Perşembe Nisan 24, 2025

"İnsanlık ölmüş " diyenlere güzel bir haber

Bin yıl geçti sanki cezaeviyle ilk tanışıklığımın üzerinden. Çok gençtim; çocukluğumda jandarma, falaka ve cezaevi  korkusuyla büyütülmüştüm. Konulduğum cezaevinin demir kapıları, beton duvarları ve göğün bağrına birer mızrak gibi saplanan nöbetçi kulelerinden ürkmüştüm.

Dışarıda akıp giden zaman o boğucu dört duvar arasında donup kalmıştı sanki. Girdiğim o mezardan çıkmak bana imkânsızmış gibi görünüyordu. Şimdi o günleri tebessüm ederek hatırlıyorum. Alıştım çünkü; başka bir kentteki evime gider gibi gidiyorum artık hapishaneye.

Kısa bir aradan sonra şimdi bir defa daha voltadayım dikenli teller altında. Bir kelebek zarafetiyle maltaya süzülen güz güneşinin altın sarısı saçlarından yayılan mest edici bir koku geliyor burnuma. Gökkuşağı renklerinin kaynaştığı serin bir yel ürperiyor yanaklarımda .

Üzeri dikenli tellerle çevrilen beton duvarın ardında, uzak bir yerden bir horozun coşkulu haykırışı yankılanıyor göklerde. Kulağımda horozun çığlıkları, bizim genç horoz geliyor gözümün önüne. Turkuaz yeşili, siyah ve kızıl renklerin ışıldadığı paltosuyla çevresinde gıdaklayan tavuklar arasında, “buranın kralı benim " dercesine kan kırmızısı ibikli başını kibirle arkaya atarak, bahçeyi uzun bacaklarıyla adımlayışını görür gibi oluyorum. Dışarıya gidiyor bir an düşüncelerim. Sevdiklerim güleç yüzleriyle gelip etrafımı sarıyorlar. Kalbimin kanatlanıp onları kucakladığını hissediyorum.

KADER DEĞİL GURBET MAHKUMLARI…

Koğuştan kopup gelen kahkaha sesleriyle uyanıyorum düşüncelerimden.  Koğuş arkadaşlarım neşeyle sohbet ediyorlar. Benim kendilerine katılmamı istiyorlar. Düşüncelerimi avluda bırakıp, onların yanına dönüyorum. Bol kahkahalı sohbete devam ediyoruz. Koğuşta on beş kişiyiz. Koğuş arkadaşlarım başka illerden getirilmişler buraya. Birkaçı daha çocuk… Bu koğuştakilere “gurbet mahkumları ”deniyor. Adli  mahkumlara  “kader mahkumları” dendiğini biliyordum; ancak gurbet mahkumları sözünü ilk defa burada duydum. Böylece cezaevi kültürüm bu koğuşla biraz daha zenginleşmiş oldu.

Bu gurbet mahkumları İstanbul, Kocaeli, Diyarbakır, Osmaniye, Gaziantep,Urfa , Ağrı ve Iğdır gibi uzak illerden gönderilmişler buraya. Burası dünyanın öteki ucu kadar uzak bir yer onlara. Hepsi yoksul aile çocukları. Zaten zengin çocuklarının burada ne işi var ki?

BURADAKİLER MEHMET AĞAR DEĞİL Kİ…

Aileleri bu uzak diyara nasıl gelip giderler, geldiklerinde nerede barınırlar, devletin umurunda değil. Bunlar Mehmet Ağar değil ki, devlet kendileri için villa tahsis eder gibi özel bir hapishane tahsis etsin! Tufan adında bir genç var ,Osmaniyeli ; Malatya’dan gönderilmiş buraya. Evli ve iki yaşında bir kızı var. 17 aydır cezaevinde. Bu zaman boyunca ne genç eşini ne de bebeğini görebilmiş. Yol uzak ve otobüse verecek paraları yok. Tufan’ın gök mavisi gözleri dalıp dalıp gidiyor uzaklara, eşi Nejla’yı ve kızı Suna’yı düşünüyor olmalı. Başka bir mahpus, “dört yıldır görüşçüm gelmedi” dedi. Neredeyse hepsi  aynı durumda.

Bu insanlık dışı uygulamayı , “Yaratılanı Yaratandan ötürü seviyoruz” , diyenlere ithaf ediyorum. E…ne de olsa yalan söylemek parayla değil !!! 

DEVLET SUÇ NEDENLERİNİ ORTADAN KALDIRMAK MECBURİYETİNDEDİR…

Devlet, ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik tedbirler alarak, suçların nedenlerini ortadan kaldırıp cezaevlerinin kapısına kilit vuracakken, kendi kusurunun bedelini bu insanlara ödettiriyor.

Bir itirafta bulunmak istiyorum: Tarihe ve insanlığa beslediğim güçlü ümitler bu gurbetçi mahkumlar arasında daha da pekişti.

