Bir “Radikal Demokratik Devrim” Deneyimi: ROJAVA DEVRİMİ!

Suriye’de 2011 yılında başlayan iç çatışmalar sonucunda, Suriye Kürdistanı’nda (Rojava) rejim güçleri çekilmiş ya da kovulmuş; esas olarak Suriye Kürt Ulusal Hareketi’nin önderliğinde, 19 Temmuz 2012’de Cizirê, Kobanê ve Êfrin bölgelerinde kanton adıyla tek yanlı biçimde “demokratik özerklik” ilan edilmişti.
“Rojava Devrimi” olarak ilan edilen bu sürecin ilham kaynağının Türkiye Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi ve onun önderi Abdullah Öcalan’ın tezleri olduğu bir sır değil. Deyim yerindeyse, S. Kürdistanı’nda A. Öcalan’ın tezleri test edilmektedir. Devrime önderlik eden Kürt hareketi bu devrimi (farklı tanımlamalar da olsa); “Tabii ki radikal demokratik devrimden ve radikal demokrasiden söz ediyoruz” olarak tanımlamaktadırlar. (H. Ali, “Rojava Devrimi, Ortadoğu halklarının devrimidir”, Ö. Gündem, 2 Eylül 2014.) Bu onlara göre bu “yeni” bir devrimdir!
Kuşkusuz ki hiçbir devrim süreci halkın desteği ve katılımı olmadan gerçekleştirilip sürdürülemez. Bu devrimi gerçekleştirenler de, başta Rojava’daki Suriye Kürt ulusu olmak üzere, bölgede yaşayan diğer milliyet ve mezhepler olarak görülmektedir. PKK’nin askeri desteğinin yanı sıra, Rojava’nın tüm saldırılara karşı başarıyla direnebilmesinin sırrını burada aramak gerekir.
Rojava Devrimi’nin dayandığı “demokratik özerklik” Suriye’nin sınırlarını değiştirme iddiasında değildir. Hedefi Suriye’yi “Yeni Demokratik Suriye” haline getirmektir. Bunun yolunun da halihazırda IŞİD çetelerine karşı sürdürülecek ortak mücadelede görmektedir: “Böyle bir demokratik ittifak temelinde IŞİD’e karşı yürütülecek ortak mücadele, aynı zamanda yeni demokratik Suriye’nin inşası anlamına da gelecektir.” (H. Ali, Agy.)
Dolayısıyla devrim henüz tamamlanmamış bir süreçten geçmektedir. Bir devrimden ziyade devrim süreci içinde bulunduğunu ifade etmek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Şu an için baş hedef IŞİD çetelerinin saldırılarının bertaraf edilmesidir. Devrim savunma pozisyonundadır. Gelişmelere göre, Suriye rejiminin “demokratik özerkliği” ele alışına göre şekillenecek, ya Suriye rejimi içinde sınırları belli bir şekilde özerk olacak, ya ezilecek ya da bağımsızlığını ilan edecektir. Devrim henüz yolun başındadır ve hedefi ona yön veren çizginin sınırları kadardır. Bu sınır ise “burjuva demokrasisi”nin sınırları kadardır.
Yaşanan süreç gerçekte İmralı’da ileriye sürülen “demokratik özerklik” politikasının somutlandığı bir deney durumundadır. Bu politika Kürdistan’ın dört parçasına da önerilmektedir. Nitekim T. Kürdistanı Kürt Hareketi, 2011 yılında T. Kürdistanı’nda da “demokratik özerklik” ilan etti. Tek yanlı ilan edilen bu özerkliğe yönelik fiiliyatta özellikle belediyeler bazında çeşitli adımlar atılmış olsa da, çok somutlanabildiği söylenemez.
Ancak Rojava’da ortaya çıkan konjektürel durum, Kürt hareketine tezlerinin yaşamla sınanması olanağını sundu. Aynı olanak şimdi IŞİD çetelerinin Irak Kürdistanı’na saldırması ve Şengal bölgesinde Êzidî Kürtlerine yönelik katliam uygulamasıyla ortaya çıkan, Şengal’in Irak Kürdistanı’nı içinde özerk bir bölge olarak ilan edilmesi ve öz savunma güçlerinin kurulması talebinin ortaya çıkmasında da görülmektedir.
“Radikal Demokratik Devrim”in Hedefi “Yeni Demokratik Cumhuriyet”(!)
T. Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi, TC devleti ile yürüttüğü “çözüm süreci”nde de T. Kürdistanı’na yönelik tıpkı Rojava’daki gibi bir çözüm önermektedir. Kürt hareketi benzer hedeflere sahip olarak bir “demokratikleşme”den bahsetmekte, bugünlerde sıkça kullanılan ifadeyle “yeni Türkiye”nin ancak ve ancak “Yeni Demokratik Türkiye” ile gerçek karşılığını bulabileceğinden bahsetmektedir: “‘Yeni Türkiye’ ancak ‘Yeni Demokratik Türkiye’ olursa bir anlamı ve içeriği olur. ‘Çözüm Süreci’ ancak ‘Demokratik Çözüm süreci’ olursa fiiliyatta bir anlam ifade edebilir.” (A. Bayram, “Esas Olan Demokratikleşme”, Ö. Gündem, 1 Eylül 2014)
T. Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi’nin an itibariyle Rojava Devrimi’yle test ettiği politikasının özünü, her bir coğrafyada ayrı uluslaşmış olan Kürt uluslarının, Özgürce Ayrılma Hakkı’nı (ÖAH) reddedip, her parçadaki ulusun bulundukları devletin sınırlarına dokunmadan, -bu tavizlere dayanarak- karşılanabileceğini düşündüğü “demokratik özerklik” içinde yaşamayı öngörmektedir. (“Demokratik ulus”, “demokratik vatan” gibi kavramlar kulağa hoş gelen ama hem yanlış hem de karşılığı olmayan kavramlardır.) Bu politikanın “radikal demokratik devrim” denilen, “yeni tipte” bir devrimle ya da Türkiye’deki gibi “çözüm süreci” sonucunda ulaşılacak “radikal demokrasi”yle gerçekleşebileceğini savunmaktadırlar. Bunun sonucunda da “Yeni Demokratik Cumhuriyet” kurulacağını söylemektedirler.
Yeni Demokratik Cumhuriyet, Yeni Demokratik Devrim’in ürünü olarak ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle, eğer Kürt hareketinin iddia ettiği gibi hem Suriye’de hem Türkiye’de, Yeni Demokratik Cumhuriyet kurma hedefi varsa; bu hedefin mutlaka ama mutlaka anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim olarak ortaya çıkması gerekir: “Bugünkü aşamada Çin devriminin niteliği, proletaryanın önderliği altında işçiler ve köylülerin ana gövdeyi oluşturduğu ve geniş sosyal kesimin de katıldığı anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim olarak belirir. Yani bu, hem eski demokratik devrimden hem de sosyalist devrimden farklı olan bir yeni-demokratik devrimdir.” (M. Zedung, Seçme Eserler, Kaynak Yay., Cilt 3, s.226)
Rojava Devrimi’nde anti-feodal bir yönelim görmediğimizi, başta kadın sorunu olmak üzere, bir dizi üstyapısal alanda son derece önemli adımlar atıldığını, ama örneğin mülkiyet sorununa dair, toprak ağalarına ve kırdaki gerici üretim ilişkilerine karşı bir yönelim olmadığını, (Bu belki de şu aşamada sol bir yaklaşım olmakla birlikte, ilerisi içinde böylesi bir perspektifi yoktur.) devrime önderlik eden “radikal demokrasi”nin böyle bir hedefinin olmadığını biliyoruz. Hakeza devrim an itibariyle anti-emperyalist bir yönelimden ziyade, emperyalizmin ve yerli uşaklarının silahlandırıp üzerine saldığı katliam çeteleriyle savaşmaktadır.
Devrimin emperyalistlerle ilişki geliştirme çabaları vardır ve bu ulusal bir hareket açısından, -çelişkilerden yararlanma anlamında-, son derece anlaşılır bir politikadır. (Örneğin Ş. Xelîl’in “Rusya Suriye’de Demokratik Özerkliği Destekliyor!” başlıklı haberi, Qamışlo, 29.08.2014, ANF) Devrim stratejik olarak anti-emperyalist bir muhtevaya sahip değildir. Taktik olarak emperyalistlerin taşeron örgütleriyle mücadele etmektedir. Bu durum onun ulusal niteliğiyle uyumludur.
Bu ifade ettiklerimizden hareketle Rojava Devrimi, “yeni tipte demokratik devrim” değil “eski tipte demokratik devrim” olarak ortaya çıkmaktadır. Rojava Devrimi, emperyalizm ve proleter devrimler çağında, proletaryanın değil burjuvazinin önderlik ettiği bir devrimdir. Emperyalizm koşullarında burjuvazinin gericileştiği, başta feodalizm ve emperyalizm olmak üzere her türlü gericiliğin alt edilmesi görevinin proletaryanın sırtına bindiği, bunun yolunun da Demokratik Halk Devrimlerinden Yeni Demokratik Devrimlerden geçtiği tarihsel tecrübeyle sabittir.
Zaten Rojava Devrimi’ne önderlik edenlerin böyle bir iddiası (anti-emperyalist, anti-feodal) yoktur. Bu nedenle de yeni bir tanım yapmakta, “radikal demokratik devrim”den bahsetmektedirler. Bu devrim belki “radikal bir demokrasi”ye yol açabilir ama asla yeni demokratik bir cumhuriyete yol açmaz. Yanılmamız demek, devrimci teorinin zenginleşmesi demektir ve biz ancak bundan mutluluk duyarız.
Rojava Devrimi’nin ortaya çıkardığı demokrasinin yaşama şansının günümüz koşullarında bir hayli zor (imkansız) olduğunun altını çizelim. Hele hele Ortadoğu gibi bir coğrafyadan bahsediyorsak, gerçek demokrasinin ancak ve ancak işçi sınıfı önderliğinde gerçekleştirilecek bir devrimle (ve “devletsizliği” savunan ulusal harekete “korkunç” gelse bile kurulacak bir diktatörlükle!) mümkün olduğu; bunun dışındaki devrimlerin (adı ne olursa olsun) eninde sonunda, “kapitalist modernite”(!)nin sınırları içerisinde kalacağı, en azından Maoistler için bir sır değildir.
Başta T. Kürdistanı Kürt hareketi olmak üzere, bölgedeki “radikal demokrat”ların, bu sınırları son derece dar ve Kürt halkına gerçek demokrasiyi (halk demokrasisi) getirmeyecek bir çizgide ve üstelikte başta ÖAH’nın red edilmesi olmak üzere, son derecece önemli konularda taviz vermekte ısrar ettikleri müddetçe, eleştirilerimizden muaf olmayacaklardır. Bu bizim başta Kürt halkı olmak üzere, Kürt Ulusal Hareketi’ne yönelik devrimci sorumluluğumuzun gereğidir.
Son Haberler
Sayfalar

Bizim keko, Mazlum (Nubar OZANYAN)
5 Nolu Zindan’da günler geçmek bilmiyor, işkencenin dozajı akıl almaz sınırlara dayanıyordu. Ağır işkence altında dayanamayıp itirafçılaşan ve ihbarcılaşanların sayısı artıyordu. Süreç, yıkıma ve ihanete doğru gidiyordu. Her yan umutsuzluk ve karamsarlık doluydu. Öldüresiye işkenceleri göze alarak bir merhaba, bir ses ve bir gülüş yollamak, o günün koşullarında direnişin ilk adımı oluyordu.
Mahkemelerin işkenceci, işkencecilerin ise yargıç olduğu bir dönemi yaşarken Mazlum Doğan arkadaş bir şeyler yapmanın yol göstericisi oldu.

Oyuna gelen savaşmak zorunda kaldı.[ismail cem özkan]
Rusya Ukrayna’yı işgal etti ve büyük bir zafiyet ile karşılaştı. Evdeki hesap savaş alanına uymadı ve haftalardır işgal ettiği toprak parçası dağın fare doğurması kadar, Rusya bir arpa boy yol alamadı...
Peki, bunda en büyük rol / sorun nedir?
Savaş bir örgütlenme modelidir. İyi örgüt olursanız savaşı yürütürsünüz...
Peki, örgütlenme ya da örgüt nedir?
Hep anlatılan saç ayakları vardır, genelde üç rakamlı ile başlar cümleye…
Para, istihbarat, lojistik…
Peki, Rusya üç saç ayak konusunda konuda ne kadar başarılı?

Zelenskıy Halk Kahramanı mı? (Monika Gärtner-Engel )
Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskıy, Ukrayna savaşında Rusya Devlet Başkanı Valdemir Putin'in tam tersi gibi görünüyor. Putin alaycı bir soğuklukla ortaya çıkıyor. KGB'nin eski bir gizli servis subayı olarak, acımasız kararlarını her zaman tek başına sunan, güç takıntılı bir emperyalist tekel politikacısıdır. Şu anda 12.000'den fazla barış göstericisini tutukladı ve Halep'te (Suriye), Grozni'de (Çeçenistan) veya şimdi Ukrayna şehirlerinin bombalanmasında insanlık dışı savaşı temsil ediyor.

Bu 8 Mart bir başka olacak! – Ayfer Polat
Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik krizle birlikte artan yoksullaşmaya paralel ciddi bir hak arama mücadelesi işçi emekçi eylemleri, grevler dalga dalga yayılmakta, elektrik faturalarını ödeyemeyen kitleler, “Geçinemiyoruz” diyerek meydanlara dökülüyor. 2022 daha şimdiden işçi ve emekçilerin hak arama mücadeleleri ve bu mücadeleden doğacak kazanımların damgasını vuracağı bir yıl olacağını söylemek mümkün.

