Salı Ocak 21, 2025

Bir Kutup Yıldızı, Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya….

18 Mayıs 1973 yılında Diyarbakır zindanlarında aylar süren işkencenin ardından katledilen 24 yaşında bir genç.

18 Mayıs 1973 gecesi katledilen bu genç “Türkiye Cumhuriyetini” temellerinden sarsacak ideolojik derinlik, politik yetkinlik, örgütsel duruş ve heyecanı çok tehlikeli düşünce ve yönelime sahip olması faşist devletin geleceği ve bekası için katledilmesi zorunlu bir gerekçe olarak görülmüştür.

18 Mayıs gecesi cansız bedeni soğuk beton üzerine serilen bu genç TKP-ML’nin kurucusu, Politik ve Teorik Kuramcısı, Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya olarak tarihe adını yazdırmıştı.

İ. Kaypakkaya fırtınalı bir okyanusta, beş mürettebat ile tamamlanmamış bir gemiye kumanda eden ve o dev dalgalara inat, yaşama karşı olan sorumlulukları, başarmaya olan inançları ve onu yenme cüret ve kararlılığını kuşanan Komünist bir pusuladır.

İ. Kaypakkaya bıçak sırtında fırtınalar içinde yürüyenlerin, inanç ve cüretle yoluna devam edenlerin, faşizme karşı hücrelerde, barikatlarda, sokaklarda, fabrikalarda ve dağ başlarında silah çatanların, sanatıyla gerçeği halka taşıyanların, kalemiyle devrimi yazanların ve o devrim hayalini gerçeğe taşıyanların ruhundaki heyecan olmuştur.

İ. Kaypakkaya bir manifestodur.

Bu manifesto 98 yıllık kesintisiz faşizmin hüküm sürdüğü bir coğrafyada onu yıkmanın teorik zemini, pratik yol göstericisi olmuştur. Devrimin yolunu işaret ederken bizzat o yolun uygulayıcısı olmuştur.

Faşizme karşı zoru örgütlemesi, silahlı mücadeleyi esas alması, Komünist Partisi ve ona bağlı bir silahlı ordunun önemini ortaya koyup onu hayata uygulaması bakımından tarihsel bir sorumluluğu yerine getirmiştir. İşçi-Köylü ittifakı ve Proleter ya diktatörlüğünü rehber alan duruşuyla Leninizmin Türkiye topraklarındaki öncü kurmayı olduğunu çok net ortaya koymuştur.

İ. Kaypakkaya faşist düzeni rahatsız etmekle sınırlı kalmaz. Düzen içine hapsedilmiş bir ütopyayı kabul etmez. Sistem ile barışık yaşayan sözde ‘komünistlerin’ demokrasi adı altında faşizmin restorasyonuna çanak tutanların, devrim adına devrimci mücadelenin altını oyanların sonunu görmeye ömrü yetmemiştir. Ancak Perinçek ve onun gibi karşı devrim sevdalılarının, sınıf uzlaşmacı partilerin ve sosyal şoven kulvarda koşanların, geldikleri noktayı yıllar önce bizlere anlatmış olması müthiş bir öngörüden sadece birkaçıdır.

İ. Kaypakkaya ideolojik olarak derin izler bırakan ve giderilmesi büyük emek ve zaman isteyen (Türkiye Devrimci Hareketi ve önderlerinin de etkisinde kurtulamadığı) Kemalizm ideolojisine karşı bir duruştur.

“En iyi Kemalist biziz” “Kemalizm sol ve ilericidir” “Kemalizm devrimciliktir” diyen 68.Devrimci önderlerine tezat o devrimci önderlerden dayak yeme pahasına Kemalizm faşizm olduğunu susmaz bir dille yazan ve haykıran Komünist önderdir.

Kemalistler kurdukları siyasi iktidarlarını sağlamlaştırmak için devlet yapılanmasında bazı reformlara gitmek zorunda kalmaları halifeliğin kaldırılması, seçim hakkı, parlamentonun varlığı, laiklik söylemi gibi kavramlar ve şekilsel değişimler Kemalizm’in sınıfsal karakteri olan Kemalist Diktatörlüğü’’ ortadan kaldırmamaktadır. Parlamento faşizmi gizlemenin bir örtüsü, laiklik ise Diyanet Kurumu aracılığıyla toplumun dini yargılarını devletin kullanımına sokulması İslam (Sunni) anlayışını tek din olarak kabul ettirmesi, diğer inançların asimile edilmesine dayanak oluşturması üzerine kurulmuştur.

