Cuma Nisan 18, 2025

Ceren’e… (Sefagül Aslan)

Bizim en güzel halimiz gülüşlerimiz” diye yazmıştı bana gönderdiği bir notta, asık suratlı, gergin, mutsuz, soğuk devrimcilikten nefret ederdi. Hep gülümserdi. Gözlüklerinin arkasından gözleri hep ışıl ışıl parlardı.

Enternasyonalist Özgürlük Taburu komutanlığı yapmıştı bir dönem Ceren. “Bu taburda gördüğüm en iyi komutandı” demiştim o dönemde ilgili yaptığım bir değerlendirmede. Gerçekten de farklı örgütlerden, farklı ülkelerden birçok yoldaş yer aldı o taburda. Ama Ceren herkesle ayrı ayrı, eşit ilgilenirdi. İdeolojilerin, ülkelerin çizdiği sınırların hepsini aşarak eşit bir yoldaşlık geliştirmişti.

Ancak sevgi yoluyla dünyayı daha doğru ve daha iyi anlayabiliriz. Sevdiklerimiz, sevdiğimiz şeylerle ancak bu hayatı anlamına ulaştırabiliriz, dünyayı ve yaşamı anlayabiliriz. O yüzden şanslıyız sevgimizi hissedebildiğimiz için, sevebildiğimiz ve severek yaratabildiğimiz için…” diye yazmıştı bir keresinde de.

Ceren’le farklı örgütlerde olmamıza rağmen, çok farklı ve gerçek yoldaşlığı yakalamıştık. Hem abartıya kaçmadan hem de hakkını vererek nasıl anlatsam bilmiyorum. Esasta görevlerimiz üzerinden bir araya gelmiştik. Enternasyonalist Özgürlük Taburu Komutanlığı’nda birlikte yer alıyorduk.

O dönemde birbirimizi daha iyi tanıma ve sonrasında hiçbir zaman sonlanmayacak olan yoldaşlığımızın temellerini atmıştık. Örgütsel sınırlarımızı her zaman korumaya çalıştık, öyle ki bana nereli olduğunu bile söylememişti. Ben de ona “Yozgatlı” diye takılmaya başlamıştım. O da kabullenmişti artık Yozgatlı olmayı. Çok sonradan, basına yüzünü açtığında söylemişti nereli olduğunu ama iş işten geçmişti, o benim için “Yozgatlı” olarak kalmaya devam etmişti.

Ceren, görevine çok bağlı bir yoldaştı, biraz mükemmeliyetçiliği de vardı. Cephede kaldığımız noktada geceleri hiç uyumazdı. “Düşman saldırısı olduğunda uykuda olmamalıyım”, “ilk ben karşılamalıyım” derdi. Yoldaşların sorumluluğu omuzlarındaydı.

Çok defa gidip yatması için kavga bile etmişizdir, zar zor göndermişimdir onu. “Yoldaş, sen bana güvenmiyor musun?” dediğimde artık söyleyecek bir şey bulamayıp, ayaklarını sürte sürte gitmek zorunda kalırdı. Belki inandırıcı gelmeyecek ama birbirimizden ayrı düştüğümüz ya da sıkıntılı olduğumuz dönemlerde birbirimizin rüyasına girerdik. En çok ben görürdüm onu rüyamda, anlardım zor bir süreç geçirdiğini. Yan yana geldiğimizde birbirimize anlatabileceğimiz kadarını anlatır paylaşırdık.

Kadın özgürlük mücadelesine olan tutkusuydu, onu gerçek bir devrimci komutan yapan. Erkek egemen anlayışla bir an olsun uzlaşmadı, kendini diğer kadın yoldaşların üstünde görmedi hiç. Hem kadın kimliğini koruyup hem de nasıl komutanlaşılır, öncüleşilir her pratiğinde öğretiyordu.

Bazılarımız sadece askeri olarak geliştirir, bazımız da sadece ideolojik-politik olarak geliştirir kendisini. Çok az insan her ikisini kendinde barındırabilir, Ceren de onlardan biriydi. Kendini çok yönlü geliştirmişti/geliştiriyordu. Durağan ve kapatmış değildi kendisini.

Her anını tartışarak, paylaşarak, iş yaparak geçirirdi. Öğrenmeye, gelişmeye ve mücadeleye olan tutkusu çok yüksekti. O, özgürlüğü sistemin sunduğu seçenekler arasında bir tercih yapmakta değil, yeni seçenekler yaratmakta aradı. Sistemin sunduğu tüm kimlikleri yırtarak gelmişti, sadece ihtiyaç olduğunda anlaşılırdı doktor olduğu. Bunu da çok çekinerek ve küçük harflerle ifade ederdi.

Ceren senin için ne ifade ediyordu?” diye sorsanız bana, bütün içtenliğimle “O en başta benim yoldaşım, dostum, kızkardeşim, komutanımdı ve hep öyle olmaya devam edecek” derim.

Ceren’in şehit düştüğü haberini cephede haber aldım. Gidip görme şansım varken görmek istemedim. Çünkü şehit yoldaşları son halleri akıldan, yürekten hiç çıkmıyor.

Ama görünce kabullenmek de daha kolay oluyor sanırım. Ama ben görmek istemedim, çünkü onu hep güzel gözleri, gülüşleri ve canlılığıyla hatırlamak istedim. Öyle de oldu. Gerçekten Ceren hala yaşıyor, bir yere gitmiş ama dönecekmiş gibi hissediyorum/düşünüyorum. Kim inandırabilir beni onun öldüğüne…

Sözlerimi onun yüreğinden kalemine dökülenlerle sonlandırmak isterim:

Tutkumuzu ve heyecanımızı ne kadar daim tutup üretebildiğimiz, o tutkuyla kendimizi, iddialarımızı gerçekleştirebildiğimiz ölçüde var oluruz, başarırız ve kazanırız. Seni sıkı sıkı sarıyorum, güzel bakışlı gözlerinden öpüyorum.

Umutla, dirençle, sevgiyle arkadaşım…”

Sefagül Aslan

 

5309

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar