Perşembe Kasım 7, 2024

Huzursuzum

Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; ilk önce senin ellerin kirlenecek.” Tolstoy

Bu açıdan baktığımızda birine güzel bir şey attığımızda da ilkin bize bulaşacaktır. Ancak bugünlerde hiçte güzellikten bahsedecek durumda değiliz. Herkesin elinde bıçak, silah, kayyum, darbe, kan, kıyım.

Her şeyden uzak durmanın yolunu hatta yollarını arıyorum. Ama imkansız. Birazcık kalbi duygusu hissi olan kimse o denli duyarsız olamaz. Kulaklarıma pamuk tıkasam, gözlerime mil çeksem çaresiz. Bu hayatı yaşıyorsan duyguların hislerin varsa kör-sağır olsan da fark etmez. Toprak duyurur, rüzgar fısıldar, hava kokuyu getirir vurur suratına. İnsanlık değerlerinin asgari düzeyde olması bunları duyumsamaya yeterlidir. Her yerden, herkesten, her şeyden uzak durmanın tek bir yolu var, ölmek ya da ölü olmak.

Bir feryat bölüyor hayatı ölmemişsen şayet az çok canlı isen iliklerinde hissedeceğin bir çığlık: “ölmek istemiyorum!” Bir kadın sesi bu yüzyılların zulmünü gerdanında taşımış ve şahdamarından bıçaklanan bir kadın binlerce yıllık sesidir. Ses ürpertiyi büyütüyor, çevredeki gözler yerinden fırlıyor, bıçağın kırmızıya bulandığı an, bir çocuk avazı bütün tanrıları dize çökertecek kuvvetle vuruyor suretimize; “lütfen annem ölmesin!”

Kadın gözlerimizin önünde bıçaklanıyor ve ölüyor.

Peki ölü değiliz de neyiz, şaşırdık mı, çıldırdık mı, devletin, yasaların, mevki ve makamların içine tüküreyim dedik mi? Erkin erkeğin cinsiyetçiliğin çarkına tüküreyim dedik mi? Demedik.

Ve aradan geçen her gün kadınlar katlediliyor, çocuklar tecavüze uğruyor. Zira devlet erkek devleti, İslam dini erkek dini. Her şeyin üstündedir o, kadın erkeğe emanet edilmiş isterse öldürür, isterse satar. Bu erkek tanrıya kadınlar ne kadar karşı? Hiç! Bağıracaksınız biliyorum ama bu ayrımı koyarak söyleyeyim. Kürt kadınları bu mücadelede ciddi derecede başarılı. Ancak Müslüman Türk kadınları erkeklerin iktidarını yaşatması için, Kürt, Ermeni, Alevi, Êzîdî düşmanlığı üzerinden sürdürdükleri kirliliğe düşüyorlar. Bunu sürdüren AKP devletidir. Yargı ona göre dizayn edilmiş, bakanlar, yasalar, diyanet ona göre. Nazım’ın şu dizesi buraya düştü “demeğe de dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

Annesi öldürülen çocuğa özel psikolog tayin edilmiş. Bu da şuna benziyor; önce ormanı yakıyorlar sonra fidan dikiyorlar. O kadim ağaçlar yanmışsa hayatın anlamını o genç fidanlara kim anlatacak?

Sanatçısı kovulmuş, gazeteleri kapatılmış, aydını yazarı çizeri içeri atılmış sürgün edilmiş geride istedikleri gibi yönlendirecekleri bir güruh kalmış. Sapık sefil, dinci ırkçı bir güruh.

Yaşamanın anlamı farkında olmak, şaşırmak, hayret etmek, ürpermek, korkmak, karşı çıkmak, kavga etmektir. Alıntıları fazla bir yazı oldu, fakat ulu çınarların hayat dersleri önemli. Ne demişti Sokrates, “Sorgulanmamış hayat yaşamaya değer değildir!” İşte bu aforizma bizi duvara çarpmalıdır. Bütün hayatımızla yüzleşmeli ve bu güdük huzurdan çıkmalı bu hantal tutumdan kurtulmalıyız. Son aforizma, ne demişti Cemal Süreya; “Dostoyevski okuduğumdan beri huzursuzum.”

Hasan Sağlam

7993

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Sayfalar