Çarşamba Şubat 26, 2025

Egemen sınıfların kanlı-kaos senaryoları ve hesaplaşmaları

15 Temmuz gecesi darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü. Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından “demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine sonuçlanması söz konusu olamazdı.

Darbenin başarıya ulaşamamasının esas nedeni; ABD ve AB destekli ve de Genel Kurmayın en üst kademesinin bu darbenin merkezinde yer almaması, darbeyi daha baştan başarısız kılan etmenler olarak sıralamak gerekiyor. Bugüne kadar yapılan askeri darbelerden öğrenebildiğimiz; TSK’nın merkezi yapısının, kontrgerilla ve MİT’in içinde yer almadığı bir askeri darbenin başarı şansı olamadığıdır. Ve bu son darbe girişimini bastıran da bu güçler olmuştur.

Darbe girişimi, RTE’nin halkı (kendi gerici-yarı militaristleştirilmiş tabanını) sokağa çağırması ile önlenmedi. Bir önceki paragrafta söylenen nedenlerle başarıya ulaşamadı. Gülenci darbenin içinde kemalist kesim yer almadı. Ordu içindeki kemalist kesim Erdoğan ile işbirliği içindedir ve bu kesim Erdoğan’ın en yakın ve önemli müttefikidir.

15 Temmuz gecesi darbe girişimi, karşı-devrimin kendi içinde karşı-dervimci bir darbeyle karşı karşıya kalışının hikayesidir. İşçi sınıfı ve emekçiler içinse darbenin içeriği; darbe girişimi de ve onu bastıranlarda karşı-devrimci güçler ve her ikisi de işçi sınıfının karşısında yer alan devlet içindeki faşist odaklardır.

Darbenin yapılışına bakınca “danışıklı-dövüş” olduğu düşüncesine iten görüntüler çok.“Böyle askeri darbe olmaz” bir görüntü sergilendi. “Danışıklı-dövüş” görüntüsü verildi. Bunun olma ihtimali yok değil. Ve ABD’nin de elinin bu işin içinde olması da ihtimal dışı değil. Eğer ABD kontrolü ya da bilgisi dahilinde yapıldıysa bir “tehdit” amacıyla yaptırılmış olabilir.

Darbe girişimi “danışıklı-dövüş” değildi. Egemen sınıflar arası çelişmeler bu tür darbelere her zaman açık kapı bırakmaktadır. Bu darbe girişimi başarısız olunca, Erdoğan yönetimine içeride daha da pervasızlaştıracak koşulları da yaratmış oldu. Türkiye’de buna benzer bir çok (Talat Aydemir örneğinde olduğu gibi) darbe girişimleri oldu. Ne amaçla yapılırsa yapılsın, böylesi faşist bir darbe halkı daha fazla baskı altına almanın aracı yapılacak ve AKP-Erdoğan ırkçı-faşist-dinci kliğinin “maduriyet” edebiyatını geri kitlelere karşı kullanma süresini uzatacaktır.

Askeri darbelerin hiç biri işçi sınıfı ve emekçilerin yararına olmamış, tersine, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de olduğu gibi direkt işçi ve emekçilere karşı yapılmıştır. Diğer ufak tefek darbe ya da darbe girişimleri ise egemen sınıfların iktidar dalaşının ürünü olmuştur. Egemen sınıfları iktidar dalaşı nedenyile ortaya çıkan askeri darbelerde de, yine en fazla ezilen işçiğ sınıfı ve emekçiler olmuştur.

AKP-Erdoğan kliğinin aksine, 15 Temmuz darbe girişimini önleyen “sokağa çıkan halk” değildi. Öncelikle bu “halk” bildiğimiz halk değil, gerici-linçci ve polis kontrolünde yarı-militaristleştirilmiş kitledir. Bundan sonrada Türk devletinin (Pakistan’da olduğu gibi), demokratik hak ve özgürlükler isteyen kesimlerin karşısına çıkaracağı gerici-faşist güçtür.

Yarı-militaristleştirilmiş ve de militaristleştirilmek istenen bu gücü, Erdoğan her seferinde işçi sınıfı ve emekçilerin karşısına çıkarmak istedi, anacak çıkaramamıştı. Özellikle Haziran Ayaklanması (GEZİ) sırasında kullanmak istediysede, bunu başaramadı. Ama, bu darbe girişimini fırsat bilerek gerici güçleri devletin kolluk güçleri eşliğinde sokaklara karşı-devrimci bir güç olarak dikmeye çalışmaktadır. Bundan sonra da sık sık bu güç halkın karşısına çıkarılacak ve “milleti kontrol edemiyoruz” söylemiyle, ilerici güçleri ezmeye çalışacaklardır.

Diyarbakır, Suruç Ankara Garı vb. yerlerde İŞİD katliamlarıyla kitlelere göz dağı vermek ve sindirmek isteyenler, bu kez örgütlendirilmiş gerici-faşist güçleri kitlelerin karşısına çıkaracaklar ve bir baskı aracı olarak kullanacaklardır.

Bunları, devrimci ve ilerici güçlerin yoğun olduğu mahallelere, Kürtlerin üzerine ve demokratik hak ve özgürlükler için mücadele eden güçlerin üzerine salacaklardır. Bunların eline sadece sopa ve pala değil, silahta vereceklerdir. Bu nedenle de devrimci güçlerin ve emekçilerin buna karşı silahlanması ve savunma önlemlerini almaları da bir o kadar elzemdir.

Önümüzdeki süreç oldukça karmaşık ve siyasi kaoslarla geçecek bir süreç olacaktır. Bunun nedenlerini salt Türkiye-Kuzey Kürdistan içindeki durumla açıklamak yetmez. Uluslararası durum, emperyalistler arası çelişkinin her geçen gün keskinleşmesi ve emperyalist savaş hazırlıkların artması ve kapitalist sitemin uzun bir süredir “göreceli barışçıl” ömrünü bitirmesi vb. nedenleri sıralamak gerekiyor. Ve Erdoğan böylesi bir sürecin ürünü ve bu nedenle de ayakta durabiliyor.

Askeri darbe girişimini bahane ederek daha da saldırganlaşacak olan Erdoğan kliğinin karşısında durmak ve onu geriletmek ve yenmek şarttır. Korkarak sinmek değil, birleşerek daha güçlü bir şekilde sosyalizm hedefli demokratik hak ve özgürlükler için mücadelenin örgütlenmesi güçlendirilmelidir. Çünkü sosyalizm gerçekleşmeden işçi sınıfı ve emekçiler egemenlerin kanlı-kaos saltanatlarından asla kurtulamayacaktır.

Baskıları ve darbeleri, gerici güçleri ortadan kaldıracak ya da onları geriletecek yagane güç, işçi sınıfının örgütlenmesi, bilinçlenmesi ve sokakları zapt etmesiyle olabilecektir. Bu güç uyanmadığı sürece sokaklara ve tüm hayatımıza egemen olacak olan güç faşizm ve dinci gericilik olacaktır. Ancak, bu gerici güç sanıldığı kadar güçlü değil, güçlü olan işçi sınıfı ve emekçilerdir. Devletin en büyük korkusu da bu gücün örgütlü hale gelmesidir. Bu nedenle birleşerek örgütlenmeli ve sokakları zapt etmeliyiz.17.07.2016 

48555

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar