Perşembe Nisan 24, 2025

Ermeni Soykırımı’nın Yıldönümünde Covid 19-15

Ermeni Soykırımı’nın 105. yılı Coronavirüs kuşatması altında anılırken bu sefer dünya yeni bir felaket ile karşı karşıya kaldı. Bu felaketin sonuçlarının ekonomik ve sosyal açıdan çok ağır olacağı şimdiden ortadadır.

Coronavirüs salgını üzerine yürütülen tartışmalarda “biyolojik bir savaş mı yaşanıyor?” sorusu değişik ülkelerde bilim insanları arasında tartışılırken, gerçek olan noktalardan birisi de şu ki; bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Fırtınalar, su baskınları, depremler, iklim değişikliği, salgın hastalıklar… Tüm bunlar artık günlük yaşantımızın olağan bir parçası haline geldi. En başta söylersek bütün bu yaşananların kaynağı ekolojik dengenin bozulmasına neden olan özne emperyalist kapitalist sistemdir.

Aşırı kâr hırsı beraberinde hava kirliliği, nükleer silahlar üretimi ve kullanımının artışı, vahşi yaşamın talan edilmesi, endüstriyel hayvancılık vb.’den yorulan ve dengesi bozulan doğa “uyarılarımı dikkate almazsan, sonuçlarına katlanırsın” demek istiyor insanlığa.

Hastalığın esir aldığı Avrupa’da ölüm sessizliği hüküm sürüyor. Ölüm çevremizde dolaşıyor, bize geldi gelecek derken kara haber komşumuzdan geliyor. Hiç de alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Cenaze arabaları, ambulanslar geliyor. Görevlilerin elbiseleri bizi şaşırtıyor. Gaz maskeli, kar elbiseli, uzaylılara benziyor gibiler. Devlet cenazeyi alıyor.

Aile fertlerine “yapacak bir şey yok, biz size haber vereceğiz” deyip götürüyorlar ölüyü. Tokalaşma yok, “başın sağ olsun” dilemek, tören yapmak vb. mümkün değil, yani hocanın da papazın da hükmü yok!

Hastalık zengin veya fakir dinlemiyor. Başbakanından krala, sanatçısından oyuncusuna, futbolcusundan antrenörüne, ırgattan işçisine herkese bulaşabiliyor. Ancak yoksullara bulaşması durumunda zaten neredeyse “ölmüş” olanlar; maddi imkansızlıktan, sağlık hizmetlerine ulaşamamaktan, gerekli bakımın sağlanamamasından kaynaklı yaşamlarını kaybediyorlar. Zengin ise bütün imkanları kullanarak kendini kurtarabiliyor.

Avrupa’da birçok ülke farklı farklı tutumlar sergilerken kapitalist sistem ödemelerin fazlalığından, yükten kurtulmak için savunduğu değerlerden olan “yaşam hakkı”nı ihlal ediyor. Huzurevlerinde yaşlıların ölümleri hızla artıyor. Kapitalizmin kurallarının en ağır hüküm sürdüğü Amerika’da ise her şeyin ölçüsü “para” oluyor. Güvencesiz, sigortasız, evsiz milyonlarca insan ölümle karşı karşıya. Birçok eyalette yapılan istatistiklerde ölümlerin % 75’ini siyahiler oluşturuyor. İşte vahşi kapitalizm!

Ermeni Davası Savunucusunu Kaybettik!

Fransa’da Ermeni davasının savunucularından, 80’li yıllarda adından en çok bahsedilen Patrick Deveciyan; 105. yıl anma etkinlikleri arifesinde Coronavirüs hastalığına yakalanarak 75 yaşında vefat etti. P. Deveciyan, yakalandığı bu amasız hastalıktan dolayı 3 gün içinde, 29 Mart’ta aramızdan ayrıldı. Belki bu ortam olmasaydı, binlerin katılacağı cenaze töreni ile son yolculuğuna uğurlanacaktı. Ama olmadı…

Peki Patrick Deveciyan’ı bu kadar önemli kılan nedir? Ermeni davasını savunmasıdır!

1980’li yıllarda Türk medyasının “ASALA’nın avukatı” olarak hedef gösterdiği P. Deveciyan’ın büyükleri Anadolu-Elazığ topraklarındandır. Göç ve imhalar neticesinde yurtdışına göç eden bir aileden gelmektedir. Fransa’ya ilk göç edenler önce Marsilya sonradan da Lyon ve Paris’e yerleşmişlerdir. Ancak ikinci ve üçüncü kuşaktan sonra kimlik arayışında olan Ermeniler soykırım gerçekliği ile tanışmışlardır.

  1. Deveciyan 1946 yılında, Paris’te savaş yıllarında doğdu. Aile büyükleri İstanbul’un sayılı bürokrat ailelerinden olup kral Abdülmecit tarafından takdirname ile onurlandırılmışlardır. Dedesi soykırımdan kurtulmuştur. Deveciyan bu süreci “eğer bugün yaşıyorsam bir Türk dostu sayesinde” diye anlatmaktadır. “24 Nisan 1915’te dedemin komşusu olan bir Türk albayı Karekin Deveciyan’a ‘Karakola çağırdılar mi sizi?’ diye sorar. O da ‘Çay içmeye çağırdılar, bir tuhaflık görmedim, gideceğim’ der. Albay, ‘sakın gitmeyin saklanın’ deyince, ailece ölümden kurtulduk.”

1980’li yıllarda Türk konsolosluk görevlilerine karşı başlatılan cezalandırma eylemlerinde tutuklanan ve yargılanan ASALA üye ve taraftarlarını “savunan olmadığı için ben savundum” diye anlatmaktadır. Mahkemelerde “terörist” suçlamalarına karşı çıkarak, davalarını savunan “devrimciler” olarak tanınmasını ister. En önemlisi 2001 yılında Fransız Parlamentosu’nda Soykırım Yasa Tasarısı’nın kabulü için ikna çalışmalarında bulunur. Başarılı da olur. Yasa kabul edilir. 2011 yılında yine “Ermeni Soykırımı’nın reddini suç gören yasa” da parlamentoda kabul edilmiştir.

Türk Devleti’nin Ermeni Soykırımı’nın reddedilmesi, gerçeklerin saptırılması, lobi faaliyetleri için her sene milyonlarca lira ödediği herkes tarafından bilinmektedir. İşte bunlardan birisi de ABD’li Profesör Bernard Lewis’dir. Ermeni Soykırımı’nı reddettiği için Fransa’da hakkında açılan davada cezaya (1 Euro) mahkum olmuştur. Bu başarı P. Deveciyan sayesinde kazanılmıştır.

  1. Deveciyan, Paris’te hukuk öğrenimini tamamladıktan sonra bütün basamaklardan teker teker yükselerek Fransız politikasında belli bir seviyeye kadar gelmiştir. Jack Chirac döneminde bakanlık yapmış, N. Sarkozy’nin sağ kolu olmuş, danışmanı olarak kabinesinde görev almıştır. Kendisi bir devrimci olmadığı hatta sağcı bir politikacı olduğu halde Ermeni halkına hizmette bulunmuş bir politikacı olarak hiç beklenmedik bir anda sessiz sedasız aramızdan ayrılmıştır.

Soykırımdan kurtularak 1919-23 yıllarında Fransa’ya sığınan Ermeniler ileriki yıllarda Fransa’nın dünyaca tanınmış şahsiyetlerini kazandırmışlardır. Bunlardan en çok tanınanları Charles Aznavour (Sanatçı), Edouard Balladour (Başbakan), Misak Manuşyan (Enternasyonal Devrimci)’dır.

Zorla Bağış Kampanyası’na (Tekalif-i Milliye) Tepki: “Zehir Zıkkım Olsun!”