Devrimci Teori ve Komünist Partisi
"Nesnel gerçekliği yansıtmayan, pratiğin çelişmelerini doğru olarak saptayamayan ve pratiğin önüne doğru çözüm önerileri getiremeyen teori de, pratiği değiştirmeye ve devrimci tarzda ilerletmeye yetmeyecektir. "
“Öncü savaşçı rolünün –der Lenin- ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti ile yerine getirebileceğini belirtmek istiyoruz.” 1

Emperyalist savaşa karşı halkların aktif direnişi için ileri
Emperyalist savaşa karşı barış daha güçlüdür. Çünkü dünya işçi sınıfı ve ezilen halklar barıştan yanadır. Savaş isteyen ve savaş çıkaran ise bir avuç emperyalist tekeller ve onların emperyalist devletleridir.
Rus emperyalistlerinin Ukrayna’ya işgal amaçlı askeri saldırıları, peşinden nükler tehditler, başta, baş savaş kışkırtıcısı ABD olmak üzere Batılı emperyalistlerin ve bunların savaş örgütü NATO’nun savaşı körükleyen çabaları, aşırı silahlanmaları, dünya halkaları için büyük bir yıkımın hazırlığının göstergeleridir.

Enflasyon: İşçilerden Alıp Tekellere Daha Fazla Aktarımdır
Arif Alıç
“Bütün geçmiş tarih göstermektedir ki, para değerinde ne zaman böyle bir düşme olsa, kapitalistler hemen işçileri aldatmak için bu fırsattan yararlanmaya bakarlar.” Marx[1]
Burjuva medyası, liberal ekonomistler her ne kadar bağırıp çağırsalar da kapitalist sistemde enflasyonun anlamı; işçilerden daha fazla alıp tekellere aktarımdır. Yani, işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla soyulmasının resmi adıdır, enflasyon.

Emperyalist Savaş, Menteşeleri Sökülmüş “Göreceli Barış” Kapısını Zorluyor
“Emperyalist savaş tehlikesinin kapıya dayandığını, gelinen aşamada bugün hemen hemen herkes –burjuvazinin yayın organlarından The Economist de dahil- gizleyemiyorlar. Bunlar emperyalist savaşın ekonomik nedenlerini gizleyip, karşıtı olduğu emperyalist gücün saldırganlığına bağlarlar.
“… kapitalizmin nesnel gerçekliği, bizi emperyalist savaşın bütün koşullarının – bütün temel çelişmelerin keskinleşerek- olgunlaştığına götürüyor. Stalin, 2. Emperyalist savaşın gelişini 1927 yılında açıklamıştı.

Birleşik Mücadele Güçleri ve Birlikte Yürümek
Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) ikinci yılında girmiş bulunuyor. 4 Şubat 2021 tarihinde kuruluşunu ilan eden BMG, yayınladığı deklarasyonda: “Türkiye-Kürdistan sathında muazzam gelişmelerin yaşanabileceği bir siyasal ve toplumsal zeminle karşı karşıyayız. Emperyalist kapitalizmin ekonomik, siyasal ve toplumsal krizi günden güne büyürken, AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı, saldırılarına azgın bir şekilde devam ediyor. Koşullar, faşizmin çizdiği sınırlara hapsolmuş hiçbir anlayış ve önerinin kurtuluş reçetesi olamayacağını gösteriyor.

“... Yaşasın TİKKO Konferansımız!”(2)
TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı.
– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?
Ekin Vartinik/Azad Axpanos: Başlamadan önce devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşenlerimizi saygı ve minnetle anıyor, kavgalarına bağlılığımızı yineliyoruz.

Savaş hali (Nubar OZANYAN)
Rojava halkı, hemen hergün Türk devletinin yeni bir saldırı ve tehdit haberiyle uyanıyor. Hemen hergün bu saldırılarda insanlar ya katlediliyor ya da ağır bir şekilde yaralanıyor, sakat kalıyor.
Doğduğu topraklarda özgürce yaşamaktan başka bir amaçları olmayan halklar, beklemedikleri bir an ve "nereden geldiği tam tespit edilemeyen" bombalı saldırılara maruz kalıyorlar.
Diktatör Erdoğan, tehdit ve ölüm saçan İHA-SİHAlarıyla halkı katletmeye devam ediyor. Amûde-Kobanê-Hesekê-Qamişlo-Derîk-Şêngal-Mexmur'da hemen her gün yeni katliamlar işliyor.