Çarşamba Aralık 4, 2024

CHP bir alternatif değil AKP'nin sınıf kardeşidir!...

Kapitalist toplumda temel çelişki emek-sermaye arasındaki çelişkidir ve kapitalist toplum içerisindeki temel iki sınıftan burjuvazi ile proletaryanın ve bu iki sınıf menfaatine faaliyet yürüten en basitinden en karmaşığına bütün siyasi örgütlerin sınıf savaşının neresinde durduklarını belirleyen de bu çelişkidir. Elbette Türkiye toplumunun sosyo-ekonomik yapısına paralel, bu temel çelişkinin yanında başka çelişkiler de bulunur ve bu çelişkiler sınıf mücadelesinin dinamiklerini oluşturur.

Türkiye büyük burjuvazisinin siyasi temsil araçlarından birisi bugün AKP ise diğeri de ezelden beri CHP’dir. Dolayısıyla Türkiye’de sınıf savaşında AKP ile CHP arasında işçi sınıfı başta olmak üzere Kürt ulusuna ve çeşitli azınlık milliyetlere, Alevilere ve çeşitli azınlık inançlara, kadınlara, LGBTİ+’lara, doğaya ve çevreye karşı gösterecekleri tutum arasında temelden bir fark yoktur. Bu tür bir fark olduğuna inanmanın kendisi sınıf bilincinden ya da Marksist sınıf teorisinden uzak olmakla açıklanabilir.

Son dönemde ne yazık ki devrimci saflara da nüfuz eden “hele bir AKP gitsin de!” yaklaşımı oldukça problemlidir. Türkiye’de sınıf mücadelesinin devrimci örgütler tarafından yoğunlaştırıldığı tüm dönemlerde Türkiye hakim sınıfları tarafından iktidara getirilen CHP’nin iktidarı boyunca işçi sınıfı ve emekçi halka yönelik kitlesel katliamlar işlenmiş olması tesadüf değildir. Dersim, Ağrı, Zilan, Maraş, Sivas, Çorum, Sivas ’93, Gazi Mahallesi, Ulucanlar ve 19 Aralık Hapishaneler katliamlarının sözde sosyal-demokrat ama özünde faşist bir parti olan CHP döneminde işlenmiş olması dahi CHP’nin faşist kimliğine ilişkin önemli bir veri sunmaktadır.

Devrimci mücadelenin seyrinin gerilemesine bağlı olarak devrimci saflara da hakim olan kimi apolitik söylemlerin iddia ettiklerinin aksine ne CHP ne de Kılıçtaroğlu “siyaset bilmezliklerinden” değil; kendilerine verilen görevi yerine getirdikleri için AKP’nin şimdiye kadar can simidi olagelmiştir.

CHP öz itibariyle Türkiye komprador büyük burjuvazisinin bir kesiminin partisidir ve Türkiye işçi sınıfına, Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu, Alevi Sorunu konularında AKP’den farklı bir program ya da söyleme de sahip değildir. Bu durum, onun sınıfsal ilişkileri ve bu ilişkilere göre şekillenen karakteri gereğidir.

Kapitalist toplumda sınıfların ve onların temsilcilerinin davranışlarını belirleyen emek-sermaye çelişkisinde nerede durduklarıdır. Bu gerçeğe rağmen örneğin CHP gibi burjuva siyasi örgütünden işçi sınıfı ve emekçiler lehine siyaset yürütmesini beklemek ahmaklıktır.

Mao’nun deyimiyle bu tıpkı taştan civciv çıkması beklentisinde olmakla aynıdır: “Materyalist diyalektik görüşe göre, doğadaki başlıca değişmeler, doğadaki iç çelişkilerin gelişmesiyle olur. Toplumdaki başlıca değişmeler de toplumdaki iç çelişkilerin, yani üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkilerin, sınıflar arasındaki çelişkilerin, yeni ile eski arasındaki çelişkilerin gelişmesiyle olur. Bu çelişkilerin gelişmesi, toplumu ileri iter ve eski toplumun yerine, yeni toplumun geçmesi süreci başlar. Materyalist diyalektik, dış nedenleri hiç hesaba katmaz mı? Elbette katar. Materyalist diyalektik, dış nedenleri değişmenin koşulu, iç nedenleri ise değişmenin temeli olarak görür. Dış nedenler, iç nedenlerin aracılığı ile etkili hale gelir. Uygun bir sıcaklıkta yumurta civcive dönüşür. Ama bir taşı civciv yapabilecek bir sıcaklık yoktur, çünkü bu iki şey, aslında farklıdır.” (Mao Zedong, Çelişki Üzerine İki Dünya Görüşü, Eriş Yayınları, s. 30-31)

CHP’nin sınıfsal karakteri onun bugüne kadar sadece devletin resmi güçleri ile ilişkili olmakla sınırlamadı; ama aynı zamanda kontrgerilla güçleri ile de farklı biçim ve boyutlarda ilişkili olmasına neden oldu.

Bir mafya liderinin itirafları ile yeniden gündeme gelen bu ilişkiler de göstermektedir ki; mesele sınıf düşmanlığı olduğunda bütün burjuva siyasi partileri aynı düşmanlık paydasında işçi sınıfına karşı bir araya gelmektedirler.

 “CHP Demokrasi Getirmeyecek, Faşizmi Restore Edecek!”

Elbette CHP’nin de AKP ile çelişkileri ve bu çelişkilerden doğan muhalefeti söz konusudur ama bu iddia edildiği gibi “demokrasi”, “özgürlükler” adına değil; bütün ihalelerin AKP ile iltisaklı müteahhitlerce alınıyor olmasının verdiği bir kâr kavgasından doğan muhalefettir. Bu tür bir muhalefetin demokrasi mücadelesine katkı sunacağına inanan bir kişinin gerçekte demokrasi mücadelesinin ne olduğuna ilişkin bir fikri yoktur.

Önemli bir nokta; CHP, üzerinde yaratılan yanılsama nedeniyle Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinden ciddi bir destek almaktadır. Yönetiminin işçi sınıfına düşman olmasına karşın tabanının işçi sınıfından oluşması CHP’yi “çelişkinin kendisi” haline getirmektedir. Kimi gerçek anlamda demokrat parlamenterlerin olması ya da kimi bölgelerdeki yöneticilerin demokrat kişilikleri işçi sınıfından oluşan bir tabana sahip olmasının sonucudur ve burjuvazi için siyaset yapan üst yönetimle demokrat parlamenterler ve parti örgütleri arasında da bu çelişkinin farklı yansımaları görülmektedir.

CHP’nin işçi sınıfı ve emekçi halka düşman merkezi siyasetine karşın onun tabanının işçi sınıfına ve halka dayanıyor olması sınıf bilinçli proletaryanın bu partinin tabanını dikkate almasını koşullamaktadır. Bu zorunluluk AKP tabanı için de geçerlidir elbette.

Toparlayacak olursak; CHP’nin öz olarak AKP ile arasında fark yoktur. Faşizmin fraglı mı cüppeli mi olduğu öze değil biçime dair bir sorundur. Ancak CHP’nin sınıf düşmanı karakterini tespit etmek bizi bu partinin tabanını oluşturan kitlelerden uzak durmamıza neden olmamalıdır.

Mafya liderinin itirafları ile senelerdir dile getirilen “kontrgerillanın parlamentodan esnaf örgütlerine her yerde örgütlü olduğu” gerçeği, kontrgerillanın dahilinde olan biri tarafından tasdik edilmiş oldu. Özellikle basın içerisinde örgütlü kimi unsurlar aracılığıyla kontrgerillanın hesabına çalıştıkları farklı sermaye grupları lehine ihale takipçiliğinden, haraç almaya bir dizi pratiğin de parçası oldukları açığa saçıldı.

Son günlerde mafya liderinin açıklamaları ile AKP unsurlarının mafya ilişkilerinin ortalığa saçılması, burjuva siyasetinin ahlaksızlığının da tasdiklenmesi oldu. Kimi çelişkilerin şu aşamada bastırılamayacak durumda olması gerek itiraflarda bulunan mafya lideri üzerinden gerekse başka yenileri üzerinden AKP içerisindeki farklı sermaye gruplarının yaşadığı çelişkilerin ve bu grupların farklı mafya ilişkilerinin ortaya çıkacağını göstermektedir.

Faşizmin kirli ilişkilerinin daha doğrusu gerçek yüzünün açığa çıkması sonucunda, kendini yeniden restore etmesi için CHP öne çıkarılmaktadır. Mafya elebaşısı bile CHP’ye misyon biçmektedir. Bunun bir çözüm yolu olmadığı ortadadır.

Çünkü CHP “çökme ve katletme” rejiminin kurucu partisidir. AKP ile sınıf kardeşidir. Madalyonun diğer yüzüdür. Gerçek çözüm faşizme karşı birleşik devrimci mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.

4334

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar