Salı Nisan 22, 2025

İnsanlığa ve geleceğe açık mektup! H.GÜRER

Acılar dilsizdir. Derin acılar ise insanların iradesini çelikleştirir! Çelikleşmeyen iradelerin cesaretini aşındırır! Umudunu kırar! Acılar öğreticidir! Apansız yitirdiklerimizin acısı nefesimizi keser, ama öldürmez. Yönsüz bir öfke kalbimizi zorlar, zor kazanıp, kolay kaybederiz! Duruyoruz şimdi sessizce, kaybettiklerimizin mezarlarının yanıbaşında, biliyoruz öfkemizi, ölülerimizin acılarıyla… Kim kimi ne kadar anlayabilir diye düşünüyorum uzuncadır. Kim, kimin derinliğini görebilir, hangi gözle? Kaç kapıdan geçer de bir insanda bulur yerini söz? Ve burda söyleyeceğim sözler, kaç insanda bulacak yerini, bilmiyorum!
* * *
Bir ülke düşünün, çek ve bono senetleriyle kasalarını dolduran, dolarları ise ayakkabı kutularına sığdırmaya çalışan hırsızların, “sürekli iktidar seçildiği” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, polisin vurduğu, devletin katili koruduğu, halkın kulaklarını tıkayıp duymadığı, gözlerini kapatıp görmediği, “yargının” çırılçıplak orta yerde duran katilleri “yargılamadığı” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, anneler çocuklarını ekmek almaya artık gönder(e)mez olduğu bir ülke olsun. Ekmeğe uzanan her elin, korkarak geri çekildiği bir ülke… Sokaklarında kara kaşlı, kara gözlü, kara yağız çocukların gez(e)mediği, kara giysili, kara gölgeli siluetlerin dolaştığı, karanlık ellerin, siyah perdelerle gerçeklerin üzerini örttükleri bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, tabutları bedenlerinden ağır çocukların ülkesi olsun!
Bir ülke düşünün, farklılıkları yok eden, tek tip insan yaratmaya çalışan, aşk’ı ahlaksızlık olarak gören, Kürtçe konuşanı bölücü, ekmeği-suyu paylaşanı ise komünist görüpte zindanlara tıkan bir ülke düşünün!
Bir ülke düşünün, yıllardır kayıp evlatlarını bulamayan, onların kemiklerine razı anaların olduğu bir ülke olsun!..
* * *
Dün haberleri okurken, bir anne kaç defa öldürülebilir onu gördüm! Berkin Elvan’ın annesinin kaçıncı ölümüydü bu gördüğüm, bilmiyorum! Bildiğim, acısı hiç uzağımda değildi. ‘94 yılında katledilen abimin acısının aynısıydı! İnsan, yarası yarasına, acısı acısına denk geleni seviyor demek ki… Bu ülkenin topraklarında acıların dili, ateş dilli bir ejderha… Kime dokunursa kor bir ateşle yakıyor yürekleri… Rüzgarın gölgesi olur mu? Olur! Sevdiklerinizin tenine dokun(a)madan, avuçlarını kavra(ya)madan ve birdaha bunu yapamayacağınızı bilerek, üzerine toprak attığınızda, aslında yaşamın gölgesinde kalırsınız. Güneşsiz, mavisiz, yıldızsız…
Dün Berkin’in vurulduğu an’ların görüntüleri öncesi, sevgili Hüseyin Aygün’ün açıklamalarını dinledim. “(…) Berkin’i böyle duvarların altına gizlene gizlene, korkakça öldürenler o kadar korkak ki mahkemeye gidip savunma yapmaya bile cesaret edemiyorlar” diyordu. İlahi dedim sevgili Aygün, ilahi… Katillerden mert, hırsızlardan dürüst olmalarını bekliyorsun… Oysa iyi bilirsin ki, bu ülkede düşündüğünü söyleyen, söylediğini yapan, yaptığının arkasında duranlar, “terörist” ilan edilip işkencede dişleri kıran elektiriklerin, buzları eriten sessiz ezgilerin sahipleri oldu hep! Dağ başlarında öldürülenler, sokak ortalarında yargısızca katledilenler, zindanlara atılanlar oldu hep!.. 14 yaşında bir çouğu pusu kurup öldüren ve öldürtenlerden bunu beklememelisin!
Oysa, karakollarda, işkencehanelerde, mahkemelerde hep bizlerden itiraf etmemizi istediler suçlarımızı! O halde biz itiraf edelim; Varsın başlarımız üzerinde kör baltalar sallandırsınlar, ne yazar? Varsın katilleri bırakıp bizi yargılasınlar, ne çıkar? Varsın bedenlerimize yeniden-yeniden elektirik versinler, kollarımızdan askıya alsınlar, yıllarca hücrelerde tutsunlar! Biz itiraf edelim suçlarımızı, varsın onlar yargılasınlar!
İtiraf Ediyoruz: 12 yaşında ki “terörist” Uğur Kaymaz’ın vücuduna 13 kurşun sıkan ve babasıyla beraber Uğur’u katleden 4 katil polisin beraat etmesine “bu ülkede hukuk-adalet-yargı yok” deme suçu işledik!
İtiraf Ediyoruz: 14 yaşında ki bir çocuğun hedef alınıp, kafasından vurularak öldürülmesinden, 17 yaşında ki bir başka çocuğun yaşını büyüterek, 75 yaşında bir insanın yaşının ise küçültrek, onları asma suçu işleyenlerden, ülkenin dört bir yanına dar ağaçları kuranlardan, yetmedi idamı tekrar geri getirmek isteyenlerden, hesap sorma suçunu işledik!
İtiraf Ediyoruz: “bu ülkede yerin üstü de altı da ölüm dolu” dedik. Madenlerde ki tehlikeli çalışma koşulları incelensin istedik. ‘Madenlerin güvenliklerinin araştırılması’ teklifi mecliste red edildikten 20 gün sonra Soma’da “301” madencinin ölümü gerçekleşti. Ardından Ermenek’te karanlık dehlizlerde yaşamını yitiren madencilerin yaşamlarının bu kadar ucuz olamayacağını haykırma suçu işledik!
İtiraf Ediyoruz: Ordular ileri, hedef Roboski! Katletmeden dönmeyin 35 Kürt “kaçakçı”yı! Hudutlar kurtulacak bayraklar şahlanacak! Ve “kaçakçı” köylülerin katilleri korunup, asıl katilin iki bidon mazot, iki paket tütün, iki paket şeker olduğu söylenecek! Her zaman ki gibi bu ülke de ölenler suçlu olacak! Binlerce failleri belli cinayetlere toplu bir katliam daha dahil edilecek! Biz, bu vb binlerce cinayetlerin, katliamların sorumlularının açığa çıkarılıp yargılanmasını isteme suçunu işledik!
İtiraf Ediyoruz: İşsizliği, açlık ordusunu yaratanlar, sokağa çıkan işçiyi-köylüyü-öğrenciyi joplayıp gaz ve Toma’lar ile ezenler, zindanda ki tutsağı hücrelerde delirtmeye çalışıp yakarak öldürenler, ellerinde manyetoları, askıları eksik olmayan günlerce bedenlerimize türlü akıl almaz işkence yapanlardan, ülkede okuldan çok cami yaptıran ve din’i ideolojik bir hegemonya aracı olarak kitleleri uyuşturmak için kullanan, azınlıkların haklarını red eden, onları asimile etmeye çalışan, rüşveti, hırsızlığı, yolsuzluğu erdem sayan ve kitlelere de bunu aşılamaya çalışan, komşu ülkelerde kaos çıkarıp terörist örgütleri finansal ve askeri olarak besleyen, insan kafası kestiren, halklara katliamlar yaptıran iktidarlara karşı koyma suçunu işledik!
İşte suçlarımız!.. Rahat olun efendiler… Bakın biz suçlarımızı itiraf ettik. Ya siz? Görüldüğü gibi suçların en büyüklerini işledik! Berkin’in katillerini yargılamaktan kaçınan “yargı”, buyrun bizi yargılayın!..
Kardinal Richelieu “Dünyanın en namuslu adamının yazdığı altı satırlık bir yazıyı bana getirin. Onun içinden, bu adamı asacak bir şeyler mutlaka bulurum.” diyor. Buyrun efendiler, biz size altı satırlık bir yazı değil, koca bir “İTİRAFNAME” veriyoruz! Berkin için harekete geçmeyen “hukuğunuz” ve “hukukçularınız” boş kalmasın!..
Herkes tarafından bilinsin ki, bu suçları işlemeye devam edeceğiz!..
77640

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar