Pazartesi Eylül 23, 2024

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Kendi ırkını, dilini, bayrağını ötekilerden üstün görme, onları düşman görme ve aşağılama ideolojisi tarihin çöplüğüne atılmış çürümüş gerici bir ideolojidir. Bu ideolojinin yegane yaratıcıları ve sahipleri İttihat-Terakki’den günümüze dek Kemalistler olmuştur. Bugün AKP-MHP faşist iktidarı, toplumu Türk şovenizmiyle zehirleyip kutuplaştırıp düşmanlaştırmıştır. Türk toplumunun hatırı sayılı bir bölümü Türklük ideolojisiyle zehirlenmiştir.

Herkesin herkese düşman olduğu bir toplum yaratılmıştır.

Zehirlenmiş iktidar ve toplum kötülük üreten, yayan, her yeri yakmaya, öteki olanları öldürmeye hazır hale getirilmiştir. Bu toplumda Türk olmayanlara, ötekilere ölüm ve kandan başka bir seçenek bırakılmamaktadır. Irkçılığın neden olup yarattığı düşmanlıkları öven, kutsayan, destekleyip sahiplenen çok sayıda siyasetçi, aydın, gazeteci, solcu kötülükleri büyüten bir rol oynamaktadır.

Ülkenin tüm zenginliklerin yegane sahibi ve tek hakimi olma fikri ve eylemi yıkıcı bir şekilde sürmektedir. Egemen zihniyet “Türkiye Türklerindir”, “Ne mutlu Türk’üm diyene”, “Bir Türk dünyaya bedeldir” vb. ırkçı kafatasçı söylemler üzerinden sürmektedir.

Türk olmayan, devlet diliyle konuşmayan herkesi öteki ve düşman gören bir zihniyet; kendinden olmayana ve somutta Kürtlere, Araplara karşı yapılacak saldırıyı, linci meşru ve doğal görür. Pogroma ve soykırıma katılmayı haklı görür. Beyni ırkçılıkla kirlenenlerin elleri elbette ki kanlı olur.

Kayseri’de yaşanan ırkçı saldırılarla saha da yapılan bozkurt işaretleri aynı merkezden beslenen faşizmin kapsamlı bütünlüklü saldırılarıdır. Ne galeyana gelmiş başıbozukların hareketleri ne de heyecana gelmiş şarlatan futbolcunun fevri hareketidir. Bunlar tamamen Türk devlet eliyle yürütülen politikadır.

Kürtleri düşman gören Arapları dost görür mü? Kürtleri, Arapları düşman gören göçmen emekçileri dost görür mü? Her yerin Türk bayraklarıyla donatıldığı, dağa taşa ırkçı sloganların yazıldığı, her sabah çocuk beyinlerin ırkçı marşlarla kirletildiği topraklarda özgürlük, kardeşlik, dostluk olur mu?

Okulların, askeri kışlaların, cami ve evlerin Türkleştirildiği Türkiye’de sahalar ve futbolcular temiz kalır mı? Türk ırkçılığı devlet eliyle yaratılmış ve sürdürülmüştür. Halk düşmanı faşist bir suç örgütünün işaretinin “ulusal değer” olarak propaganda edilmesi ancak ve ancak merkezi bir devlet aklıyla açıklanabilir. Kendi ulusal marşını dahi devrimci tutsaklara ve muhaliflere işkence aracı olarak kullanan bir faşist aklın; halkı katleden, uyuşturucu başta olmak üzere her türlü kriminal suçla ilişkisi sabit olan, kontrgerilla artığı bir örgütlenmenin işaretinin “ulusal değer” olarak hararetle propaganda edilmesi ancak ve ancak faşist bir siyasetin ürünü olacağı açıktır.

TC devleti varlığını sürdürmek için, ırkçılığı ve şovenizmi ustalıkla kullanmaktadır. Kendine İslamcı diyen ve “ümmet” propagandası yapan bir iktidar dahi gerçekte Türk ırkçılığını, faşizmi ve şovenizmi uygulamaktadır. Türk hakim sınıfları, ırkçılığı ve şovenizmi, -tıpkı din gibi- ustalıkla kullanmakta ve halkın yoksulluğunun nedeni olarak ötekini göstermektedir. Bu bir devlet politikasıdır.

Dolayısıyla sahada bozkurt işareti yapan futbolcuyla Kayseri’de Arap göçmenlere saldıranlar arasında bir fark bulunmamaktadır. Aynı merkezden yönlendirilmektedir. Amed ve Merdin’de devlet eliyle gerçekleşen yangınlara sevinenlerin sahada bozkurt işareti yapan ülkücü faşistten farkı var mıdır? Her yer her şey ötekileştirilip düşmanlaştırılıyor. Aşağılama, ayrımcılık, nefret söylemi ve kana susamış eller her yerde açıktan dolaşıyor.

Futbol kitleleri en etkili uyutma silahıdır. Irkçılık ise ötekiye, Kürtlere, Araplara, göçmenlere karşı en çirkin saldırı silahıdır. Her şeyi çalan ve devşiren Türk faşistleri bozkurt işaretiyle kini, nefreti, düşmanlığı büyütürken özgürlükten, eşit koşullarda birlikte yaşamı hakkını savunanlar zafer işaretini büyütmelidir.

2744

18 Mayıs yaklaşırken…

Deniz Gezmişler idam için günler sayarken, Mahirler cezaevinden kaçıp onları kurtarmak için Kızıldere yoluna düştüklerin de ülkenin başka yerinde halklar ile buluşup devrimci yolunu çizen başka bir lider vardır. Türkiye devrimci önderleri arasında silahlı propagandayı ve radikal değişimi kendi hedeflerine koyan İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları partileşme yolunda önemli adımlar atıyor ve Türkiye devrimci geleneğine katkılarını sessizce sunuyordu.

Kasketin en çok yakıştığı insana minnet ve hayranlıkla (1)

“Mors immortalis.”[2]

Kasketin en çok yakıştığı insandı.

O meşhur fotoğrafı her görüldüğünde, yüzündeki masum tebessümün içimizi ısıttığı devrimci.

Gülmek/ gülümsemek bir insana ancak, Kaypakkaya kadar yakışırdı.

“Diyarbakır’ da bir kaya sanki yükselmiş aya”; “İbom, kutup yıldızım, sol yanımın cevahiri”; “Ölüm toplasa da çiçekleri,/ çiçekte tohum biter mi?” dedirtmişti kendine.

TKP/ML-TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı

Yoldaşlar, dostlar, halkımız

7 Haziran'da HDP'yi Bekleyen Tehlike- Ergülen Toprak

7 Haziran’daki seçimlerden önce yanıtı en çok merak edilen soru:

“HDP yüzde 10’u aştığı takdirde barajı geçmesi engellenebilir mi?” 

Her ne kadar HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, cep telefonları için geliştirdikleri bir sistemle seçim sonuçlarının güvenliğini sağlayacaklarını söylese de, geçmiş yıllarda yaşanan şaibeli durumlar göz önünde bulundurulduğunda, 7 Haziran gecesi yaşanacakları tahmin etmek hiç de zor değil.

YDG: “Direnişin Meşalesi, Zaferin adıdır Kaypakkaya!”

“Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş, egemenlerin, halkımıza dayattığı yoksulluk ve sefalete, yaşatılan acı ve akıtılan kana, halkımız üzerindeki siyasal ve sosyal tahakküme karşı koyuşun büyük cüreti olarak doğdu. 

Kaypakkaya yoldaş, yarım asırlık suskunluğu parçalayan keskin çıkışı, devrimciler üzerinde esen revizyonist ve idealist rüzgarın net kopuşu, komünist bilincin sapmaz duruşu oldu.

Ulus devlet kapitalist sistem için gerekliydi…

Ulus devleti kapitalizm için gereklidir, işçi sınıfının iktidarında ulus devletine ihtiyaç yoktur, eğer ulus devleti içinde işçi sınıfının iktidarını kuruyoruz diyorlarsa orada kapitalist sistem gizli ve üstü kapalı bir şekilde varlığını koruyor anlamındadır, çünkü ulus devlet sadece kapitalistler için sermaye birikimi için gerekli bir başlangıçtı. Evrensel olan bir sistemin sınırlara ve paranın akışını engelleyecek farklılıklara artık ihtiyacı yoktur, çünkü sermaye kendi varlığını garantiye alırken aynı zamanda kara para ile yasa dışı işlerini yaptıracak araçlar da yaratmaya devam ediyor.

Öfkenin bilinci, direnişin rehberidir Kaypakkaya!

Emperyalist-kapitalist sistemin daha fazla kâr odaklı sömürü çarkının işçi-emekçilerin alınteri, canı ve kanı ile işletildiği bu düzene karşı isyanın sesleriyle doludur Mayıs ayı… Enternasyonal işçi marşının bilincimizi keskinleştiren bu dizeleriyle başlar Mayıs ayı.

Oh.. Hayat Partililere Güzel -İroni

Hayel parayla değil ya..

Biz proletarya köylüler için hayat çok zor.

Yaşantımız her gün mücadeleyle geçiyor.

Tamam efendim.

Nasıl isterseniz efendim.

Elbetteki sizin istediğiniz gibi olacak efendim.

Sıkıldıysanız.......

Gerçekten mücadele çok zor.

Yok ki bir tanıdığımda her hangi bir gazeteye . .....  sözcü olam. 

Ne güzelde gazete ulaşabildiğiniz her yere ulaşın demişken.

Benim ulaşabileceğim yer ne kadarki.

Kenan Evren öldü; peki yarım kalan ne?

12 Eylül 1980, televizyonda apoletleri ile devlet ve ordu bürokrasisi içinde bir şahsiyet Kenan Evren. Ve bir ilan; “Ordu yönetime el koymuştur.”

Her ne kadar dönemin darbe basını iktidarın yönetemez haline geldiğini ve ordunun bu amaçla iktidara el koyduğunu pompalasa da esas olanın bu olmadığı cadde cadde, sokak sokak gerçekleştirilen katliamlardan görülüyordu. İmzalanan katliam fermanları ile hunharca gerçekleştirilen baskınlar ve yüzlerce faili meçhul cinayet…

Sokaklarda kol gezen sivil faşistlerin, can kesen kasaplarıyla faşist cunta görev başındaydı.

On çılgın insan arıyorum

Düzen siyasetçileri karabataklara benziyor. Bu sinsi kuşlar avlarını yakalayabilmek için şekil değiştirip onlar gibi görünür ve onlar gibi davranırlar. Zavallı balıklar kılık değiştirmiş bu katil kuşların kendi türlerinden olduğunu sanarak onlara yaklaşmakta bir sakınca görmezler. Bu tedbirsizlikleri onların feci sonu olur, tehlikenin farkına vardıklarında artık çok geçtir, kendilerini bir anda bu canavarların karanlık midesinde bulurlar.

TKP/ML Ortadoğu Bölge Komitesi

24 Nisan insanlık tarihinin yaşadığı en büyük trajedidir!

Ermeni Soykırımı’nı unutmadık, unutturmayacağız!

24 Nisan 2015 yılı, mazlum Ermeni halkının acı ve yıkımlarla dolu yaşadığı büyük trajedinin yüzüncü yılıdır. İnsanlık tarihine Jenosid (soykırım) olarak geçen bu insanlık suçu, aynı zamanda TC faşizminin barbarlığının da lanetlenmesi ve yargılanması gereken bir tarihtir.

Sayfalar