Bu örtüyü bugün AKP olarak kullanılması bir devlet geleneğinin öğretisi ve devamı olarak görmek gerekir. AKP/MHP iktidarı esasen bu devlet geleneğinin ortaya çıkardığı ve büyüttüğü ideolojik-siyasi düşünce yapısının ürünüdür. Argümanlarını Kemalist devlet ideolojisi üzerinden uygular.

İ. Kaypakkaya tek ulus, tek bayrak, tek millet tek din anlayışının karşısında gerçek manada devrimci bir duruştur. Ezen ulus şovenizmine karşı ulusların kendi kaderini yani ayrılma hakkını esas alan ve ulusların tam hak eşitliğini kayıtsız koşulsuz kabul eden Komünist bir duruştur. Bu duruşun ve öngörünün bugün içinden geçilen koşullarda daha fazla tutulması gereken önemli politik argümanlardır. Kürt ve Türk ulusu arasındaki kardeşliğin temel garantörlüğüdür.

AKP/MHP iktidarı Kürt ve Ermeni düşmanlığı üzerinden var olmaya çalışan bir devlet gerçeğinin somut yansımasıdır. Bugün efendilerinden aldıkları onay ile emperyalist çıkarların kemik payında beslenen iktidar geçmişteki toplu katliamları aratmayacak hukuksuzluk ve ahlaksızlık içerisinde debelenmektedir.

Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan kurgu, toplumu böl parçala yönet sistematiğine dönüştürmüştür. Korkunç manada şovenizm pirim yapmaktadır. Buna karşı, diri ve canlı olan Kürt Ulusal bilincine saldırarak tasfiye etmek istiyor.

Bu diri hareket ve bilinç Türkiye Devrimci Hareketi(Özelde Kaypakkaya düşüncesiyle) bütünleşmemesi için uzak tutulmaya özel önem veriyor. Bu manada Kürt Ulusal hareketi etrafındaki devlet sistemiyle uyuşabilecek şahıs ve partilerin önü açılmaya çalışılıyor.

İşte böylesi bir süreçte Kaypakkaya’nın ulusal hareket ve çözümlerini kavramak, Türk devletini ve niteliğini anlamak, dost ve düşman olgusunu silikleştirmemek, ittifaklar politikası, devrimci radikal duruş gibi birçok noktada yolumuza ışık tutmaya devam ediyor.

İ. Kaypakkaya her şeyden önce çürümüş bu düzene karşı umutla ve kararlılıkla mücadele etmenin tarihsel haklılığıdır. Bu düzeni değiştirme cürreti gösterip yürüye bilenin elindeki siyasi pusulasıdır.

Umutsuzluğa, karamsarlığa ve yılgınlığa karşı dirençle ayakta durabilmenin sembolüdür. Faşizme karşı omuz omuza savaşmaktır. Her dilden isyanın ve özgürlüğün sloganını atmaktır. Beş ustanın ideolojik güzergâhında sebatla ilerlemektir.

Kaypakkaya 48.Yıldır anlatıldı. Anlatılmaya da devam edilecektir.

4114

Zemherinin Kızıl Gülü‏

Bugün 24 Ocak 2011..

Boğazımda düğümlenmiş hüzünler..

İçimde tarifi zor  duygular..

Ve dilimde 18 Mayıs 1973′te Diyarbakır işkencehanesinde ser verip sır vermeme geleneğinin önderi olarak ölümsüzleşen İbrahim Kaypakkaya’nın "Devrim için her zaman ölecekler bulunur" adlı şiirinin sözleri..

"…gider,

  …gider, nice koç yiğitler gider

Senin de içinde  bir oğlun varsa çok değildir,

Ey mavi gök! 

Ermeni Meselesi hallolunmuştur Talat Pasa 29 Agustos 1915

Ermeni Soykırımı , İttihat ve Terakki Partisi hükümeti idaresinde ama tüm devlet kurumları ile gerçekleşmiş bir olaydır.Hükümet ve devlet uyum içerisinde artık Ermeni'lerin varlığını or tadan kaldırdıktan sonra Ermeni sorunu'' hallolunmuştur ''  diyerek '' kurtulduklarını '' zannetmişlerdir.Aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen Ermeni sorunu güncelliğini olduğu gibi korumaktadır. 100.yıl yaklaşırken Türkiye, yeniden dünya gündeminde tartışılır ülke konumu ile dikkatleri üzerinde toplayacaktır.