DÖRT DUVAR ARASINDAKİ MEDENİYET,  ANKARA SİYASET MECLİSLERİNDE YOK…

"İnsanlık ölmüş " diyenlere güzel bir haber vereyim: Dört duvar arasında da olsa insanlık burada zifiri karanlıkta ışıldayan bir yıldız gibi parıldamaya devam ediyor. Tek mesele ortak bir ruhun yaratılmasında… Gerisi kolay, insanlık yatağını bulan su gibi bulur kendi ışıklı yolunu…

Bazıları belki inanmayacak ve sözlerimi abartılı bulacaklar ama ben bu dört duvar arasında bulduğum medeniyeti ve insanlığı ülkeyi yöneten o Ankara’daki o siyasetçi meclislerinde görmedim. Onlar gibi torba dolusu laflar etmezler ama  burada kurdukları  örnek hayatla insanlık dersi veriyorlar.

Koğuşun demir kapısından içeri adımımı ilk attığımda nasıl bir manzarayla karşılaşacağımı bilmiyordum. İçeridekiler gaspçı, eroinci veya katil olabilirlerdi. Onlarla bir arada yaşamak bir mayın tarlasında yürümek kadar zor geliyordu bana.

KOĞUŞTA İLK ANLAR…

Hapishanede kalanlar bilirler, koğuş kapısı her açıldığında bütün başlar ümit  ve merakla o yöne çevrilir. Dış dünyaya, özgürlüğe açılan tek kapı budur çünkü.

İçeri girince “ Merhaba, iyi akşamlar” dedim, üstüme çevrilen gözlerle sıcak bir göz teması kurmaya çalışarak. İçeridekiler,  yanan kömür sobasını çembere almışlardı. Beni tanıyanlar oldu, adımla selamladılar beni. Koğuş kapısı ardımdan şangırdayarak kapanırken, hepsi oturdukları plastik sandalyelerden gürültüyle ayağa kalkarak etrafımı sardılar ve candan bir ilgiyle, “Hoş geldin” dediler. Tanıdıklar benimle öpüştüler, diğerleri ise elimi sıcak bir karşılamayla sıktılar. Üç dört genç sakıngan gözlerini üstümde tutarak arkada kaldılar. Onlara ayrıca merhaba diyerek adlarını ve memleketlerini sordum. Gözlerinde çocuksu bir masumiyetle isimlerini ve memleketlerini söylediler. Ayakta süren hoşbeşten sonra oturmam için bir sandalye verdiler, sonra misafir olan benim için sobaya bir çay koydular.

Koğuşta sigara içildiğini görünce –çünkü sigara içilebilecek başka bir yer yok- "Eyvah"! dedim kendi kendime. Kandıra F tipindeki rutubetten hasara uğrayan akciğerlerim bu ortamda bir gün bile dayanamazdı. Az sonra çayla süren sohbetimizi kafamın içinde matkap gibi uğuldayan bu endişeyle sürdürdüm. Bir an cesaretimi toplayıp yanımdaki mahpusun kulağına sigaradan rahatsız olduğumu fısıldadım. Bu harika insanlar, adeta bakışlarıyla konuşuyorlardı. Nasıl oldu, kaş göz hareketleriyle nasıl anlaştılar, anlayamadım: sigara tutan eller gizli bir komut almış gibi kül tablalarına uzandı ve sigaralar hemen söndürüldü..

Şimdi akşamları koğuş kapısı kapanınca, sigara için tuvaletin önünde kuyruğa giriyorlar. Böyle olunca da günlük içtikleri sigara sayısı yarıya indi. Hem sağlıklarından hem de paralarından tasarruf ettikleri için şimdi gözlerinin içi gülüyor.

CEZAEVİ TERBİYE Mİ EDER?

Sanılmasın ki, cezaevi hayatı bu insanları hizaya sokmuş. Bana göre bu düşünce gerçeği yansıtmaz. Bu insanlar burada sabrın öğretmenliğinde hoş görünün, olgunluğun, zarafetin, empati  kurmanın ve barış içinde kardeşçe yaşamanın sırrını keşfetmişler.

KOĞUŞTA HAYAT…

Koğuşun günlük işlerinde harika bir paylaşım var. Büyük küçük ayrımı gözetmeden herkes, her işe koşuyor. Gece saat  11’den sabah 8’e kadar koğuş nefesler tutulmuşçasına kıpırtısız bir sessizliğe bürünüyor. Uyku sorunu olan benim için huzurlu ve melankolik bir sessizlik bu. Sabah erken kalkanlar,  uyuyan arkadaşlarını rahatsız etmemek için parmak uçlarında gidip bir sandalyeye ilişir, sadece görüntüsüyle yetindikleri televizyonu izlerler. Sabah sayımından sonra birlikte kahvaltıya oturulur. Üstümdeki ranzada yatan genç arkadaşım geceleri yatakta dönerken beni rahatsız etmekten dertli. Oysa rahatsız olduğum yok. Ben de onun beni düşünüp  gerilmesinden dertliyim. İki dertli birbirimizi bulmuşuz!

DİYOJEN GİBİ İNSAN ARAYANLARDANSANIZ İÇİNİZ RAHAT ETSİN…

Hani Diyojen gündüz ortası sokakta fenerle dolaşırken, “ İnsan arıyorum”, demiş ya… Siz de Diyojen gibi insan arayanlardansanız, içiniz rahat olsun;  insanlık için hala ümit var. Gurbetçiler koğuşu, dört duvar arasında ümidi yeşertiyor, kötülere insanlık dersi veriyor. Size dünyalar dolusu selam ve sevgilerini gönderiyorlar.           

Mahmut ALINAK - Susuz Kapalı Cezaevi

81609

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar