Cumartesi Ocak 18, 2025

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür. Bu hesaplaşma, teorik birikimle ve ona uygun olarak sınıf düşmanlarına karşı sergilenen devrimci militan pratikle olur. Üretim alanlarında, sokaklarda militan mücadeleden kopuk, sistemin çizdiği sınırlar içine hapsolmuş bir mücadele çizgisiyle bu zorlu sürecin militanı yaratılamaz. Bu tarzda bir şekilleniş iktidar perspektifinden yoksundur. Bu anlayış çerçevesinde yapılacak teorik çalışmalar dergi ve kitap sayfalarında kendisine yer bulabilir. Ama gerçek manada yürütülen sınıf savaşımı sahasında esasta bir karşılığı yoktur.

Bu demektir ki, ezen ve ezilenler savaşımında tarihsel bir misyon yüklenmeye soyunan her yeni sınıf bilinçli özne, devrimci teori ile pratik arasındaki diyalektik bağı doğru bir tarzda kurmalıdır. “Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” tarihsel değerlendirmelere her fırsata kulak vermelidir. Her şeyden önce teorik perspektiften yoksun bir devrimci pratik düşünülemez. Aynı zamanda devrimci pratikten yoksun bir teorik çalışmanın sınıf savaşımı açısından bir karşılığı olmaz. Sınıf mücadelesinden kopuk çalışmalar tek tek bireylere entelektüel bir meziyet kazandırabilir. Ama onları asla proleter bir devrimin militanı yapmaz. Proleter nitelikli bir devrimin militanı olmak, devrimci teoriyle pratiğin uyumuna, kolektif aklı kullanmaya hürmeti zorunlu kılar.

Sınıf savaşımında her sürecin kendine has özgünlükleri, öncelikleri vardır. Bir proleter hareket bu öncelikleri ve özgünlükleri kavradığı oranda görevlerini somutlayabilir; karşı karşıya kaldığı zorlukları aşmak için mücadele araçlarına zenginlik katabilir.

Söz gelimi, bugün devrimci ve komünist hareket hem dünyada hem de yaşadığımız coğrafyada kapsamlı bir saldırı altındadır. Dolayısıyla bu saldırılara karşı en geniş devrimci birlikler kurmalıyız ve var olanları daha işlevli hale getirmek için ortak kampanyalar örgütlemeliyiz. Tüm bu faaliyetler içinde aktif bir rol oynamak için daha çok çaba sarf etmeliyiz. Açık ki, ortak düşünmeye, ortak hareket etmeye kayıtsızlık, devrimci sorumlulukla bağdaşmaz. Kısacası genel manada bu duruşu, egemen güçlerin saldırılarına karşı birleşik devrimci mücadele açısından daha özgün pratik bir tutum geliştirme olarak da tarif edebiliriz. Elbette ki, böylesi süreçlerde müttefiklerimizle aramızdaki farklılıkları silikleştirmemeliyiz. Bilakis farklılıklarımız üzerinde yapıcı-seviyeli tartışmalar yürütmeliyiz. Ama sürecin özgünlüğüne uygun olarak ortak yanlarımızı ön plana çıkararak, bunlar üzerinde devrimci pratiklere yönelmeliyiz.

Çünkü egemen sınıfların bu kapsamlı saldırılarına karşı kitleleri devrimci bir ruhla eğitmek, devrimci seçeneği mücadele alanlarında kararlı bir duruşla ifade etmek, devrimden, emekten yana olan her devrimci öznenin görevidir. Örgütlü güçlerin varlık gerekçesidir.

Keza, emperyalist sistemin krizinin giderek derinleştiği ve yeni bir dünya savaşı tehlikesinin arttığı, sürmekte olan bölgesel savaşların gün geçtikçe daha büyük yıkım ve kıyımlara yol açtığı bir süreçten geçiyoruz. Bu sürecin devrimci ve komünist güçlere yüklediği özgün görevler ve sorumluluklar vardır.

Bu görevlerin bazılarını şöylece özetlemek mümkündür: Artan savaş tehlikesine karşı geniş halk yığınlarını aydınlatmak, işçi ve emekçilerin gün geçtikçe derinleşen yoksulluğunda, emperyalist tekellerin silahlanma alanındaki rekabetin oynamış olduğu rolü ortaya koyarak kampanyalar örgütlemek. Bu görevler yerine getirildiği oranda işçi ve emekçiler cephesinde anti-emperyalist, anti-faşist mücadele bilincine yeniden ivme kazandırılabilir. Güvenlik, özgürlük ikileminde öncelenen güvenliğin, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine karşı devreye sokulan ırkçı ve faşist saldırıların nedenleri geniş halk yığınları içinde daha da anlaşılır kılınabilir.

Güncel bağlamda devrimci pratiğe-kitle çalışmasına sıkça vurgu yapmamız, aynı zamanda bu konularda yaşanan yetersizliklerimize karşı öz eleştirel bir yaklaşımı da içermekte. Dahası sınıf mücadelesinde devrimci pratik yalnız coşku ve heyecan yaratmaz; aynı zamanda güven de yaratır. Eleştiri-öz eleştiri silahına yapıcı ve sorumlu yaklaşımlar kazandırır. Ve tüm bunlar da objektif olarak devrimci çalışmalarımızı olumlu temelde etkiler.

3634

Pusula

Pusula

Son Haberler

Pusula

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)

Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...

Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6

 

13-15 Eylül 2024   ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1.  Gün

Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.

Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!

İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…

Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?

Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir

Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?

Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)

Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.

Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...

Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...

Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...

ne kadar güzel olurdu...

mecliste, belediye başkanlıklarında bir...

Öyleyse.... öyleye...

Hayeller.... söylemler...

Kitleler...

yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...

Gerçekler ise....

Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..

Hemi... hemi...

hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi

Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.

Sayfalar