Dünyada neredeyse bütün ülkelerde Coronavirüs can almaya devam ederken hükümetler ardı ardına alınacak ekonomik önlem paketlerini açıklamaya başladılar. Neredeyse bütün ülkeler vatandaşlarına maddi destek sağlarken, R.T.Erdoğan ise vatandaşından para talep etti. Zaten zor durumda olan halka bu zulmü reva görenler bir yandan da her şeyi “din, Allah, Müslümanlık” için yaptıklarını iddia ediyorlar. Sonra da halka seslenerek “Biz Bize Yeteriz Türkiye” diyorlar.

Avrupa’da sosyal medyada dolaşan videolarda R.T.Erdoğan’ın açıkladığı önlem paketi açıkça dalga konusu oldu. İçinde uçak biletlerinden alınan verginin % 1’e indirilmesi, konut kredilerinin faizlerinin düşürülmesi vb. önlemler(!) olan paket, açlık sınırında olan halkın aklıyla alay etmek değildir de nedir? Herkes R.T.Erdoğan rejiminden emekçi halka dönük destek beklerken o “dualarınızı eksik etmeyin” diyor, üstüne de IBAN numarası vererek insanlardan para yatırmalarını istiyor ve halka “kolonya” vaadinde bulunuyor!

Elbette ki bu olaylar Türk ekonomisinin ne kadar zor durumda olduğunun bir göstergesidir. Merkez Bankası’nda döviz rezervleri eksiye düşmüştür, eskisi gibi sermaye bulmakta zorlanmaktadır.

ABD ile Avrupa ülkelerinin para musluklarını kesmiş olması R.T.Erdoğan’ın bankalarda vatandaşın döviz rezervlerine göz dikmesini doğurdu. R.T.Erdoğan, M. Kemal’i örnek vererek başlattıkları bağış kampanyasına destek olmalarını istedi. Bu durum, R.T.Erdoğan rejiminin 18 yıllık icraat döneminde en sıkıntılı günleri anlamına gelmektedir.

Yunanistan ile var olan savaşı yürütmekte zorlanan Kemalistler, halktan yardım almak için zoraki bağış kampanyasına başvurmuşlardır. (Ki bu durum bile başlı başına “Kurtuluş Savaşı”nı halkın desteklediği propagandasının yalan olduğunu göstermektedir.) 1921 yılında tüm yetkileri üzerine alan M. Kemal’in imzasıyla yürürlüğe giren Tekalif-i Milliye, vatandaşa “ayakkabısından çorabına, yiyeceğinden binek hayvanına, arabasına, mazotuna” kadar devlete yardımda bulunma zorunluluğu getirmiştir. Bu hükümlere uymayanların tutuklanıp vatan hainliğinden yargılanıp, idam cezasına çarptırılmasını karara bağlamıştır.

Cumhuriyet Türkiyesi’nin 100. kuruluş yıldönümüne yaklaşırken, iktidara gelen “sol” ve “sağ” yönetimler, her daim Kemalizm’i savunmuş, resmi ideolojisi Kemalizm ile kendinden olmayanları tasfiye ederek mal, mülk ile sermayelerine el konularak Cumhuriyet’in inşası tamamlanmıştır. Gerçekler halktan gizlenerek, yalan ile düzenlerini sürdürmektedirler. Oysa gerçek şudur:

– 1921 yılında yürürlüğe giren bu kanun, vatandaşın malına ve mülküne el koyma girişimidir.

– Mallarına el konulan vatandaşların % 75’i Ermeni ve Rum, Hristiyan azınlıklardır.

– Söylendiği gibi savaştan sonra söz verilen malların iadesi, yeni kanun çıkarılarak önlenmiştir. Diğer bir ifadeyle azınlıkların servetlerine karşılıksız el konulmuştur.

– Firari ve kayıp (!?) olanların malları devlete kalmıştır.

– “Bize ait olmayanlara (!?) müşkülat göstereceğiz” denilerek, dönemin Maliye Bakanı Mustafa Abdülhalik (Renda) tarafından geri verilmemesi çağrısı yapılmıştır. Bir ülkenin vatandaşları “firari ve kayıp”, “bize ait olmayanlar” olarak ilan edilmiş, servetlerine ve varlıklarına el konulmuştur. Türk hakim sınıfları böyle palazlanmıştır. Geçmişlerinde gasp, yağma ve talan vardır.

  1. Kemal’in en yakın arkadaşlarından olan M. Abdülhalik (Renda) bu iş için görevlendirilmiş, zalimliği ile tanınan, İttihat ve Terakki yönetim kadrolarında yer almış önemli bir kişidir.
  2. Savaş bittikten sonra bunun gibi bir sürü soykırım suçlusu, M. Kemal’in kurduğu hükümetlerde yer almış, “bilgi ve tecrübeleri”nden(!) yeni kurulan cumhuriyet için faydalanılmıştır. Sırf bu durum bile TC’nin hangi temeller üzerinden yükseldiğini göstermektedir.
  3. Abdülhalik (Renda) Soykırımın birinci dereceden sorumlularından Mehmet Talat’ın kayınbiraderidir. Önce Bitlis valiliği görevine getirilir. Ardından Halep valiliğine atanır. Burada Suriye çöllerindeki kamplardan kaçıp kurtularak Halep’e gelenlere engel olur. İttihatçılar iktidardan düştükten sonra M. Abdülhalik (Renda) tutuklanır. Malta Adası’na gönderilir.
  4. Katliamlarda yöneticilik yapmaktan yargılanır. Suçu “Bitlis, Muş, Sason bölgelerinde Ermenileri katletmek ve Ermeni mallarına el koymak”tır. Bitlis’te 150 bin Ermeni’nin ölümünden sorumlu tutulmaktadır.

Ankara ile İngilizler arasında esir değiştirmeden yararlanarak serbest kalır. M. Kemal derhal kendisini görevlendirir. İzmir’in yakılmasında rol alır. Şehrin ilk valisi olur. M. Kemal evlendiği zaman ilk şahidi olur. 1923 seçimlerinden sonra, Çankırı Milletvekili seçilir. İnönü’ye sunulmak üzere Şark Islahat Planı’nı hazırlar. Kürtçe’nin yasaklanmasını, muhacirlerin bölgeye yerleştirilmesini planlar.1935 yılından 1946’ya kadar TBMM başkanlığı görevinde bulunur.

1915 yılında, 1.5 milyon Ermeni’nin hayatını kaybettiği Büyük Felaket’ten sonra bugün 21. yüzyılda insanlık Covid-19 pandemisi ile karşı karşıyadır. Bilim insanları hastalığa çare bulmak için olağanüstü çalışırken, arka cephede emperyalist devletlerin aşıyı bulup patentini alma savaşı vardır. Aşıyı bulduğunu iddia eden, hatta bulan bilim insanları tehdit ediliyor. Patent savaşını kimin kazanacağı belli olmadığı için bu virüs belası belki de aramızdan çok sevdiklerimizi, yakınlarımızı, dostlarımızı alıp götürecektir.

Dünyayı kasıp kavuran bu belanın etkisi canlarından başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, dünyada milyonlarca mazlumun açlık ile karşı karşıya geldiği zaman ne olacağını herkesin şimdiden kestirmesi zor değildir.

Kitle gösterileri bir anda domino etkisi yaparak bütün dünyayı etkisi altına alabilir. Ayaklanmalar yaşanabilir. Nitekim Amerika’da bu yüzden silah satışlarının arttığı ifade edilmektedir. Türkiye tüm bu yaşananların tam ortasındadır.

İnsanın en temel ihtiyaçları olan su, elektrik, eğitim en önemlisi sağlık sorunları yeni dünya düzeninde çözülmesi gerek sorunların başında gelmektedir. Özelleştirme ile çözüm arayışı içerisinde olan iktidarlar şimdiden kaybetmiştir. Herkesi kucaklayan sosyal politikalardan başka çözüm yolu yoktur.

Güçlü görünen emperyalist devletlerin Covid-19 karşısında nasıl çöktüklerine bugün tanıklık ediyoruz. Mao’nun “emperyalistler kağıttan kaplandır” sözünü bugün dünya halkları yaşayarak görüyor ve anlıyor…

 Başka söze ne hacet!

6516

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Agop Ekmekciyan

Bizim keko, Mazlum (Nubar OZANYAN)

5 Nolu Zindan’da günler geçmek bilmiyor, işkencenin dozajı akıl almaz sınırlara dayanıyordu. Ağır işkence altında dayanamayıp itirafçılaşan ve ihbarcılaşanların sayısı artıyordu. Süreç, yıkıma ve ihanete doğru gidiyordu. Her yan umutsuzluk ve karamsarlık doluydu. Öldüresiye işkenceleri göze alarak bir merhaba, bir ses ve bir gülüş yollamak, o günün koşullarında direnişin ilk adımı oluyordu.

Mahkemelerin işkenceci, işkencecilerin ise yargıç olduğu bir dönemi yaşarken Mazlum Doğan arkadaş bir şeyler yapmanın yol göstericisi oldu.

Oyuna gelen savaşmak zorunda kaldı.[ismail cem özkan]

Rusya Ukrayna’yı işgal etti ve büyük bir zafiyet ile karşılaştı. Evdeki hesap savaş alanına uymadı ve haftalardır işgal ettiği toprak parçası dağın fare doğurması kadar, Rusya bir arpa boy yol alamadı...

Peki, bunda en büyük rol / sorun nedir?

Savaş bir örgütlenme modelidir. İyi örgüt olursanız savaşı yürütürsünüz...

Peki, örgütlenme ya da örgüt nedir?

Hep anlatılan saç ayakları vardır, genelde üç rakamlı ile başlar cümleye…

Para, istihbarat, lojistik…

Peki, Rusya üç saç ayak konusunda konuda ne kadar başarılı?

Zelenskıy Halk Kahramanı mı? (Monika Gärtner-Engel )

Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskıy, Ukrayna savaşında Rusya Devlet Başkanı Valdemir Putin'in tam tersi gibi görünüyor.  Putin alaycı bir soğuklukla ortaya çıkıyor. KGB'nin eski bir gizli servis subayı olarak, acımasız kararlarını her zaman tek başına sunan, güç takıntılı bir emperyalist tekel politikacısıdır. Şu anda 12.000'den fazla barış göstericisini tutukladı ve Halep'te (Suriye), Grozni'de (Çeçenistan) veya şimdi Ukrayna şehirlerinin bombalanmasında insanlık dışı savaşı temsil ediyor.

Bu 8 Mart bir başka olacak! – Ayfer Polat

Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik krizle birlikte artan yoksullaşmaya paralel ciddi bir hak arama mücadelesi işçi emekçi eylemleri, grevler dalga dalga yayılmakta, elektrik faturalarını ödeyemeyen kitleler, “Geçinemiyoruz” diyerek meydanlara dökülüyor.  2022 daha şimdiden işçi ve emekçilerin hak arama mücadeleleri ve bu mücadeleden doğacak kazanımların damgasını vuracağı bir yıl olacağını söylemek mümkün.

Devrimci Teori ve Komünist Partisi

"Nesnel gerçekliği yansıtmayan, pratiğin çelişmelerini doğru olarak saptayamayan ve pratiğin önüne doğru çözüm önerileri getiremeyen teori de, pratiği değiştirmeye ve devrimci tarzda ilerletmeye yetmeyecektir. "

Öncü savaşçı rolünün –der Lenin- ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti ile yerine getirebileceğini belirtmek istiyoruz.” 1

Emperyalist savaşa karşı halkların aktif direnişi için ileri

Emperyalist savaşa karşı barış daha güçlüdür. Çünkü dünya işçi sınıfı ve ezilen halklar barıştan yanadır. Savaş isteyen ve savaş çıkaran ise bir avuç emperyalist tekeller ve onların emperyalist devletleridir.

Rus emperyalistlerinin Ukrayna’ya işgal amaçlı askeri saldırıları, peşinden nükler tehditler, başta, baş savaş kışkırtıcısı ABD olmak üzere Batılı emperyalistlerin ve bunların savaş örgütü NATO’nun savaşı körükleyen çabaları, aşırı silahlanmaları, dünya halkaları için büyük bir yıkımın hazırlığının göstergeleridir.

Enflasyon: İşçilerden Alıp Tekellere Daha Fazla Aktarımdır

Arif Alıç

Bütün geçmiş tarih göstermektedir ki, para değerinde ne zaman böyle bir düşme olsa, kapitalistler hemen işçileri aldatmak için bu fırsattan yararlanmaya bakarlar.” Marx[1]

Burjuva medyası, liberal ekonomistler her ne kadar bağırıp çağırsalar da kapitalist sistemde enflasyonun anlamı; işçilerden daha fazla alıp tekellere aktarımdır. Yani, işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla soyulmasının resmi adıdır, enflasyon.

Emperyalist Savaş, Menteşeleri Sökülmüş “Göreceli Barış” Kapısını Zorluyor

“Emperyalist savaş tehlikesinin kapıya dayandığını, gelinen aşamada bugün hemen hemen herkes –burjuvazinin yayın organlarından The Economist de dahil- gizleyemiyorlar. Bunlar emperyalist savaşın ekonomik nedenlerini gizleyip, karşıtı olduğu emperyalist gücün saldırganlığına bağlarlar.

“… kapitalizmin nesnel gerçekliği, bizi emperyalist savaşın bütün koşullarının – bütün temel çelişmelerin keskinleşerek- olgunlaştığına götürüyor. Stalin, 2. Emperyalist savaşın gelişini 1927 yılında açıklamıştı. 

Birleşik Mücadele Güçleri ve Birlikte Yürümek

Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) ikinci yılında girmiş bulunuyor. 4 Şubat 2021 tarihinde kuruluşunu ilan eden BMG, yayınladığı deklarasyonda: “Türkiye-Kürdistan sathında muazzam gelişmelerin yaşanabileceği bir siyasal ve toplumsal zeminle karşı karşıyayız. Emperyalist kapitalizmin ekonomik, siyasal ve toplumsal krizi günden güne büyürken, AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı, saldırılarına azgın bir şekilde devam ediyor. Koşullar, faşizmin çizdiği sınırlara hapsolmuş hiçbir anlayış ve önerinin kurtuluş reçetesi olamayacağını gösteriyor.

“... Yaşasın TİKKO Konferansımız!”(2)

TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı. 

– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Ekin Vartinik/Azad Axpanos: Başlamadan önce devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşenlerimizi saygı ve minnetle anıyor, kavgalarına bağlılığımızı yineliyoruz.

Savaş hali (Nubar OZANYAN)

Rojava halkı, hemen hergün Türk devletinin yeni bir saldırı ve tehdit haberiyle uyanıyor. Hemen hergün bu saldırılarda insanlar ya katlediliyor ya da ağır bir şekilde yaralanıyor, sakat kalıyor.

Doğduğu topraklarda özgürce yaşamaktan başka bir amaçları olmayan halklar, beklemedikleri bir an ve "nereden geldiği tam tespit edilemeyen" bombalı saldırılara maruz kalıyorlar.

Diktatör Erdoğan, tehdit ve ölüm saçan İHA-SİHAlarıyla halkı katletmeye devam ediyor. Amûde-Kobanê-Hesekê-Qamişlo-Derîk-Şêngal-Mexmur'da hemen her gün yeni katliamlar işliyor.

Sayfalar