Cumartesi Eylül 28, 2024

İsviçre mülteci entegre kampları: Ucuz iş gücü pazarı

İki yıla varan bir süredir İsviçre' de kamplarda yaşamaktayım. Bu süre içerisinde kendi isteğim dışında ( biri sürgün edildiğim deport kampı olmak üzere) toplam altı kampta kaldım.

Şunu net olarak gözlemlemiş oldum ki; kantonlar arası bir takım uygulama farklılıkları olmakla birlikte, tümünde sistem kesinlikle aynı temel mantıkla işliyor:  Gerek ilk kamplarda ve gerekse de entegre kamplarında mülteciler ucuz iş gücü olarak görülmekte ve kullanılmaktadır.

Tüm kamplarda, kamp yönetimi alenen TAŞARONLUK yapmaktadır.

Gerek kamu ve gerekse özel sahadan gelen iş gücü talebi kamp yönetimine iletiliyor ve kamp yönetimi de paraya ihtiyacı olan mültecilere bunu iletiyor ve ihtiyaç sahipleri arasından yeterli sayıda mülteciyi, günlüğü 30 Fr karşılığında işgücü talebi olan kişi veya kuruma kiralıyor.

"Amele pazarı " mantığıyla ele alındığından ötürü ,  besbelli ki kamp yönetimi burada taşeronluk yapmakta ve mülteciler üzerinden para kazanmaktadır.

Mültecilerin iş gücünü günlük olarak 30 Fr.a kiralatan kamp yönetiminin ( esasen de „Göçler İdaresi“ nin) burada her bir mülteci sırtından kazandığı bir meblağın  olduğu, tartışmasız bir gerçektir.

Yani İsviçre' deki mülteci kampları da, tıpkı Amerikan hapishaneler sisteminde öngörüldüğü gibi, kapitalizm için birer ucuz iş gücü pazarı/ amele pazarı olarak ele alınmaktadır. Ve hem de "vahşi kapitalizm" dönemine özgü bir ilkellik ve aç gözlülükle. Çünkü çalıştırılanlar  hem çok çok düşük bir ücret karşılığında ve hem de hiç bir sosyal güvenlik mevzuatından yararlandırılmadan bu sömürü yapılmaktadır.

Ve işin ilginç tarafı bu uygulama ve tutumlar başta işçi sendikaları ve göçmen kuruluşları olmak üzere sol/ demokrat ve sosyalist etiketli tüm kuruluşlar tarafından bilinmesine karşın, buna ciddi herhangi  bir toplumsal tepkinin  gösterilmiyor oluşudur.

Keza yine aynı şekilde, özellikle de St.Gallen kantonu'ndaki entegre kamplarında bir süreden beridir mültecilere, "İsviçrelilerin yaşam disiplinini kazandırma" adı altında dayatılan ve uyulması zorunlu kılınan "yeni yaşam disiplini" uygulamasnın da, yine aynı tepkisizlik ve kanıksanmışlıkla karşılanıyor olmasıdır.

Sabah saat 8:30 ile akşam 16: 30 arasındaki zaman diliminde kampta kalan yetişkinlere  kampın tüm  „ayak işleri ", „iş becerisi ve sertifika kazandırma“ adı altında yaptırılmaktadır. Bu, gönüllülük temelinde de değil; uyulması zorunlu bir "entegrasyon kriteri" olarak dayatılmaktadır.

Ve komiktir, çalışmanın saat başı karşılığı sadece ve sadece  1,5 Frank.

Çalışmayı reddetmenin karşılığıysa, mislince para cezası ve nihayetinde de bir başka kampa sürgündür.

Mültecilere vaat edilen sertifika, ev/ofis temizliği, bahçe işleri, çocuk bakımı ve mutfak işlerine ilişkin olduğundan; bu,  mültecilere verilen değer ve layık görülen yaşamın somut göstergesidir de aynı zamanda.

Yani özetle inceltilmiş bir ırkçılık ve hakir görme tutumuna maruz kalmakta bu ülkeye sığınan insanlar.

İtiraz etme seçeneği yok bu " doğrudan demokrasi" de. Kayıtsız koşulsuz biat etmek üzerine kurulmuş sistem.

Uygulamanın ilk dayatıldığı kampta, kampta kalan 54 yetişkinden 39  kişinin imzasını alarak topluca bir itiraz dilekçesi yazmıştık... Demokratik bir ülke ya (!), doğal  bir hakkımızı kullanmak istemiştik. Ama, buna dahi tahammülü yoktu bu "doğrudan demokrasi"nin.

Elebaşı olarak hedefe konuldum. Önce, devletin güvenlik biriminin sorgusuna alındım, sonra imzacıları vaz geçirmem istendi ve  hiç bir sonuç vermeyince de kamptan polis köpekleri eşliğinde zorlan alınarak „geri gönderilecekler kampı“na bir aylığına sürgüne gönderildim.

"Entegrasyon programı" adı altında mültecilere dayatılan işleri normalde dışardan işçi getirip yaptırmaları gerekiyorken ( ki, bu da en az 3500 Fr. olan  asgari ücret karşılığıdır.), bu işleri mültecilere, günlüğü 8- 9 Fr. a yaptırarak ve hiç bir sigorta ödentisi vs yapmadan, hatırı sayılır bir kazanca dönüştürüyorlar.

İsviçre kapitalist sisteminin insanlık dışı bu barbar uygulamalarını teşhir etmek amacıyla  kaleme aldığım bu yazı, umarım ilgili kuruluşlar nezdinde bir yankı bulur ve güçlü bir itiraz iradesi oluşturmanın vesilesi olur. 21.07.2021

4754

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Sayfalar