Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır. Bir kadro ne kadar uzun süredir parti ve devrim mücadelesi içinde olursa olsun, ne kadar çok deneyim ve başarılı mücadele yürütmüş olursa olsun, çelişkiler mücadelesi her bir kadroda devam eder ve ilerleme kaydedebileceği gibi gerileyebilir de; hiç kimse burjuvazinin ideolojik saldırılarından korunmuş değildir.
Öte yandan, proleter ideoloji güçlendirilmeli ve her kadro kendi çelişkileri noktasındaki mücadelesi konusunda sorumluluğunun farkında olmalı ve bu çelişkilerle bilinçli bir şekilde başa çıkılmadığı takdirde sadece kendisinin değil, örgütün ve sınıf mücadelesinin de zarar göreceğinin bilincinde olmalıdır. Yani bir kadro her şeyden önce kendisine karşı kararlı bir kadrolaşma mücadelesi yürütmeli, pratik ve teori yoluyla kendi çelişkilerinin devrimci yanını güçlendirmeli, ideolojik olarak gelişmeli ve düşmanın ideolojik saldırılarını sürekli engellemelidir.
Kendi çelişkilerimiz karşısında kadro olmak
Bir kadronun sahip olduğu görevler kendisi için de geçerlidir. Kitlelerdeki ve kolektifteki sorunları kararlılıkla çözmemiz, çelişkilerle başa çıkmamız ve değişimi bilinçli bir şekilde teşvik etmemiz gerekirken, aynı şeyi kendimiz için de yapmamız gerekir. Biri olmadan diğeri mümkün değildir. Bu unsurlar arasındaki ilişki doğru değilse, yanlış görüşler ortaya çıkar, insanlar liberalleşir ve sekterleşir, proleter çizgiden uzaklaşmaya başlar ve kendi kaderlerinin “dışarıdan” belirlenmesine izin verir, popülist veya bürokratik olurlar. Bu da kök salmak ve yayılmak isteyen burjuva ideolojisine kapıları açar. Bir kadronun sokaklarda, fabrikalarda, halk savaşında; kısacası sınıf mücadelesinde göstermesi gereken nitelikleri, kendi çelişkileriyle mücadelesinde de göstermesi gerekir. Kadro olmak, çelişkiler mücadelesine tek taraflı değil, kapsamlı biçimde yaklaşmak demektir.
Kolektife, kitlelere ve kendine güven
Bir devrimci ile kitleler ve bir devrimci ile kolektif arasında diyalektik bir ilişki vardır. Devrimci, mücadele içinde kitlelerde güven geliştirirse ve bu güven üzerine kendisini ve kolektifi inşa ederse, kolektife ve kendisine olan güveni de güçlenir. Bunun tersi de geçerlidir. Kitlelere olan güvenini kaybederse, kendisine ve kolektife olan güvenini de yavaş yavaş kaybedecektir ya da kitlelerden uzaklaşırsa, kolektiften ve dolayısıyla sınıf mücadelesindeki yerinden de uzaklaşmaya başlayacaktır. Bir devrimci ancak kolektife güven ve bağlılık temelinde çelişkileriyle mücadelesinde devrimci yanını geliştirebilir. Kadronun içinde bulunduğu çelişkilerinin hareketi kolektif ve kolektif çizgisi tarafından yön verilmeli, devrimci mücadelenin koşullarını güçlendirmelidir. Bunun için kadro kolektife, kitlelere, sınıf mücadelesine ve kendisine olan güvenini güçlendirmeli ve kendisiyle ideolojik mücadeleyi cesaretle ve kararlılıkla yürütmelidir.
İç çelişkilerin birliği ve mücadelesi
Her şeyde çelişkilerin birliği ve mücadelesi vardır ve bu birlikten hareket doğar – değişim doğar. Mao’nun çelişkilerin birliği üzerine sözlerini hatırlayalım:
“Şeylerin gelişim sürecinde, ilgili çelişkinin iki tarafından her biri, kendi varlığının koşulu olarak karşısındaki diğer tarafın varlığını koşullar, her iki taraf da bir birlik içinde bir arada var olur. 2. İki karşıt taraftan her biri belirli koşullar altında kendi karşıtına dönüşür. Özdeşlik denilen şey tam da budur.”
Çelişkilerin bu mücadelesinde, taraflardan biri diğeri tarafından olumsuzlanır ve yeni bir çelişki oluşur. Böylece hareketin sadece bir yönde ilerlemediği, gerileme ve ilerlemenin de çelişkilerin birliğini temsil ettiği ve ilerlemenin karşıtına dönüşebileceği ve bunun tersinin de geçerli olduğu madde yasasının bir gerçekliği karşımıza çıkar.
Bu yasalara göre her devrimci kendi çelişkileri tarafından yönlendirilir ve bu çelişkilerle bilinçli bir şekilde başa çıkmak ve böylece devrimci yönü güçlendirmek onun görevidir. Eleştiri ve özeleştiri bunda önemli bir rol oynar. Bu yöntemle bir devrimci kendi çelişkilerini daha kesin bir şekilde adlandırmayı öğrenir ve çelişkinin çözümünde her zaman belirleyici faktör kişi olsa da, dış faktörler çelişkinin bir tarafının güçlenmesinde rol oynar. Kolektif bir militanı yönlendirmek ya da düzeltmek için eleştiri/özeleştir, ikna, yönlendirme ve eksikliklerle/hatalarla mücadele gibi yöntemler kullanır. Bir kadro, sapmalardan sonra kendini düzeltmek ve doğru yola geri dönmek için bu araçları kullanmalıdır.
Sapmaların düzeltilmesi
Mao yoldaş, kadrolardaki çelişkilerin hareketinde ilerleme kaydettiği gibi gerileme de kaydettiği yani proleter ve burjuva çizgi arasındaki mücadelenin her bireyde de gerçekleştiği ve bu kuralın bir kadronun ne kadar deneyim ve kazanım elde ettiğine bağlı olmadığı noktasını fark etmiş ve Büyük Proleter Kültür Devrimi ile kolektif içinde ilk devrimden sonra güçlenen burjuva çizgiye karşı mücadele etmişti. Kolektif, kadroların sapmalarına ve hatalarına karşı kitlelerle birlikte mücadele ederek proleter çizgiyi bir kez daha güçlendirmiş; müdahaleye karşı çıkmayan, eleştirilere özeleştiri ile tepki veren ve kendini düzelten kadrolar daha büyük bir güç ve kararlılıkla sınıf mücadelesindeki yerlerini alabilmişlerdir. Müdahaleye karşı çıkan, burjuva çizgisini savunmak için Mao yoldaşın adını kullanan ve hatalarının farkına varmayıp devrimci kadrolara saldırarak kendilerini gizlemeye ve savunmaya çalışan kadrolar, kitleler ve kolektif tarafından teşhir edildi ve konumlarını değiştirmedikleri takdirde kolektif tarafından önlemlerle karşılık verildi.
Bu binlerce kadronun sadece küçük bir kısmıydı, büyük çoğunluk kitlelerin ve kolektifin müdahalesiyle sapmalarını düzeltti ve hatalarıyla yüzleşti. Büyük Proleter Kültür Devrimi deneyimi bize, diğer pek çok şeyin yanı sıra, kendi çelişkilerimizle sürekli mücadele etmenin gerekliliğini ve sınıf mücadelesini tam da bu mücadele yoluyla nasıl güçlendirebileceğimizi; yanlış görüşlerin örtbas manevraları ve sahte suçlamalarla gizlenemeyeceğini de göstermektedir, Ayrıca sadece üst kolektif birimlerinin değil, kitlelerin, alt ve orta kadroların da üst kadroların da yanlış görüşlerini düzeltme ve demokratik merkeziyetçilik içinde bu sorumluluğu vicdanen üstlenme sorumluluğu olduğunu bize göstermektedir.
Bir kadro kendisi için istisnalar/imtiyazlar yaratmamalıdır. Kendi çelişkilerimizle uğraşarak değişimimizi ve adımlarımızı kolektife daha yakın atarız. Sınıf mücadelesindeki yerimizi ve rolümüzü daha sağlam ve kararlı bir şekilde alırız ve değişimi devrimci koşulları güçlendirmeye doğru yönlendiririz. Kadro olmak aynı zamanda kendimize karşı da kadro olmak demektir.
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.