Cumartesi Kasım 30, 2024

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım. Bununla meramım; toplumun diri dinamik güçleri ve yapılmak istenilenlerin doğrudan hedefi olacak kesimleri nezdinde bir dikkat yoğunlaşması oluşturmak ve daha fazla oyalanmadan etkili/caydırıcı bir toplumsal tepkiyi örgütlemenin hayatiyetine vurgu yapmaktı.
 
Keza bu modelin doğrudan Erdoğan’ın “gizli ajandası” uyarınca ve tamamen bunun gereğince ve de bizzat Erdoğan’ın buyruğuyla hazırlandığına vurgu yapılmıştı. Nitekim bizzat Milli Eğitim Bakanı’nın: “Bu model on yıllık titiz bir çalışmanın ürünüdür” mealindeki itirafıyla da bunun nasıl bir ciddiyetle ve de nasıl bir sinsi ısrarcılıkla hazırlanıp, “uygun an” gözetilerek, ani bir baskınla tepeden topluma dayatılmak istendiğini görüp anlamak da mümkün.
 
Bu modelin, varılmak istenen hedef doğrultusunda ne kadar önemli ve tayin edici bir yerde durduğunu bizzat Erdoğan’ın kendisinin, “modelin tanıtım toplantısında” yaptığı konuşmasındaki şu sözlerinden anlamak mümkün:
 
“Maarif modeli, milletimizin köklü tarihini, kültürünü merkeze alan bir bakışla hazırlandı.”
 
“Yeni müfredatımızla öğrencilerimizin milli, manevi değerler istikametinde okuyan, düşünen, araştıran şahsiyetler olarak yetiştirilmesini hedefliyoruz.”
 
 “Cumhuriyet tarihimizin önemli bir bölümünde bizi yansıtan bir eğitim modelimiz maalesef olmadı. (Burada ki “bizi yansıtan” ifadesine mim koyup, sormak gerekiyor: Siz kimsiniz ve ne istiyorsunuz ki cumhuriyet dönemi uygulamaları size aykırı düşüyor? Bn.)”
 
Bu modeli hayata geçirme konusunda ki ısrar, inat, kararlılık ve de kendileri gibi düşünmediğini varsaydıklarına karşı aleni gözdağı verme tutumunun boyutunu ise şu sözlerle dile getiriyor:
 
“İş dünyasından, siyasete, medyadan, akademiye uzanan bir yelpazede bu çevrelerin halen kümelendiğini biliyoruz. Eskisi kadar sesleri çıkmasa da bunlar buldukları her fırsatı kullanıyor. Buna geçtiğimiz günlerde Ankara’da yeniden şahit olduk. Öğrencilerimizin bir sınav öncesinde velileriyle birlikte camiye davet edilmesi, birilerini son derece rahatsız etti. (…) Ama aralarında gazeteci, siyasetçi, sendikacı olan kimi çevreler buna tahammül edemiyor. Güya laiklik maskesiyle kendi zihin dünyalarındaki faşizmi gizlemeye çalışıyorlar. (…) 28 Şubat artıklarına biz bugüne kadar boyun eğmedik, eğmeyiz.”
 
“İnşallah milletimizin ve yarınlarımız olan evlatlarımızın haklarına, hukuklarına ve özgürlüklerine el uzatılmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz.” diyor ve bunları söyleyebilme cüretini gösterebiliyor da.
 
Burada çok aleni bir şekilde, öncelikle Türkiye ve K. Kürdistan’da yaşayan diğer ulus ve azınlıklar, kendi tarih ve kültürlerinden kopartılarak yok sayılıp, hepsi toptan Türk milleti yapılıyor. Bu yaklaşım, aleni bir şekilde ırkçı Türk milliyetçiliği faşizmidir.
 
Öte yandan toplumdaki tüm diğer kültürel değerler ve inançlar yok sayılarak; hepsi, “manevi değerlerimiz” şemsiyesi altında tekleştirilerek; Erdoğan’ın mensubu olduğu Sunni İslam inanıcı kapsamına sokulmuş ki bu da faşizmin, İslamo-faşizm versiyonudur.
 
Söylem ve tepkilerinden de anlaşılacağı gibi Erdoğan, yerinin ve kat ettiği mesafenin sağladığı bir “güç zehirlenmesi” içerisinde, herkese parmak sallama, had bildirme ve de “gerekirse bunun için savaşırız” tehdidini savurma gözü karalığıyla arkasında duruyor “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin.
 
Bu demektir ki bir taraftan, “her ne pahasına olursa olsun bunu hayata geçireceğiz.” kararlılığını sergileyerek, tepki koyacak kesimleri korkutup sindirmeye çalışıyor; bir taraftan da cılız da olsa, dağınık ve bölük pörçük de olsa, gösterilen tepkilerden ölümüne denilecek boyutta ciddi bir korku ve tedirginlik içinde olduğunu gizleyemiyor.
 
Ve ama güncel olan bu tehlike ve tehdidin boyutu asla hafife alınır türden olmadığından; örgütlü, koordineli ve ardışık güçlü bir toplumsal karşı koyuş gerekiyor. Aksi takdir de hani deniyor ya; “geliyor gelmekte olan”!
 
Yani sorun özgülünde süreci karakterize eden temel olgu; laik ve bilimsel esaslar üzerine oturan eğitim-öğretim modelinin tasfiye edilerek, yerine, dini esaslara dayalı bir modelin geçirilmesidir. Bununla murat edilen ise; toplumu bir bütün olarak “Türk-İslam Sentezi” ideolojisi tahakkümü altına sokmaktır. Hal böyle olunca da buna karşı yapılabilecek şey bellidir: Etkili bir toplumsal direniş hattı örmek!
 
İstisnalar hariç, örgütlü toplumsal tepkiler, genelde kendiliğinden ortaya çıkmaz; bir şekilde vesile olmak, ön ayak olmak ve de bilinçli-iradi bir gayretle bunları örgütlemek gerekiyor. Nitekim, bu yönlü bir gayret var da. Mesela; KESK ve bağlı sendikalar, DEM Parti, EMEP, Sol Parti, SYKP, TİP, Yeşil Sol Parti, Halkevleri, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Kültür Dernekleri, Pir Sultan  Abdal Kültür Derneği, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Demokratik Alevi Dernekleri, İHD, Mülkiyeliler Birliği, EĞİTDER, TMMOB ve bağlı odalar, Laiklik Meclisi, VELİDER ve Özel Sektör Öğretmenler Sendikası gibi azımsanmayacak sayıda kuruluşun oluşturduğu “MÜFREDATI GERİ ÇEKİN PLATFORMU” gibi bir oluşumla,  karşı bir duruş organize edilmeye çalışılıyor. Bu gayeyle, 11 Haziran’da bir boykot çağrıları var. Kuşku yok ki önemli ve değerli bir gayret.
 
Peki nerede bunu, yapması gereken diğer özneler? Özellikle de devrimci sol-sosyalist ve komünist yapı ve oluşumlar, keza DİSK ve diğer ilerici, demokrat sendika ve sivil toplum kuruluşları ve keza cumhuriyet ve laikliğin kırmızı çizgileri olduğunu söyleye gelen bir CHP (platformun verdiği bilgiye göre bu parti sadece “destekleyen parti” olarak dahil olabilmiş. Tutarsızlık ve iki yüzlülüğün dik alası bir tutum örneği), TKP ve laiklik savunucusu diğer siyasi partiler? Harekete geçmek için bunlar neyi ve kimi bekliyorlar acaba?
 
Halil Gündoğan.
 
8.06.2024
 
 
3580

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Sayfalar