24 Ocak Vartinik Baskını ve Ali Haydar Yıldız.. / Muzaffer Oruçoğlu

 

 Hayatımın unutulmaz anı. Menzil ve yaşam hakkı vermeyen haşin bir kış. Geyiklerini mağaralarına kapatan sisli, boranlı yüce zirveler. Yarı yıkık bir ev ve halkın korkarak, ‘sizi öldürecekler, gidin buralardan,’ diye mırıldana mırıldana acıdığı, destek vermeye çalıştığı bir avuç silahsız gerilla. Ve seher öncesinin toz karı hafif hafif ırgalayan ruzigarı ve tüfek şakırtıları.

Karışık

Yeni yılın ilk ayını epey aşarak yazıyorum ilk yazımı, belki korktum, belki panik yaptım, belki bir şey bekledim, ya da kimsenin aklına gelmeyecek hesaplar yaptım, yani derine daldım. “derin” kelimesi nasıl bir algı yaratır, nereden yakalar adamı, nasıl eğer, nerede büker, ne hale sokar, bilemem. Ama içimde tedirgin, kuşkucu, rahatsız ve hasta bir yer etti. Nerede bir erk, kurum, parti, örgüt, hele hele devlet varsa derini mevcuttur. Başka bir gücün olduğu ve derinlerden zelzele kudretine sahip bir şey bu…

Gaz kullanımı - ya da halkın zehirlenmesi üzerine (*)

“Zulüm bizdense; ben bizden değilim!”[1]

En net hâliyle Adolf Hitler’den biliriz “Gazlamak filli”nin ne olduğunu; elbette onun öncesinde I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda veya İngilizlerin Kürtlere karşı kullandığını; sonrası da bunun Şeyh Wassan ile Doli Smakoli’den Halepçe’ye uzandığını “es” geçmeden…

“Kimyasal gazdır” bunun adı; farklı versiyonlarıyla…

Kimyasal gazların, “biber”, “portakal”, “Brezilya” vb. versiyonlarıyla IMF İstanbul, KCK Diyarbakır, 1 Mayıs Taksim’inde ve bir alay itiraz eyleminde tanıştık…

"Özerlikçi"Anayasa sonrasında Bolivya dersleri (1)

“Anayasacıların öncelikle önemsedikleri şey, otorite ve gücün sınırlandırılması ve dağıtılmasıdır. Bu sınırlamalar felsefe ve ahlâki tartışmaların geniş alanından beslenir...”[2]

“Şangay Komünü” Hikayeleri

MKP ve Marksizmin En Temel İlkeleri 

Eleştirilerime aşağıdaki başlıklar altında devam ediyorum:

1-    “Şangay Komünü” Hikayeleri

2-      Parti Diktatörlüğü Mü?  Proletarya Diktatörlüğü Mü?

3-      MKP ve  Kaypakkaya

1-     “Şangay Komünü” Hikayeleri

Sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davaya adayanlara bin selam!

 

“ YÜKSEKLER ASLA FETHEDİLEMEZ ETEKLERİNDE MEZARLAR YOK İSE”  

Mille salutations a ceux

 

QUI ONT PRÉCONISÉS UNE VIE LIMITÉE POUR LA LUTTE !

"Rien ne s’obtient sans effort et sacrifice"

La lutte des classes continue sans cesse à travers le globe.

 

Yarım Fokoculuktan Tam Fokoculuğa Geçişin Teorisi

MKP 3. Kongresini yaptı ve Kongre belgelerini yayınladı. Kongrelerini başarıyla sonuçlandırdıkları için devrimci mücadelelerinde başarılar diliyor ve kutluyorum.

 

Kendini Kaf dagında zanneden bir çeyrek "aydın"Haydar Karataş

Bazen zorunluluklarla, bazen tesadüflerle, bazen daha iyi bilen birisinin yönlendirmesiyle bazı kişiler bilgilenme anlamında yaşadığı toplumun gelişmişlik düzeyinden kendilerini daha ileriye taşırlar, gerek bilgiyi fethetmenin verdiği haz(“mutluluk fethetmektir.” Engels) gerekse de öğrendikçe doğa ve toplum karşısında özgürlük duygusunun güçlenmesi,  bu bazı kişilerde,  bilgilenmeyi bilinçli bir eyleme dönüştürür.( “insan bilmediklerinin esiridir, öğrendikçe özgürleşir” spinoza)  ve düşün dünyasının büyümesiyle, olgulara, olaylara, nesneye diğerlerinden farklı olarak daha geniş açılardan ba

Sayfalar