Cuma Ocak 3, 2025

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

AP seçimlerinin hemen ertesinde Macron’un partisi, 15.2 ile faşist Ulusal Birlik (RN) partisinin yarısı oranında oy alması ve ikinci sıraya düşmesi siyasi hamleleri de beraberinde getirdi. Macron, 9 Haziran yenilgisinin hemen ardından Fransa Parlamentosu’nun alt kanadı olan Ulusal Meclisi feshetmiş ve erken seçim kararı almıştı. 30 Haziran’da yapılan erken genel seçimlere belirgin olan üç siyasi parti damgasını vurdu. Siyasi partiler ittifaklar kurarak seçime girdi. Dört partiden oluşan Yeni Halk Cephesi NFP (Sol Blok), Le Pen ve Jordan Bardella liderliğinde Ulusal Birlik Partisi RN (faşist hareket), Macron’un partisi Merkezci Birlik (Ensemble) seçimlerde belirgin ana noktayı oluştururken merkez sağda Cumhuriyetçiler Partisi ve Yeniden Fetih Partisi cılız bir seviyede kaldılar.

30 Haziran’da birinci tur seçiminde faşist hareket RN, yüzde 34 ile birinci parti oldu. NFP, yüzde 28.1 ve Ensemble yüzde 20.7 ile üçüncü parti olarak çıktı. Cumhuriyetçiler Partisi ise yüzde 10 civarında kaldı. İlk tur seçimlerinde faşist hareket, 2022 yılındaki oy oranını katlayarak birinci oldu.  Bunun yanı sıra Sol İttifak’ın oylarının da önemli derecede yükseldiği göze battı.

7 Temmuz, ikinci tur seçimleri, aslında anahtar niteliğindeydi. Faşist hareketin aşırı yükselişi ve topluma yansıtılan kaygıların yanısıra Fransız halkının geleneğinde var olan sol toplumsal tepki, demokrasi ve emek mücadelesinin yanısıra anti-demokratik uygulama ve faşizme karşı hassasiyeti de eklenince son kırk üç yılın en yüksek seçimlere katılım oranı yaşandı. İkinci tur seçiminde Yeni Halk Cephesi (Sol İttifak) 182 millet vekili çıkararak birinci parti oldu. Macron’un partisi Ensembe, 168 millet vekili ile ikinci sırayı alırken, faşist Ulusal Birlik Partisi ise 143 millet vekili ile üçüncü konuma yerleşti. Merkez sağ Cumhuriyetçiler Partisi ise 60 vekil çıkararak mevcut parlamentodaki yerini almış oldu.

Toplamda 577 milletvekili ile temsil edilen Ulusal Meclis’te hükümet kurmak için gereken 289 sandalyelik mutlak çoğunluğu tek başına hiçbir parti sağlayamadı. Bu da yeni tartışma ve tıkanıklıkları getirmektedir. Seçimin hemen ardından Başbakan Gabriel Attal istifasını verdi ancak yeni iktidar oluşuncaya kadar Macron mevcut başbakanın görevde kalmasını istedi.

Yeni başbakanın seçimi için tartışma ve görüşmeler sürerken faşist harekete karşı alınan başarıyı halk sokaklarda kutladı. Önümüzdeki günlerde belirlenecek olan isimler üzerinden yeni başbakan ataması gerçekleşecektir. Fransa kanunlarına göre cumhurbaşkanı herhangi birini başbakan olarak belirleyip atayabilmektedir. Yeni tartışma ve tıkanıklıklara yol açmamak adına Macron, başbakanlık için önerilecek isimleri beklemektedir. Yeni Halk Cephesi liderlerinden Melenchon, başbakan olma konusunda “kendini yeterli hissettiğini” ifade etmiş, ardından 22 Haziran’da ise bu sorumluluğa hazır olduğunu açıkça belirtmişti. Ancak Sol İttifak’ın kendi içinde başbakan adayını belirleyememesi ve bu konuda net bir aday ismi ortaya çıkaramadığı için mevcut tıkanıklığı daha zora soktuğunu görüyoruz. Sol İttifak güçlerinin, Melenchon’un adaylığına sıcak bakmadığı da bilinen bir gerçek. SGT Sendikası, 18 Temmuz’da eylem çağrısı yaparak “sol bir başbakan” istediklerini duyurmuştur.

 Kaybeden Macron, kazanım elde eden sol ve sağ ittifak

Macron bu düşüşü durdurmak için faşist hareketin yükselişini tıpkı 2022 seçimlerinde olduğu gibi manivela olarak kullanmak istedi. İki önemli sac ayağı üzerinden hareket etti. Birincisi, “aşırı sağa karşı halk biraz da zorunlu ve alternatifsiz olarak bana oy verir” idi. İkincisi, “solcular birleşemez ve sol ittifak kurulamaz” düşüncesiydi. Bu iki stratejik yaklaşım, Macron’un erken seçim hamlesini yapmasına dayanak oldu. Üç hafta gibi kısa bir zamanda erken seçim kararı alması da bunun en somut göstergesiydi.

Oysa yanıldı. Yeni Halk Cephesi 10 Haziran 2024 tarihinde kuruluşunu ilan etti. Sosyalist Parti, Komünist Parti, Ekolojistler, Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi olarak ittifak antlaşmasına vardıklarını duyurdular. Faşist harekete karşı anti-faşist ittifak olarak kendilerini deklare ettiler. 50 yıl öncesi gibi faşizme karşı bir araya gelen Halk Cephesi’ne atıfta bulunarak Yeni Halk Cephesi ismini aldılar. Böylece hem “solcular” birleşti hem ittifak oluştu hem de alternatif bir anti-faşist cephe sahadaki yerini almış oldu.

