Çarşamba Şubat 26, 2025

Burjuvazinin sendromları ve İşçi sınıfının kaybedeceği yeryüzü

Dünya ve Türkiye’deki yıkıcı/yıpratıcı kaos ortamı, kapitalist sistemin öngörülen çelişik çatışmalarının bir ürünüdür. Bu, kapitalizmin daha iyi günleridir. Bir kaç Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerini saymazsak, çatışmalı ortam içinde olmayan bölgeler yok gibidir. “Çatışmalı olmayan ülkeler” ise içten içe kaynamaktadır. Bir taraftan ırkçılık, bir taraftan ise işçi sınıfıyla burjuvazi arasında süregelen sınıf mücadelesi, hiç bir burjuva ülkesini “güvenlikli” kılmıyor. Bunlara ek olarak tekellerin kendi aralarındaki çelişmeler, kaos ortamını derinleştirmenin araçlarından biri olmaya devam ediyor.

ABD’nin Vietnam sendromuna bir de 11 Eylül sendromu eklenmesi ... Dünya burjuvazisinin “demokrasi” sembolü Paris’in her yanını silahlı asker ve polislerin işgal etmesi... Alman hükümeti’nin halkı yiyecek ve su depolamaya çağırması... AB üyesi bir çok ülke yönetimine faşzimin egemen olması ve bütün ülkelerde etnik-dinsel kutuplaşmaların ve ırkçılığın artış göstermesi... Bütün bu gelişmeler, burjuvazinin yönetim krizi sendromunun derinleştiğinin göstergeleri oluyor.

Kapitalist sistemin refah dönemi artık çok gerilerde kaldı. Bunu, tekelci burjuvazinin öne çıkan sözcüleri ve temsilcileri de söylüyor. En gelişmiş bir kaç Avrupa ülkesi de bu rahatlığı çoktan terk etmiş durumdalar. Emperyalist burjuvazinin, sermayesini büyütmek için doymak bilmeyen daha fazla üretim hırsı, insanlığı, kendi kendini yok eden kontrolsüz biyomakinik bir makineye dönüştürmüş durumdadır.

Kapitalizmin, 2. Emperyalist payalaşım savaşı sonrasına denk gelen, uzun sayılabilecek iki on yıl “krizsiz” bir sürecin içine girmesine karşın, sonraki gelen yıllarda peş peşe bunalımların içine girmiştir. Kapitalizm, aşamadığı bunalımları nedeniyle 70’lerin sonlarından itibaren ise bölgesel savaşlardaki artışlar, kapitalist dünyanın çelişmelerinin derinleşmesinin de açık göstergeleri olmuştur. 

1980’lerin sonlarına doğru Rus Sosyal Emperyalizmin (RSE) çöküşü, kapitalist-emperyalist sisteme “barış ve refah” getirmemiş, tersine, silah zoruyla ayakta tutalmaya çalışılan dengeler yıkılınca, kriz, dünyanın en geri ülkelerine kadar yayılmıştır. RSE’nin çöküşü, ABD emperyalizmini dizginlerinden koparmıştır. Ancak, emperyalistler arasındaki çelişmeler ve kutuplaşmalar gerilememiş, tersine, artış göstermiştir.

Emperyalist burjuvazinin, işçi sınıfına yeni bir saldırı dalgası olarak 1980’lerden itibaren gündeme soktuğu neoliberal ekonomik politikalar; emperyalizmi krizlerden çıkaramadığı gibi, işçi ve emekçiler üzerinde yıkıcı (ideolojik-örgütsel) etkisi oldukça artmış ve dünyayı, adete bir emperyalist anarşi metaforu içine sokmuştur.Burjuvazinin bu politikası da, toplumlar için ne refah ne de barış üretebilmiştir. Var olan çelişmeleri derinleştirerek, üretim bolluğunun içinde açlığın ve yoksulluğun olduğu, baskıların ağırlaştığı bir kaos dünyası yaratmıştır. Bu salt toplumlara özgü olarak kalmayıp, insanlığın tüketilmesine oranla, doğayı da, insanı üzerinden atma ekoloji krizi içine sokumuştur.

Kapitalizm, insanı insan olmaktan çıkarırken, üretimin bolluğu içinde yoksulluğu yaşayan bir insan kitlesiyle karşı karşıya bırkamıştır. Savaşlar, bölgesel çatışmalar ve özellikle kapitalizmin tüketim kültürünün dayattığı doğanın yok edilmesi, insanlığın çok yönlü bir felaketle karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Bu bağlamda, kapitalizm yeryüzünden sökülüp atılmazsa, işçi sınıfının kaybedeceği şey yeryüzü olacaktır.

Bilim ve teknolojinin ilerlemesi, sermayenin artan ölçüde temerküzü, kapitalizmin krizini sıklaştırıcı ve derinleştirici bir rol oynuyor. Ve kapitalist sistemin bu işleyiş tarzı, kapitalist refah ortamını ortadan kaldırdığı gibi, üretim bolluğu içinde muzzam bir yoksullaşma da üretmektedir. Devasa lüks üretimin ve tüketimin arkasında bir o kadar da çürümüşlük üretilerek milyonlarca insan açlığa mahkum edilmektedir. Kapitalist sistemin sahipleri ne kendileri güvendedir, ne de baskı altına aldıkları ve üzerlerinde sömürülerini her geçen gün ağırlaştırdıkları işçi sınıfı güvendedir. 

Burjuvazinin ortaya çıkışındaki “demokrasi” vb. değerlerin artık hiç bir hükmü ve değeri kalmamıştır. Burjuva demokrasisinin özü olan “politik özgürlük”lerin yerini, politik özgürlüklerin kısıtlanması, ortadan kaldırılması almıştır. Ve bugün kapitalist devletler, kendi devlet terörlerini işçi ve emekçiler üzerinde resmileştirmişler, işçilerin ve ezilen ulusların mücadelesini ise “terör” kapsamı içine sokmuşlardır. Dünyanın en büyük terörist emperyalist devletleri, “teröre karşı olma” adı altında istedikleri her yere askeri olarak saldırma hakkını kendilerinde buluyorlar. Örneğini NATO, dünyanın en büyük vahşi terör örgütüdür. Böylesine devasa bir terör mekanizması yıkılmadıkça, insanlığın üzerine barış ve refah güneşi asla doğmayacaktır. Bu bağlamda, kapitalizm, “refah ve güven” değil, terör üretici bir sistemdir.

Kapitalizm sürdüğü sürece, bugün dünü, yarın bugünü aratacak gelişmelere sahne olacaktır. Türkiye’nin içine sokulduğu girdap bunun en yakın örneğidir. Emperyalist burjuvazi kendi çıkarları için etnik, dinsel, işgal vb. temelli çatışmaları kışkırtarak yarattığı “Ortadoğu Cehennemi” denilen girdabı daralmamış, giderek her geçen gün yeni bir ülkeyi içine alarak genişleme göstermektedir. Böylece, tekelci burjuvazinin ve gericiliğin ele ele verdiği bir süreçte, işçi sınıf ve ezilen halkların devrimci fırtınalarının kabarmasını önlemenin ve geriletmenin gerici taktikleri de üretilmiş oluyor.

Kapitalist sistem her yönüyle çürümüştür. Her şeyden önce ahlaki olarak çürümüştür. Çünkü üretim biçimi, insanların lehine değil, bir avuç burjuvazi dediğimiz zebanilerin lehine toplumsal yaşama biçim verebilmektedir. Üretim ve bölüşümün toplumsal karakterinden kaynaklı ahlaksızlık toplumsal yapının tüm alanlarına yansımaktatır. Meta üretim sisteminin sınırsızlaştırılması; insanın insanı sömürmesi, insanın insana baskı uygulaması, insanın insanı ücretli köleliğe mahkum etmesi, insanın insanın elindeki yaşam araçlarını (özel mülkiyet adı altında) alması, toplumsal çürümeyi de hızlandırmaktadır. 

“Can çekişen” emperyalizm, ne yazik ki, kendiliğinden ölmeyecek ve yeryüzünden defolup gitmeyecektir. Emperyalist-kapitalist canavarı insanlığın sırtından, doğanın kucağından atacak olan toplumun devrimci ve dinamik gücü işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı, özel mülkiyetsiz sosyalist toplumu gerçekleştirdiğinde; toplumsal refah ve güven ortamı gelişecek, insanın insanı her türlü ezme, sömürme ve insanın doğayı tahrip ve talan eylemine son verecektir. Temel sorun: İşçi sınıfının örgütlenmesi, kapitalizmi yıkıcı bir bilinç düzeyine ulaşması ve harekete geçmesinin zorunluluğu vardır. Bunu, yaşamın her alanında eyleme dönüştürecek olan sınıfın kendi sınıf bilinçli partisidir. 

48825

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar