İnsanlığa ve geleceğe açık mektup! H.GÜRER

* * *
Bir ülke düşünün, çek ve bono senetleriyle kasalarını dolduran, dolarları ise ayakkabı kutularına sığdırmaya çalışan hırsızların, “sürekli iktidar seçildiği” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, polisin vurduğu, devletin katili koruduğu, halkın kulaklarını tıkayıp duymadığı, gözlerini kapatıp görmediği, “yargının” çırılçıplak orta yerde duran katilleri “yargılamadığı” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, anneler çocuklarını ekmek almaya artık gönder(e)mez olduğu bir ülke olsun. Ekmeğe uzanan her elin, korkarak geri çekildiği bir ülke… Sokaklarında kara kaşlı, kara gözlü, kara yağız çocukların gez(e)mediği, kara giysili, kara gölgeli siluetlerin dolaştığı, karanlık ellerin, siyah perdelerle gerçeklerin üzerini örttükleri bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, tabutları bedenlerinden ağır çocukların ülkesi olsun!
Bir ülke düşünün, farklılıkları yok eden, tek tip insan yaratmaya çalışan, aşk’ı ahlaksızlık olarak gören, Kürtçe konuşanı bölücü, ekmeği-suyu paylaşanı ise komünist görüpte zindanlara tıkan bir ülke düşünün!
Bir ülke düşünün, yıllardır kayıp evlatlarını bulamayan, onların kemiklerine razı anaların olduğu bir ülke olsun!..
* * *
Dün haberleri okurken, bir anne kaç defa öldürülebilir onu gördüm! Berkin Elvan’ın annesinin kaçıncı ölümüydü bu gördüğüm, bilmiyorum! Bildiğim, acısı hiç uzağımda değildi. ‘94 yılında katledilen abimin acısının aynısıydı! İnsan, yarası yarasına, acısı acısına denk geleni seviyor demek ki… Bu ülkenin topraklarında acıların dili, ateş dilli bir ejderha… Kime dokunursa kor bir ateşle yakıyor yürekleri… Rüzgarın gölgesi olur mu? Olur! Sevdiklerinizin tenine dokun(a)madan, avuçlarını kavra(ya)madan ve birdaha bunu yapamayacağınızı bilerek, üzerine toprak attığınızda, aslında yaşamın gölgesinde kalırsınız. Güneşsiz, mavisiz, yıldızsız…
Dün Berkin’in vurulduğu an’ların görüntüleri öncesi, sevgili Hüseyin Aygün’ün açıklamalarını dinledim. “(…) Berkin’i böyle duvarların altına gizlene gizlene, korkakça öldürenler o kadar korkak ki mahkemeye gidip savunma yapmaya bile cesaret edemiyorlar” diyordu. İlahi dedim sevgili Aygün, ilahi… Katillerden mert, hırsızlardan dürüst olmalarını bekliyorsun… Oysa iyi bilirsin ki, bu ülkede düşündüğünü söyleyen, söylediğini yapan, yaptığının arkasında duranlar, “terörist” ilan edilip işkencede dişleri kıran elektiriklerin, buzları eriten sessiz ezgilerin sahipleri oldu hep! Dağ başlarında öldürülenler, sokak ortalarında yargısızca katledilenler, zindanlara atılanlar oldu hep!.. 14 yaşında bir çouğu pusu kurup öldüren ve öldürtenlerden bunu beklememelisin!
Oysa, karakollarda, işkencehanelerde, mahkemelerde hep bizlerden itiraf etmemizi istediler suçlarımızı! O halde biz itiraf edelim; Varsın başlarımız üzerinde kör baltalar sallandırsınlar, ne yazar? Varsın katilleri bırakıp bizi yargılasınlar, ne çıkar? Varsın bedenlerimize yeniden-yeniden elektirik versinler, kollarımızdan askıya alsınlar, yıllarca hücrelerde tutsunlar! Biz itiraf edelim suçlarımızı, varsın onlar yargılasınlar!
İtiraf Ediyoruz: 12 yaşında ki “terörist” Uğur Kaymaz’ın vücuduna 13 kurşun sıkan ve babasıyla beraber Uğur’u katleden 4 katil polisin beraat etmesine “bu ülkede hukuk-adalet-yargı yok” deme suçu işledik!
İtiraf Ediyoruz: 14 yaşında ki bir çocuğun hedef alınıp, kafasından vurularak öldürülmesinden, 17 yaşında ki bir başka çocuğun yaşını büyüterek, 75 yaşında bir insanın yaşının ise küçültrek, onları asma suçu işleyenlerden, ülkenin dört bir yanına dar ağaçları kuranlardan, yetmedi idamı tekrar geri getirmek isteyenlerden, hesap sorma suçunu işledik!
İtiraf Ediyoruz: “bu ülkede yerin üstü de altı da ölüm dolu” dedik. Madenlerde ki tehlikeli çalışma koşulları incelensin istedik. ‘Madenlerin güvenliklerinin araştırılması’ teklifi mecliste red edildikten 20 gün sonra Soma’da “301” madencinin ölümü gerçekleşti. Ardından Ermenek’te karanlık dehlizlerde yaşamını yitiren madencilerin yaşamlarının bu kadar ucuz olamayacağını haykırma suçu işledik!
İtiraf Ediyoruz: Ordular ileri, hedef Roboski! Katletmeden dönmeyin 35 Kürt “kaçakçı”yı! Hudutlar kurtulacak bayraklar şahlanacak! Ve “kaçakçı” köylülerin katilleri korunup, asıl katilin iki bidon mazot, iki paket tütün, iki paket şeker olduğu söylenecek! Her zaman ki gibi bu ülke de ölenler suçlu olacak! Binlerce failleri belli cinayetlere toplu bir katliam daha dahil edilecek! Biz, bu vb binlerce cinayetlerin, katliamların sorumlularının açığa çıkarılıp yargılanmasını isteme suçunu işledik!
İtiraf Ediyoruz: İşsizliği, açlık ordusunu yaratanlar, sokağa çıkan işçiyi-köylüyü-öğrenciyi joplayıp gaz ve Toma’lar ile ezenler, zindanda ki tutsağı hücrelerde delirtmeye çalışıp yakarak öldürenler, ellerinde manyetoları, askıları eksik olmayan günlerce bedenlerimize türlü akıl almaz işkence yapanlardan, ülkede okuldan çok cami yaptıran ve din’i ideolojik bir hegemonya aracı olarak kitleleri uyuşturmak için kullanan, azınlıkların haklarını red eden, onları asimile etmeye çalışan, rüşveti, hırsızlığı, yolsuzluğu erdem sayan ve kitlelere de bunu aşılamaya çalışan, komşu ülkelerde kaos çıkarıp terörist örgütleri finansal ve askeri olarak besleyen, insan kafası kestiren, halklara katliamlar yaptıran iktidarlara karşı koyma suçunu işledik!
İşte suçlarımız!.. Rahat olun efendiler… Bakın biz suçlarımızı itiraf ettik. Ya siz? Görüldüğü gibi suçların en büyüklerini işledik! Berkin’in katillerini yargılamaktan kaçınan “yargı”, buyrun bizi yargılayın!..
Kardinal Richelieu “Dünyanın en namuslu adamının yazdığı altı satırlık bir yazıyı bana getirin. Onun içinden, bu adamı asacak bir şeyler mutlaka bulurum.” diyor. Buyrun efendiler, biz size altı satırlık bir yazı değil, koca bir “İTİRAFNAME” veriyoruz! Berkin için harekete geçmeyen “hukuğunuz” ve “hukukçularınız” boş kalmasın!..
Herkes tarafından bilinsin ki, bu suçları işlemeye devam edeceğiz!..
Son Haberler
Sayfalar

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.