Cumartesi Nisan 19, 2025

Ceren’e… (Sefagül Aslan)

Bizim en güzel halimiz gülüşlerimiz” diye yazmıştı bana gönderdiği bir notta, asık suratlı, gergin, mutsuz, soğuk devrimcilikten nefret ederdi. Hep gülümserdi. Gözlüklerinin arkasından gözleri hep ışıl ışıl parlardı.

Enternasyonalist Özgürlük Taburu komutanlığı yapmıştı bir dönem Ceren. “Bu taburda gördüğüm en iyi komutandı” demiştim o dönemde ilgili yaptığım bir değerlendirmede. Gerçekten de farklı örgütlerden, farklı ülkelerden birçok yoldaş yer aldı o taburda. Ama Ceren herkesle ayrı ayrı, eşit ilgilenirdi. İdeolojilerin, ülkelerin çizdiği sınırların hepsini aşarak eşit bir yoldaşlık geliştirmişti.

Ancak sevgi yoluyla dünyayı daha doğru ve daha iyi anlayabiliriz. Sevdiklerimiz, sevdiğimiz şeylerle ancak bu hayatı anlamına ulaştırabiliriz, dünyayı ve yaşamı anlayabiliriz. O yüzden şanslıyız sevgimizi hissedebildiğimiz için, sevebildiğimiz ve severek yaratabildiğimiz için…” diye yazmıştı bir keresinde de.

Ceren’le farklı örgütlerde olmamıza rağmen, çok farklı ve gerçek yoldaşlığı yakalamıştık. Hem abartıya kaçmadan hem de hakkını vererek nasıl anlatsam bilmiyorum. Esasta görevlerimiz üzerinden bir araya gelmiştik. Enternasyonalist Özgürlük Taburu Komutanlığı’nda birlikte yer alıyorduk.

O dönemde birbirimizi daha iyi tanıma ve sonrasında hiçbir zaman sonlanmayacak olan yoldaşlığımızın temellerini atmıştık. Örgütsel sınırlarımızı her zaman korumaya çalıştık, öyle ki bana nereli olduğunu bile söylememişti. Ben de ona “Yozgatlı” diye takılmaya başlamıştım. O da kabullenmişti artık Yozgatlı olmayı. Çok sonradan, basına yüzünü açtığında söylemişti nereli olduğunu ama iş işten geçmişti, o benim için “Yozgatlı” olarak kalmaya devam etmişti.

Ceren, görevine çok bağlı bir yoldaştı, biraz mükemmeliyetçiliği de vardı. Cephede kaldığımız noktada geceleri hiç uyumazdı. “Düşman saldırısı olduğunda uykuda olmamalıyım”, “ilk ben karşılamalıyım” derdi. Yoldaşların sorumluluğu omuzlarındaydı.

Çok defa gidip yatması için kavga bile etmişizdir, zar zor göndermişimdir onu. “Yoldaş, sen bana güvenmiyor musun?” dediğimde artık söyleyecek bir şey bulamayıp, ayaklarını sürte sürte gitmek zorunda kalırdı. Belki inandırıcı gelmeyecek ama birbirimizden ayrı düştüğümüz ya da sıkıntılı olduğumuz dönemlerde birbirimizin rüyasına girerdik. En çok ben görürdüm onu rüyamda, anlardım zor bir süreç geçirdiğini. Yan yana geldiğimizde birbirimize anlatabileceğimiz kadarını anlatır paylaşırdık.

Kadın özgürlük mücadelesine olan tutkusuydu, onu gerçek bir devrimci komutan yapan. Erkek egemen anlayışla bir an olsun uzlaşmadı, kendini diğer kadın yoldaşların üstünde görmedi hiç. Hem kadın kimliğini koruyup hem de nasıl komutanlaşılır, öncüleşilir her pratiğinde öğretiyordu.

Bazılarımız sadece askeri olarak geliştirir, bazımız da sadece ideolojik-politik olarak geliştirir kendisini. Çok az insan her ikisini kendinde barındırabilir, Ceren de onlardan biriydi. Kendini çok yönlü geliştirmişti/geliştiriyordu. Durağan ve kapatmış değildi kendisini.

Her anını tartışarak, paylaşarak, iş yaparak geçirirdi. Öğrenmeye, gelişmeye ve mücadeleye olan tutkusu çok yüksekti. O, özgürlüğü sistemin sunduğu seçenekler arasında bir tercih yapmakta değil, yeni seçenekler yaratmakta aradı. Sistemin sunduğu tüm kimlikleri yırtarak gelmişti, sadece ihtiyaç olduğunda anlaşılırdı doktor olduğu. Bunu da çok çekinerek ve küçük harflerle ifade ederdi.

Ceren senin için ne ifade ediyordu?” diye sorsanız bana, bütün içtenliğimle “O en başta benim yoldaşım, dostum, kızkardeşim, komutanımdı ve hep öyle olmaya devam edecek” derim.

Ceren’in şehit düştüğü haberini cephede haber aldım. Gidip görme şansım varken görmek istemedim. Çünkü şehit yoldaşları son halleri akıldan, yürekten hiç çıkmıyor.

Ama görünce kabullenmek de daha kolay oluyor sanırım. Ama ben görmek istemedim, çünkü onu hep güzel gözleri, gülüşleri ve canlılığıyla hatırlamak istedim. Öyle de oldu. Gerçekten Ceren hala yaşıyor, bir yere gitmiş ama dönecekmiş gibi hissediyorum/düşünüyorum. Kim inandırabilir beni onun öldüğüne…

Sözlerimi onun yüreğinden kalemine dökülenlerle sonlandırmak isterim:

Tutkumuzu ve heyecanımızı ne kadar daim tutup üretebildiğimiz, o tutkuyla kendimizi, iddialarımızı gerçekleştirebildiğimiz ölçüde var oluruz, başarırız ve kazanırız. Seni sıkı sıkı sarıyorum, güzel bakışlı gözlerinden öpüyorum.

Umutla, dirençle, sevgiyle arkadaşım…”

Sefagül Aslan

 

5313

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Sayfalar