Çutak (Nubar Ozanyan)
Rakel Dink yaşam arkadaşına, çocuklarının babasına, Hrant’a “Çutak” diye seslenirdi. Rakel’in neden sevgili eşine Çutak dediğini ancak onları yakından tanıyanlar bilir ve anlar. Ermenilerin bir kısmı, çok sevdiklerine “Çutak” yani keman diye hitap eder. İnsanlar duygularını sözlere döker, sevgilerini notalara, melodilere işler.
Aradan 15 yıl geçti. Ne gerçekleri açığa çıkaran bir soruşturma ne de adaletin tecelli etmesi için doğru dürüst bir yargılama gerçekleşti. Bütün soykırım ve katliam suçlarında olduğu gibi failler korundu ve emir verenler özenle gizlendi. Bütün acılı yürekler gibi Rakel’in gözyaşları ve adalet arayışı da hiç durmadı.
Suruç’ta evladını ve eşini kaybeden Emine Şenyaşar ananın acısı dinip adalet arayışı sonlandı mı? Ya on iki yaşında on üç kurşun yiyen Uğur Kaymaz’ın annesinin acısı?
Berkin’in annesinin acısı ve arayışı bitti mi? Minik Ceylan’ın kara gözlerini unutmayan annenin arayışı hiç durdu mu? Peki ya Taybet Anayı toprağa yıkıp, cesedini günlerce yerde bekleten katiller bulundu mu?
Rakel Dink’in dediği gibi dünyada zulüm bitmiyor. Bu dünya ne zalimler, ne sultanlar, ne padişahlar, ne diktatörler gördü. Yerlerini yenilere bırakarak çekip gittiler. Çivisi çıkmış dünyanın zulmü eksilmiyor. Faşizm karanlık, bütün paralı katilleri ise korkak ve küstahtır. Cesaret edemediler Hrant’la yaşamaya.
O gün orada kaya gibi yere yıkılan yalnız Hrant değildi. Adaletti yere yıkılan ve yıkılan adaleti ayağa kaldıracak olan ancak aç ve yoksul kalabalıklardır. Ona sağlam ve dayanıklı gömlek giydirecek olan acı dolu Kürt ve Ermeni anaları olacaktır. Ancak yoksul kalabalıklar yere düşen adaleti ayağa kaldırabilir.
2022 yılının 19 Ocak’ında Agos gazetesinin önünde toplanan belki on binler değildi. Ancak inançlı ve eksilmeyen binlerdi. Bugün bu kalabalık bile umut ve cesaret veriyor. Vurulup düşeni ancak böyle yerden kaldırabileceğimizi öğretiyor. Özgür bir gelecek özleminden geri durmayanlar yarın daha fazla çoğalarak yaralı adaleti ayağa kaldıracaklardır.
Aradan 15 yıl geçmesine karşın neden halen Hrant bu kadar çok sayıda insanı etkileyebiliyor? Yıllar geçse de dün gibi hatırlanıyor? Onu unutulmaz bir mertebeye yükselten, yüz binlerin sevgilisi yapan tılsım nedir?
Bunun yanıtı hakikatı korkusuzca arayanların unutulmayacağıdır. O, zalimlerin söylemi ve tehditleri karşısında dik durdu. Bunun için herkes aradığı Hrant’ı, ayakkabısı delik Çutak’ta buldu.
Ve Hrant yüksek sesle seslendi kalabalıklara “Herkesin olana ‘benim’ diyene inanmayın! Adaleti ve özgürlüğü ararken zalim iktidarlar tarafından hainlikle suçlanabilirsiniz!
Zindan ve ölüm tehdidi alabilirsiniz! Ancak unutmayın ki, dünyada zulüm bitmese de dünya ne zalimlere, ne sultanlara, ne de padişahlara kalmıyor. Arkadan sıkılan kalleş kurşun pahasına dağ gibi hakikatı savunmaya cesaret edin” dedi.
Hrant’ın aklı ve vicdanı, hakikatin sesiyle doldu. Hep hakikatin sesini dinledi. Adaletsizliğe karşı her sesini yükselttiğinde hainlikle suçlanan bir iktidarla karşılaştı. Ancak o halkların acı dolu ruhlarını özgürleşme kavgasını vermekten geri durmadı. Bunun için, doğmadığı İstanbul topraklarının derinliğine uzatıldı.
Bugün herkes ciddi bir sınavla karşı karşıyadır. Hiçbir gerekçe ve neden, halkları karanlığa ortak olmaya götürmemelidir. Herkese ait olanları ellerine alarak, zorbalık ve zulüm saçarak yaşamımızı cehenneme çevirmelerine izin vermeyelim!
Hrant, çöle çevrilmiş Hay topraklarının derinliğinden suyunu alarak çelikleşti. Armenak’la çıktığı zorlu özgürlük yolunda tek başına kalsa da dik durarak yürümeyi öğrenerek çelikleşti.
İttihatçı-Kemalist diktatörler zannettiler ki, onu tehdit ederek durduracaklar. Ya da kalleşçe vurarak susturacaklar. Bilemediler ona suyunu veren bir çelik vardır.
Ve o çelikleşerek aldığı suyun kaynağını unutmadı. Karanlığa karşı dağı uyandıran sesiyle türküler söyleyen Armenak’ın kadim yoldaşıydı. Armenak ki, adını aldığı Ermeni fedaisinin yolundan yürümekte yeminliydi.
Bunun için onun gülüşü Karakoçan’ı Kızıl Koçan yaptı.
Bizim fedailerimiz…
Hrant ve Armenak, Ermeni halkının yiğit fedaileridir. Aynı zorlu yollarda yürüyerek fedaileştiler. Biri tertemiz sayfalara halkların kardeşliğini kanıyla yazarken diğeri güvercin tedirginliğinde yükseklerde uçmayı bırakmadı.
Artlarında yürünecek on binler yaratmayı başardılar. Ermeni halkı, zulümle, soykırımla ve sürgünle tanışık ve yaşadıklarını unutmayan bir halktır. Yetiştirdiği fedaileri türkülere, şiirlere mısra yapmıştır.
Hrant ve Armenak’ın yolunda yürüyen Manuel’i bir gece karanlığında İstanbul işkencehanelerinde sır vermediği için urganla boğdular. Manuel tıpkı Armenak gibi boyun eğmedi zalimlerin önünde. İddia ve özgürlük değerlerine sadık kalarak bir Ocak karanlığının sabahında yanan meşale oldu.
Hrant’ın arkadaşları, yoldaşları bilmelidir; Hrant’ın olduğu her yerde Armenak Bakır vardır. Onun her cesur duruş ve söyleminin arkasında hakikatin sesi Armenak vardır. Kürt halkı için Mazlum Doğan ne kadar değerli ve ölümsüzse Ermeni halkı için de Armenak o kadar ölümsüzdür. Mazlum Doğan’ın doğup büyüdüğü topraklarda Armenak vurulup toprağa düştüğünde, Mazlum Doğan Ermeni halkının fedai sesine ciddiyetle kulak verdi.
Eğer bugün ve yarın Hrant’ın anıldığı ve konuşulduğu her yerde eğer Armenak konuşulmuyorsa her şeyden önce Hrant’ın kendisi yaralanır. Hrant iyi bilir; Armenak olmadan Hrant bir eksiktir.
Hrant olmadan Ermeni fedaileri ve aydınları daha fazla eksiktir. Biri dağa diğeri Rakel’e aşık olurken de yolları hiç ayrılmadı. İki kadim yoldaş olarak kaldılar. Ve yükseklere çekili bayrak oldular.
Ocak ayının buzunda son sürecin Ermeni fedaileri Armenak, Manuel, Nubar, Hayrabet, Hrant, Martager Hay halkının bağrında açan kardelenler oldular. Onları anarken ayak izlerine basıp yürüyerek acılarımızdan kurtulacağız.
Son Haberler
Sayfalar
Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.
NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.
Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?
Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?
DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.
ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.
BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!
Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.
CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.
Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.