Perşembe Nisan 24, 2025

Harekete Geçiren Umut…

Her örgütlenme açısından olduğu gibi kolektifimiz açısından da “sorun”ların ilki görevlerimizin doğru saptanıp saptanmadığı, ikincisi buna uygun yol ve yöntemin doğru belirlenip belirlenmediği, üçüncüsü bu yönde ne kadar arzu ve gayret içinde olduğumuzdur.

Zira geleceği belirleyecek, yanlışla doğruyu ayıklayacak, bizi eğitip geliştirecek olanlar bunlardır. Bunun özet olarak anlamı, sınıf mücadelesinin engin sularında kulaç atmaktır. Devrimin gerekli olmasına hükmeden şartlar, onun hazırlığı için “olanaklar denizi”ni de hazırda tutmaktadır. Bu gerçeklik bize, doğru yöntem ve araçları saptamak ve buna uygun politikalar belirlemenin yanında, uygulayıcı olma görevini vermiştir.

Bunu yaparken geçmişimizin deneyimleriyle aydınlanmak, bilinç ve irademizi beslemek, umudumuzu büyütmek muazzam önemdedir. Gelecekten taşınan umut, devrimcilerin varlıklarının ayrılmaz bir parçasıdır. Ama bu bilinç, irade ve umudun, içinde bulunduğumuz kesitte de somutlanması gerekir. Bu olmadığında geçmiş ile gelecek arasındaki zincir kopmuş demektir.

Başarı ve yenilgi, sadakat ve ihanet, özgürlük ve tutsaklık… Ve daha nicesiyle tüm bunlar, karşıtların birliği ve mücadelesidir. Her kavram olduğu gibi umut da sınıfsaldır ve kendi içinde çelişkilidir. “Çelişkilidir” derken kastettiğimiz şey, onun sadece bir bekleyiş olmadığı gibi gerçekleşmesi imkansız olanı zorlamak anlamına da gelmemesidir.

Bu diyalektik yasayı kavramak, devrimci iyimserlik ve somut umut kaynağımızdır. Erich Fromm bunu “Atlama anı geldiğinde sıçrayacak olan çömelik bir kaplana benzer umut. (…) Umut etmek demek, henüz doğmamış şey için her an hazır olmak, ama doğumun, bizim yaşam sürecimiz içinde gerçekleşmemesi halinde umarsızlığa, umutsuzluğa düşmemek demektir. (…) umutları güçlü olanlar, yeni yaşamın tüm belirtilerini görür, bundan sevinç duyarlar ve doğmaya hazır olan şeyin varlık kazanmasına yardımcı olmaya her an hazır bulunurlar. (…) Umut insanın yaşamsallığını sürdürmesini sağlayan başat duygulardan biridir ancak çoğu kişinin düşündüğünün aksine burada içi boş bir iyimserliğe, iyi düşünelim iyi olsunculuğa, pasif bir bekleyişe yer yoktur. (…) Umut yaşam içerisinde karşılaştığımız belirli engelleri ve tuzakları kabul eder ve karşımıza çıkan koşullarla yüzleşebilme ve onları aşabilme cesaretini verir. Sürece odaklanmamızı, olmayanı kurmanın sabrını ve sorumluluğunu üstlenmemizi sağlar. (…) Toplumsal, siyasal, ekonomik, varoluşsal, dinsel ya da gündelik, hangi düzlemde olursa olsun, umutsuzluk, daha çok bir gelecek görememe ve kuramama ile ilgiliyken; umut, geleceği yaratma, en azından buna cüret etme ya da bunu tahayyül etme ile ilgilidir” şeklinde özetlemektedir.

Tarif etmeye çalıştığımız umut tam da budur. Kör bir Polyannacılık değil mücadelede kazanıma odaklanan iyimserlik, eyleme geçmek için ihtiyaç duyduğumuz coşku ve tutku, kaynağını gerçeklerden ve kitlelerden alan bir heyecan eylemidir. İnsanlık tarihinden aldığımız güçle yarını kurmaya dönük bilimsel güvenimizin ifadesidir. Hayatın olduğu her yerde ve zamanda umut vardır. Dolayısıyla devrimci umut, mücadelemizin vazgeçilmezlerindendir.

Aynı zamanda egemenlerin de en çok kullandığı, çarpıttığı kavramlardan biridir umut. Onlar umutsuzdurlar. Ve bizim de umutlarımızı bitirmek isterler, hatta asıl kavgaları bununladır. Umut kaynaklarımızı hedef alarak savaşırlar. Sokakta, eylemde, işkencede, hapishanede … nerede olursak olalım yaptığımızın “bir işe yaramayacağını” anlatmaya çalışırlar bize. Gelecek umudu kırılmış, kendine güvensiz bir toplum yaratmak isterler.

Bunu başarmanın sistemin uzun ömürlü olması için gerekli olduğunu bilirler. Bu konuda azımsanmayacak bir başarı da kazanmışlardır. Bu nesnel durumun devrimci saflarda da önemli oranda var olduğunu söylemek abartı değildir. Burjuvazinin anti-propagandası, devrimci ve komünistlerin hataları ve başarısızlıklarından kaynaklı umutsuzluk çeşitli görüntüler altında devrimci komünist saflarda da yer bulmaktadır.

Egemenler, bütün mekanizmalarıyla kafaları karıştırmaya, umut kırıcı bir atmosfer yaratmaya çalışmaktadır. Açıktan “umut kırma” konseptiyle başlatılan saldırı furyası şiddetlenerek devam etmektedir. Aslında onlar “umut kırmak”tan her söz edişlerinde kendi çaresizliklerine de göndermede bulunmuş, umut ateşine odun atmış oluyorlar. Kaçınılmaz biçimde yenilgiye uğrayacaklarını herkesten daha iyi onlar biliyorlar. Tam da bu koşullarda bizlerin geleceğe umutla bakmak, daha güvenli ve emin adımlarla yürümek için çok nedenimiz var! Bunun en önde geleni, sınıf mücadelesinin dünya çapında kazandığı ivmedir. Kitlelerin mücadelesi, her cephede yeni alternatiflerle ilerlemektedir.

Bu, altı boş, ayakları havada bir (kuru) ajitasyon ve gerçekçi olmayan bir “gaz verme” değildir. Bunu anlamak için 1 Mayıs 2021 tablosuna bakmak yeterlidir. İktidarın “salgın önlemleri” palavrası paçavraya çeviren devrimci irade, tüm yasaklamalara rağmen işkenceye gülümseyerek, gözaltına direnerek, işkenceci polise çelme takarak yol almaya devam etmektedir.

5344

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar