Perşembe Eylül 19, 2024

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?

Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi? Oysa ortada bizzat iktidarının icraatlarından kaynaklı anti demokratik uygulama ve hayatın tüm kesitlerinde uygulanan erkek şoven- mafyatik faşizan baskılar, dozajı giderek arttırılan din esaslı müfredat dayatmaları, Kürtlere karşı tırmandırılarak yaygınlaştırılan işgal ve kıyım savaşı, aşırı yoksullaşma, geçim derdi ve işsizlik gibi toplumsal sorunlar dışında, öyle kayda değer herhangi bir olağanüstülük te yaşanmış değil.

Ama böyleyken Erdoğan neden yatıp kalkıp yeni bir anayasa yapmanın artık kaçınılmaz hale geldiğini söylüyor? Topluma büyük bedeller ödetme pahasına geçtikleri tek adam rejimiyle her şey iki dudağı arasından çıkacak sözlerle kanun ve kanun hükmünde kararnamelere de dönüşüyor. Keza kendisini padişah gibi hissetmesini sağlayan bin küsur odalı ve 2024 verilerine göre günlük harcamaları 33,6 milyon lira olan saraya da sahip. Yani mevcut durumda kişisel hükümranlığı gayet te yerinde denilebilir. Ama buna rağmen yine de mevcut anayasanın ihtiyaca yanıt olmadığını, ille de “yeni ve milli bir anayasa gerekiyor.” diyor.

Kimileri bunu Erdoğan’ın bir kez daha seçim yarışına katılabilmesinin önündeki yasal engellerin kaldırılması için istediğini söylüyor. Oysa bir önceki seçim örneğinde de görüldüğü gibi yasal herhangi bir engel falan tanımadı. Yani yasayı da Anayasa’yı da keyfiyetinin kılıfına uydurmakta herhangi bir sıkıntı yaşamadı. Dolayısıyla da bu ısrarın temel nedeninin bu olamayacağı, aslında kendiliğinden anlaşılır olsa gerek.

Keza bu ısrarın temel nedeni, mevcut 12 Eylül faşist Anayasasının yerine, özgürlükçü ve toplumun tüm kesimlerini kapsayan demokratik bir anayasa yapmak hiç değildir. Böyle bir derdi zaten olamaz da! Fakat bir anlığına varsayalım ki olsun böyle bir derdi. Tabii bu durumda da haklı olarak şu sorulacaktır: 22 yıldır iktidarda ve tüm yetkiler elinde. Bu faşist Anayasa “topluma zorlan giydirilmiş bir deli gömleği” idiyse, neden daha önce değiştirmeye çalışmadı? Hatta, neden 12 Eylül Anayasasının bile AYM üzerinden itiraz ettiği bir yığın faşizan uygulamaların icraatçısı oldu?  

Pusulası Siyasal İslam olan, koyu din baz faşist Erdoğan ve iktidarının derdinin demokratik bir anayasa yapmak olmadığı ve de olamayacağı, eşyanın tabiatı gereği, zaten net olup; her türlü tartışmanın da dışında bir gerçektir.

Kaldı ki derdi gerçekten de demokratik bir anayasa yapmak olan, her şeyden önce, en başta toplumun ilerici, demokrat, liberal, sol, laik/seküler ve faşist rejimin mağduru olagelmiş farklı ulus ve inançtan topluluk temsilcileriyle, keza tüm emekçi kesim, kadın ve gençlik örgütleriyle bir araya gelme iradesi ortaya koyar. Bir “Toplumsal Sözleşme” olması gereken yeni anayasayı, bu kesimlerin istem ve beklentileri önceliği üzerinden şekillendirmeyi esas alır.

Ama bunların asıl dertleri, kuşkusuz ki asla özgürlükçü- demokratik bir anayasa yapmak değildir. Asıl dertleri; “tek adam rejimi” uygulamalarıyla bizzat kendilerinin sebep oldukları, burjuva parlamenter sistemin üzerine kurulu olduğu yasama, yürütme ve yargı şeklinde tanımlanan “Kuvvetler Ayrılığı Sistemi”ni tamamen ortadan kaldıran ve sonuçta sistemi ölümcül bir kilitlenmeyle karşı karşıya bırakan, “ikili hukuk” ve “ara rejim” açmazından bir şekilde kurtarmaktır.

Nitekim gerek yerel ve gerekse uluslararası tekelci sermaye çevrelerinin ve devletin çekirdek bürokrat kadrolarının Erdoğan iktidarına dayattığı da budur. Çünkü bu, sistem açısından gerçek bir “beka” sorunudur.

Arayış: Resmi adıyla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile “Kuvvetler Ayrılığı Sistemi”ni yeni bir sentezde birleştirerek; rejimi, soktukları ölümcül kilitlenme durumundan kurtarmaktır.

Ancak iktidar bloğu olarak bunu tek başlarına yapabilecek parlamenter çoğunluğa sahip değiller. Bu da iktidar açısından bir başka “büyük sorun.” Muhalefet partilerinin desteği gerekiyor. Erdoğan’ın özellikle de CHP ile geliştirmeye çalıştığı “yumuşama/normalleşme” taktiği de tamamen “muhtaç olma” durumunun bir gereğidir.

CHP, Erdoğan ile yapılan görüşmelerden istediği sonucu alamadı. Ama pazarlık kapılarını da tamamen kapatmış değil. Fakat şu kesin ki CHP, yeni anayasa yapımında, rejim ve kendi ilkeleri bakımından çok “hayati” gördükleri değişikliklerin garantisini almadan; Erdoğan’a “hayat öpücüğü” verecek gibi görünmüyor. Her türlü koşul, CHP’nin “Alternatif kurtarıcı” rolüne bürünmesi için elverişliyken ne diye Erdoğan’a prim yaptırsın ki? Bunun, rakipler arası siyasi mücadelede izah edilebilir mantıklı ve makul bir karşılığı da yok zaten.

Elbette CHP de Erdoğan iktidarının sistemi içine yuvarladığı bu ikili hukuk ve ara rejim açmazından kurtarmak için yeni bir anayasa yapma söz ve garantisini vermek zorunda. Çünkü bunu yapmadan, en başta büyük sermaye çevrelerinin desteğini alamaz. 

Ortaya çıkan olgulardan hareketle söylemek gerekirse; yeni bir anayasa yapma işi “gelecek bahara” sarkar gibi gözüküyor.

Süreç hangi yönde ilerlerse ilerlesin; Türkiye ve K. Kürdistan halk güçlerinin, burjuva kliklerinin, sistemin reorganizasyonu ötesine geçmeyeceği kesin olan “yeni anayasa” tiyatrosunda figüran rolünü reddederek; kendi alternatif anayasa taslaklarıyla siyaset sahnesinde aktif bir özne olarak yer almalarını örgütlemek, günün diğer bir devrimci görev ve sorumluluğudur. Hiç kuşku yok ki bu toplumun özgürlükçü-demokratik yeni bir anayasaya hava ile su kadar ihtiyacı vardır. Sorun, bunu kabul ettirmenin koşullarının olup olmadığı sorunu değildir. Meseleyi böyle ele almak, siyaseten sığ ve kendiliğindenci-kuyrukçu bir yaklaşımdır. Sorun, halka devrimci alternatiflerle gidip, onları bunun etrafında bilinçlendirip örgütleme sorunudur. 

 

429

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Sayfalar