Sadece bu yönüyle de değil, asgari ücretlerin yükseltilmesi ve emeklilik yaşının düşürülmesi gibi toplumun ana sorunlarına vurgu yapmaları önemli bir güç olmalarını beraberinde getirdi. Kısacası Macron’un kendi partisini kurtarma hamlesi olarak ele aldığı erken seçim kararı, esasen düşüşünü kurtaramamış ve yenilgisini engelleyememiştir.

Seçimin iki galibi olmuştur. Sol ittifak ve faşist ittifak. Birinci tur seçiminde ilk sırada olmasına karşın ikinci turda üçüncü parti olması Macron ve Sol İttifak Partisi arasında yapılan anlaşmalar sonucunda geriletilmiştir.

Tüm tartışmalar sürerken Başbakan adayının “sol”dan bir isim olacağı varsayılıyor. İttifak içinde de Melenchon’a sıcak bakılmıyor. Muhtemelen başka bir aday üzerinde anlaşma sağlanacak gibi görünüyor.

Faşist ve ırkçı eğilimler bilinçli devlet politikalarıdır

Fransa ve Almanya örneği bize birçok veri sunmaktadır. Macron’un uyguladığı neo-liberal politikalar, Ukrayna ve savaş ekonomisi, yoksullaşmaya karşı zenginleri kayıran politikalar gibi bir dizi ana konu toplumun aşırı sağa ve faşist harekete kaymasındaki en önemli etkenleri oluşturmaktadır. Almanya’da savaş bütçesinde verilen açığın kapatılması için uygulanan ek zam ve politikalara karşı duyulan tepkileri unutmayalım. Sözde sosyal demokrat veya “sol” adına uygulanan neo-liberal politikaların toplumu ittiği konum maalesef ırkçı ve faşist partilerdir. Mevcut iktidarlara duyulan tepki ve gelecek korkusu toplumun sağ popüler söylemlere inanmasını getiriyor.

Bu ülkelerde faşist hareketin canlanması mevcut devlet politikasıdır. İç faşistleşme bilinçli bir siyasetin ürünüdür. Ukrayna savaşının en büyük destekçileri Fransa ve Almanya’dır. İngiltere’de de geçtiğimiz günlerde yapılan seçimleri İşçi Partisi kazandı. Fransa ve İngiltere sözde “sağı durdurdu”. Oysa İngiltere İşçi Partisi seçim döneminde açıktan İsrail yanlısı tutum takınarak, bunun propagandası üzerinden kampanya yürütüyordu. Dünyanın her karışını cehenneme çeviren emperyalist güçlerin yarattığı yıkım ve yağmanın nedenleri deşifre edilmeden, bilinçli bir şekilde bunun faturasını göçmenlere kesmek aslında hem sağın ve faşist hareketin hem de neo-liberal politikaları uygulayan sol etiketli iktidarların işine yaramaktadır.

Fransa’da Ulusal Birlik Partisi (RN) çeşitli ittifak ve taktik politikalar ile üçüncü parti konumuna geriletilmiş oldu. Bu geriletme esasen nicel bir gerilemedir. Bu partinin mevcut gücü ve kitle tabanı geriletilmemiştir. El freni çekilmiş, şimdilik olduğu yerde çakılı kalması sağlanmıştır. Asıl olan, sağın ve ırkçılığın esasen üzerinde yaygara koparıp popüler söylemlerle siyaset yaptığı sorunların (göçmenlik, ekonomik, siyasal) beslenme kanallarının kurutulmasıdır.

Bunun da bugün mevcut düzen partileri tarafından yapılmasının imkanı yoktur. Toplumun anti-faşist duruşunu sisteme entegre eden ve bu canlı dinamik üzerinden mevcut politikalarına yaşam olanakları açan bir gerçeklik ile karşı karşıyayız.

Macron’un dayandığı veya dayattığı model, sağın ve faşist hareketin gelişmesini sağlamıştır. Kendi nefes alanlarını daralttığı andan itibaren sözde bu tehlikeye karşı mücadele bayrağını çekmektedir. Evet, açık ve net olan toplum artık düzen partilerine olumlu ve güvenle bakmıyor. Farklı arayış içerisinde yolunu bulmaya çalışıyor. Bu anlamıyla daha radikal ve tutarlı anti-faşist mücadeleye ihtiyaç vardır.

Faşist ve ırkçı eğilimler bilinçli bir şekilde devlet politikası olarak geliştiriliyor. İçerdeki faşist ayakları harekete geçiriliyor. Tüm bunlar, savaş tehlikesi ve bozulan ekonomik şartların yaratabileceği sol ve toplumsal başkaldırının boğulmasına yöneliktir. Macron’un “nasıl olsa sol ittifak yapamaz, bir araya gelemez” özlemi kursağında kaldı ise aslında güçlü bir ittifaklar politikasına ihtiyacın olduğu da gün gibi ortada durmaktadır. Mevcut sistem ve faşist saldırganlığı ancak doğru ve asgari oranda duruş sergileyen anti-emperyalist, anti-faşist ittifak güçlerine ihtiyaç var. Gerisi sınıfsız bir dünya ideasında yürüyenlerin yol göstericiliğine kalmıştır.

2307

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar