Cuma Nisan 18, 2025

Faşizmi Yıkıp Özgürlüğü Kazandığımızda Keyif Çayını İçeceğiz!

Fransa’da 16 Ekim Cuma günü öğretmen Samuel Paty, basın ve düşünce özgürlüğü konusunu işlemek için öğrencilerine Muhammed peygamber karikatürünü gösterdiği gerekçesiyle okulun önünde Çeçen cihatçı biri tarafından başı kesilerek öldürüldü.

Bu olay Fransa’da yaşayan Müslümanlara zarar verdi. Bununla da kalmayarak Fransa’da göçmen karşıtlığını da tırmandırdı. Fransa İçişleri Bakanı bu olayla yakından, uzaktan ilişkisi olan Müslüman derneklerin kapatılacağını, nefret suçu işledikleri nedeniyle de bazı camilerin kapısına kilit vurulacağını duyurdu.

Ardından da bazı camilerin kapatıldığı haberleri basına yansıdı. Belirli sivil toplum kuruluşları kapatılarak yöneticileri hakkında da yasal soruşturmanın başlatıldığı açıklandı.

Öğretmen Samuel Paty’in cenaze töreninde konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron özgürlükleri savunmaya devam edeceklerini ifade ederek, Muhammed peygamberle ile ilgili karikatürlerin yayınlanmasından vazgeçmeyeceklerini, düşünce ve basın özgürlüğünü savunmaya devam edeceklerini dile getirerek “Fransa’da İslamcılar huzur içerisinde uyuyamayacaklar, korku taraf değiştirecek” açıklamalarında bulundu.

AB ülkeleri ve dünyanın birçok ülkesinden olayı kınayan açıklamalar yapıldı. Bu olayla ilgili TC devleti ve Cumhurbaşkanı RTE adına kınama vb. bir açıklama yapılmazken Macron’un öğretmenin cenaze töreninde yaptığı konuşmadan sonra RTE’nin Macron’a yönelik “Fransa’da akli noktada kontrole muhtaç liderinin teşvikiyle Müslümanlara ve kurumlarına yönelik saldırılar yapılmaya başlanmıştır” açıklaması basında yer aldı. Bu olayların ardından da  -TC devletinin öğretmenin öldürülmesiyle ilgili kınama yönlü bir açıklama yapmaması ve RTE’nin Macron’la ilgili sarf ettiği sözler nedeniyle- Fransa büyükelçisini Paris’e geri çağırdı.

RTE, Macron’a yönelik sarf ettiği sözlerle/açıklamalarla yetinmeyerek Almanya başkentinde -usulsüz para transferleri, kara para aklama, dolandırıcılık vb. nedenlerden dolayı- Türk camiine yapılan polis baskını nedeniyle A. Merkel’e de çatmadan edemedi: “Merkel’e sesleniyorum, hani sizde din özgürlüğü vardı? Peki bir sabah namazında nasıl oluyor da 100’e yakın polis camiye saldırıyor?

RTE herkese hakarete varan sözleriyle, Ayasofya ve Kariye müzesini camiye çeviren kararlarıyla Avrupa’da yaşayan Müslümanlara zarar verdiği gibi göçmen karşıtlığını da arttırıyor. Irkçılara ve aşırı sağcılara da malzeme sunuyor.

Rejim Sıkıştıkça Irkçılığa, Şovenizme ve Dinci Gericiliğe Sarılıyor!

Türkiye’de ekonomi kötü durumda, TL eriyor. Dolar 8.36, Euro 9.70 Tl olmuş. RTE’nin son silahı din! Macron’a İslamcılık üzerinden saldırmakla kendi seçmen tabanını yanında tutmaya çalışıyor ve İslam ülkelerine de mesaj veriyor. Libya’da, Doğu Akdeniz’de kendisinin politikalarına sorun çıkaran Macron’a öfkesi büyük. Bundan dolayıdır ki; Fransız mallarına yönelik bir boykot çağrısı yaptı. Bu boykot çağrısıyla İslam dünyasını da yanına çekmeye çalışıyor.

Libya, Doğu Akdeniz demişken, Libya’da savaşan taraflar Cenevre’de BM arabuluculuğunda 4 gün devam eden müzakerelerin ardından kalıcı ateşkes anlaşması imzaladılar. Arap Birliği’nin özellikle de Mısır’ın yoğun diplomatik çabalarıyla başlayan süreç ve sonrasında imzalanan anlaşma masasında Mısır var ama TC yok. Anlaşmada alınan kararlardan en yakıcı olanı ise yabancı askerlerin en geç üç ay içerisinde Libya’yı terk etmelerin istenmesi. Özellikle de Rusya’nın paralı özel güçleri ve TC aracılığıyla Suriye’den Libya’ya getirilen cihatçı çetelerin Libya’dan çıkarılması hedefleniyor. Böylelikle TC rejiminin “Sahada olursak masada da oluruz” anlayışı yaşam bulmamış oldu.

Doğu Akdeniz’de de TC rejiminin çatışmacı ve gerginliği tırmandıran politikası karşısında Kıbrıs Cumhuriyeti, Mısır, Yunanistan ve İsrail’i birleştirmiş durumdadır. Bu birlikteliğe Fransa da AB’yi arkasına alarak TC rejiminin Doğu Akdeniz politikasına karşı çıktı/çıkıyor. Çatışmacı, silah, savaş gücünü abartarak sahaya inen TC rejimi sahada yapayalnız kaldı.

TC rejimi masadaki yalnızlığı Dağlık Karabağ’da yürüttüğü politikada da yaşıyor. Dağlık Karabağ’ın Özgürce Ayrılma Hakkı’nı kullanması nedeniyle Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmaların/savaşın 14. gününde ateşkes konusunda taraflar anlaştı.

Rusya’nın başkenti Moskova’da bir araya gelen Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri bakanları toplantısı sonrası konuşan Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ateşkes ilan edildiğini açıkladı. TC devleti Dışişleri Bakanlığı’ndan ateşkese ilişkin yapılan açıklamada; “Türkiye başından beri Azerbaycan’ın evet diyeceği çözümleri destekleyeceğini vurgulamıştır. Bu anlayışla sahada ve masada Azerbaycan’ın yanında olmaya devam edecektir” denildi. Sahada İHA, SİHA ve Suriye’den getirdiği çetelerle Azerbaycan’ın yanında olan TC rejimi Rusya tarafından masaya dahil edilmemiştir. Rusya, Azerbaycan vasıtasıyla Kafkaslar’a yerleşmek isteyen TC rejimine şimdilik masada kırmızı kart göstermiştir. Rus emperyalistleri burunlarının dibinde -Kafkaslarda- İdlib’deki gibi bir cihatçı alanın yaratılmasına kesinlikle göz yummayacaklarını açık bir şekilde belli etmiştir.

İdlip’te Sular Isınıyor!

Dağlık Karabağ konusunda Rusya’nın TC rejiminin politikalarına karşı duyduğu rahatsızlık İdlib’de de kendisini hissettiriyor. Dağlı Karabağ konusunda TC’nin Azerbaycan’a destek sunması Rusya’yı rahatsız etmektedir. Rusya’nın İdlib’de TC tarafından eğitilip silahlandırılan cihatçıları hedef alıp, uçaklarla bombalaması Dağlık Karabağ konusunda duyulan rahatsızlığın dışa vurumudur.

Rusya’ya ait savaş uçakları geçtiğimiz günlerde İdlib’in kuzey batısındaki Duveyla köyünde gerçekleştirdiği saldırıyla çok sayıda cihatçıyı öldürdü. TC’nin eğitip donattığı Feylak el Şam grubunun hedef alındığı saldırıda 80 kadar cihatçı ölürken 100’den fazlası da yaralandı. Rusya’nın gerçekleştirdiği bu saldırı aynı zamanda TC’ye bir mesaj niteliğindedir: M-4 karayolunun ulaşıma açılması ve cihatçılara ilişkin verilen sözlerin yerine getirilmesi…

16 Eylül’de Ankara’da Ruslarla yapılan askeri teknik toplantıda M-5 Otoyolu’nun el değiştirdiği sırada Suriye ordusunun kontrol ettiği bölgelerde kalan Türk askeri gözlem noktalarının tahliye edilmesi talebi reddedilmişti.

Halbuki bu gözlem noktaları Suriye askerlerinin kuşatması altındaydı ve Rusya’nın güvencesi altında olmalarından dolayı kalabiliyorlardı. 15 Ekim’de TC rejimi aldığı bir kararla Morek’teki gözlem noktasını boşalttırdı. Morek’ten çıkan askeri konvoy Zafiye Dağı bölgesine kaydırıldı. Yani sıcak çatışma alanına! Nasıl olsa Rusya güvencesi var!?

Kısacası dış politikada Doğu Akdeniz, Libya, Dağlık Karabağ ve İdlib’den TC rejimine iyi bir haber bulunmamaktadır. TC rejimi içerde yaşadığı sıkışmışlığı dışarıda ki işgalci, yayılmacı ve saldırgan politikalarla gidermek istemekte, ırkçılığı, şovenizmi ve dinci gericiliği olabildiğince propaganda etmektedir. Ne var ki bu politika içerde yaşanan gerçeklerin üstünü örtememektedir.

Bin Odalı Saray’da Yaşayanlar Halkın Durumunu Anlamaz!

Toplu açılış töreni için gittiği Malatya’da otobüsten halkla konuşurken bu sırada bir esnaf “Evimize ekmek götüremiyoruz” diye seslenince RTE’de “bu laf bana abartılı geldi” deyip ardından da aynı vatandaşa bir bez torbası fırlatarak “al bu keyif çayını iç” dedi. Bu sahne, Sarayda yaşayanın halkın sorunlarına ne denli uzak kaldığının örneği olarak Türk siyaset tarihine geçmiş durumdadır.

Ne var ki RTE’ye destek sunan ve başkanlık sistemine geçişle birlikte tüm sorunların çözüldüğünü iddia eden MHP lideri Devlet Bahçeli; ülkede yaşanan yoksulluğu, işsizliği hatta açlığı, başlattıklarını ilan ettikleri “askıda ekmek kampanyası”yla gözler önüne serdi. Türkiye’nin ekonomisini ve AKP iktidarının politikalarını destekleyen/ortak olan MHP’nin “askıda ekmek kampanyası” Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu en iyi anlatan bir kampanyadır.

Biri evimize ekmek götüremiyoruz diyenlere keyif çayı fırlatıyor, diğeri de “askıda ekmek kampanyası” başlatıyor…

Türk-İş’in ekim ayı araştırmasının sonuçlarında Türkiye’de açlık sınırı 2.482 TL, yoksulluk sınırı ise 8.086 TL olarak ifade edilmektedir. Bir yandan ekonominin uçtuğu ilan edilir, diğer yandan “askıda ekmek kampanyası” yapılırken, halkın içinde bulunduğu durum budur. Özgürlüğün, demokrasinin olmadığı, baskıyla, zulümle yönetilen bir ülkede işçiler, emekçilere, gençlere yönelik baskının, şiddetin, işkencenin de sınırı olmaz.

Gençlik örgütlerinin 15 Kasım’da ilan edecekleri “Birleşik Gençlik Meclisi” öncesi “Faşizme Karşı Örgütlülüğümüz İçin Birlikte Yürüyoruz” kampanyasının startını vermek için yapmak istedikleri basın açıklamasına polis saldırdı.

HDP Gençlik Meclisi, Yeni Demokrat Gençlik (YDG), Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB), Gençliğin Devrimci Öncüleri (Dev Güç) ve HDP gençlerinin katıldığı açıklamaya polis saldırarak işkenceli gözaltı yaptı. Gerekçesi ise komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın fotoğrafının taşınması. 61 genç gözaltına alındı.

Yine hafta sonu Halkevleri’nin ülke genelinde “İnsanca Yaşamak İstiyoruz” talebiyle yapmak istediği basın açıklamalarına polis saldırarak gözaltı yaptı. Bunlar yaşanırken Türkiye’nin çeşitli illerinde Suriyeli cihatçılar ÖSO bayrağı açıp Fransa’yı protesto ettiler. Fransız bayraklarını yere atarak çiğnediler. Ortalıkta polis yoktu!

İçeride ve dışarıda Kürt halkına yönelik saldırılar tüm hızıyla devam ediyor. Dağlar bombalanıyor. HDP’ye yönelik saldırılar tavan yaptı. HDP il, ilçe, belediye başkanları tutuklanarak hapishanelere dolduruldu. Kürtler helikopterlerden atılıyor…

“Öyle mi Alay Komutanı…”

Manisa Soma’da 8 yıldır tazminatları ödenmeyen Uyar Madencilik işçilerinin başlattıkları Ankara yürüyüşü polis tarafından engellendi. Ermenek’te 1 yıldır maaş ve tazminatlarını alamayan Cenne ve Saba Maden Ocağı’na ise jandarma müdahale etti. Gözaltılar yaşandı. Gözaltılara, saldırılara rağmen işçiler kararlı bir şekilde yürüyüşü devam ettirdiler.

Hesap sorulması gerekenlere hesap soramayanlar maden işçilerinin yürüyüşünü bir kez daha jandarma barikatıyla engellemeye çalıştılar. İşçileri çembere aldılar. Burada bir işçinin yaptığı konuşma derslerle doluydu: Devletin gücünü bizde sınamayın. Yerin yedi kat altında alınteriyle yaşamını devam ettirmek durumunda kalıp kör edilenlerden, sakat bırakılanlardan, ciğerleri çürüyenlerden hesap sormasın devlet. Bir tane kıçı kırık patrondan hesap sormayı beceremeyen devlet gücünü bizde sınayacak öyle mi? Öyle mi alay komutanı? Buradayız biz. Şimdi bize güç göstereceksiniz ha? Vallahi de billahi de korkmuyoruz sizden.”

İşte hakkını arayan emekçinin haklı, gür sesi.

Türk hakim sınıfları ve onun temsilcisi AKP-MHP iktidarı gelinen aşamada yaşanan ekonomik krizi yönetmek için farklı politikaları devreye sokmaktadır. Ekonomik alanda yaşadığı çöküşü siyasal alanda hayata geçirmeye çalıştığı politikalarla ötelemek istiyor. Sınır ötesi Rojava, Irak Kürdistanı ve Libya’da askeri operasyonlara girişirken, Fransa ile, Almanya ile yüksek perdeden atışıyor!

AKP-MHP iktidarı işçi sınıfına, ilericilere, devrimcilere, komünistlere karşı saldırı halindedir. İşçilerin, emekçilerin, devrimcilerin, Kürtlerin AKP-MHP faşist iktidarına karşı birleşerek mücadeleyi yükseltmeleri gerekmektedir.

Gün faşizme karşı mücadele günüdür.

10959

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar