, aralarında bir avuç komprador burjuva ve büyük toprak sahiplerinin de olduğu tüm sınıfları kapsamaktadır. Türk halkına yapılacak en büyük hakaret, soykırımcı, katliamcı, işkencecilerin “anlı-şanlı” bayrağının kendisini temsil ettiğini söylemektir. Çünkü başta Kürt ulusu olmak üzere, Türk ulusundan, çeşitli azınlık milliyet ve mezheplerden Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı, komprador burjuvalar ve büyük toprak sahiplerinin devletiyle karşı karşıya her geldiklerinde, önlerinde onları temsil eden ay yıldızlı bayrağı bulmuştur.
Biz o bayrağı başta Amed Zindanı olmak üzere Türkiye hapishanelerinde çeşitli ulus ve milliyetlerden devrimcilere ilericilere, işkence etmenin bir aracı olarak kullanılmasından biliyoruz.
Biz o bayrağı Hrant Dink'in katillerinin elinde resim çektirirken görürüz.
Biz o bayrağı boşaltılan, yakılan Kürt köylerinin fethedilmesinin nişanesi olarak asılmasından biliyoruz.
Biz o bayrağı, katledilen gerillaların yerde yatan naaşlarının arkasında durup, zafer nişanesi olarak poz vermelerinden biliyoruz.
Biz o bayrağı, narkotikle mücadele eden uluslararası kuruluşların raporlarında şırıngayla birlikte resmedilmesinden biliyoruz
Biz o bayrağı rüşvetçinin arkasında fon olarak kullanılmasından biliyoruz.
Biz o bayrağı, “milli duyarlılık” adı altında sokaklara salınan kalabalık güruhların dillerinde ırkçı sloganlarla linç edilecek Kürt ya da devrimci ararken ellerinde taşıyıp, sallamalarından biliyoruz.
Biz o bayrağı, namus onur, haysiyet olarak her fırsatta propaganda edenlerin, buldukları ilk fırsatta rüşvet pazarlığı yapmaktan, paraları sıfırlamaktan ve çocuğu yaşındakilerin önüne yatacaklarını kararlılıkla söylemelerinden biliyoruz.
Örnekler çoğaltılabilir.
Dolayısıyla bahsi edilen bayrak, basit bir bez parçası değildir. Paçavra hiç değildir. Zulmün, katliamın, işkencenin ez cümle her türlü insanlık dışı uygulamanın temsilcisidir. Kısa TC tarihi bile bize o “bayrağı bayrak yapan” rengin üzerinde milyonlarca Ermeni’nin, Rum'un, Süryani’nin ve illa ki Kürtlerin, Alevinin ve devrimci komünistlerin kanları olduğunu gösterir. Hani o T. Erdoğan'ın Dersim Katliamı nedeniyle CHP'ye yüklenir ve “literatürde varsa gerekirse özür dileriz” dediği yerde katliamcıların elinde TC bayrağı vardır. O “şanlı” bayrak uğruna Dersimliler “medenileştirilmiş”, Kastamonulular “şapkaya kavuşturulmuş”tur.
Örnekler çoğaltılabilir. Ulus ve milliyeti ne olursa olsun Türkiye işçi sınıfına ve halkına bu bayrak altında ve bu bayrak için zulümler yapılmıştır. Kürt çocuklarının her gördüğü yerde bayrağa yönelmesi sebepsiz değildir. Haksız ve gayrimeşru hiç değildir. Son derece meşru, haklı ve devrimci bir eylemdir. Çünkü o bayrak Türk halkını değil, patron ağaları temsil etmekte, onların zulmünün, katliamcılıklarının somut göstergesidir.
Türk-Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve mezheplerden işçi sınıfı ve halkının kendi bayrağı vardır. Üstelik bu bayrak bütün uluslardan proletaryanın ve ezilen halkların çıkarlarını layıkıyla temsil ettiğini tarihsel olarak kanıtlamıştır. Öyleyse bir kez daha tekrarlamaktan imtina etmeyelim:
“Her şeyden önce şunu belirtelim ki, milliyeti ne olursa olsun bilinçli Türkiye proletaryası, burjuva milliyetçiliğinin bayrağı altında yer almayacaktır. Stalin yoldaşın ifadesiyle: 'Bilinçli proletaryanın denenmiş olan kendi bayrağı vardır ve onun, burjuvazinin bayrağı altında safa girmesinin gereği olamaz.'
İkinci olarak, milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası, işçi ve köylü yığınlarını kendi bayrağı etrafında toplamaya çalışacak, bütün emekçi sınıfların sınıf mücadelesine önderlik edecektir. Türkiye devletini kendine temel alarak, Türkiye içindeki bütün uluslardan işçileri ve emekçileri ortak sınıf örgütleri içinde birleştirecektir.” (İ. Kaypakkaya, Bütün Eserleri, s. 242)
Son Haberler
Sayfalar
Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.
Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.
Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.
Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.
Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.
Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.
Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.
İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.
Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”
KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.